Rafa Silva’dan Süper Lig yorumu: Gaddarca tekme atıyorlar
Kaybetti Beşiktaş. Olmaması gereken oyun. Bu kadar çaresiz görünmenin mazereti yok. Van Bronckhorst için ilk eksi memleketinden geldi. Bu sonuçta iki lig arasındaki kalite farkına bakmak şart. Ligin temposu yükselmedikçe Avrupa’da herkesin işi zor.
Beşiktaş tam da korktuğu yerden başladı Avrupa macerasına. Malum, bizim ligin tartısı ölçmeye yetmiyor, bir takımın kalibresini ancak bu sahnelere çıkınca anlıyoruz. Ve ilk maçtan teknenin su almaya başlaması maalesef hayra alamet değil. Daha sınavın ilk sorusuydu Ajax maçı. Ama asap bozucuydu. Tamam, Johan Cruyff Stadı kim giderse gitsin galibiyetin cepte olmadığı bir yer. Hollanda futbolunun en köklü kulübü ne kadar kötü olursa olsun bu gerçek değişmez. Bir Avrupa kupasında ilk maçı onlarla oynamak şansızlıktır. Ama yine de daha iyi bir Beşiktaş bekliyor insan. İlk yarı bir 10 dakika hariç, Hollanda temsilcisinin istediği makamda oynandı karşılaşma. Devrenin 1-0 bitmesi şanstı. Nitekim 60 dolmadan oyun doygunluk seviyesine ulaştı.
Tamam, unutmayalım. Ajax, Türkiye temsilcilerine karşı en bariz üstünlüğe sahip kulüplerden biri. Bu maçtan önce bizimkilere karşı oynadıkları 12 maçın 10’ununu kazanmışlar. Hem de değişik dönemlerde, muhtelif futbol çağlarında. Tarih neredeyse sürekli aynı sonuçla tekerrür etmiş. Bu da bir özgüven sağlıyordur kesin. Ama tarihlerinin en kötü günlerindeler muhtemelen. 2016’da kulübün kendi köklerini reddettiği, yani Cruyff’un çizdiği yoldan ayrıldığı gerekçesiyle altyapıda seri istifalar yaşandı. Şimdi bunun bedellerini ödüyor gibiler. Geçen yıl unutmak isteyecekleri bir dönemdi. Fakat bu sezon da işler şimdiye dek iyi gitmiyordu. O yüzden onlar için de ayrı bir öneme sahipti bu maç. Çıkış kilidi gibi göründü gözlerine. Öyle de oldu.
Bunlar objektif faktörler. İşin kötüsü şuydu: Subjektif olarak da kötüydü Beşiktaş. Tıpkı Union’u yenerken Fenerbahçe’nin tökezlediği gibi, seri, hızlı oynayan ve pres yapan bir rakip karşısında pas bağlantılarını bir türlü kuramadılar. Bunda tabii, genç Mustafa ve Onana’nın etkisizliği de rol oynamıştır. Yine de asıl sorun personel değil iki lig arasındaki belirgin oyun anlayışı farkıydı. Biz henüz bu hızın yakınında bile değiliz. Topun bu kadar oyunda kalmasına hiç alışkın değiliz. Dahası, şampiyonluğa oynayan takımlarımızın hiçbiri, en çok da Fenerbahçe ve Beşiktaş, bu kadar etkili pres karşısında top yapamıyor. Buna alışkın değiller. Yetmedi, bir de ikinci goldeki gibi korkunç hatalar olunca sonuç kaçınılmaz oluyor.
Bu bir boks maçı olsaydı, 55’te 3-0 olduğunda havlu atardı van Bronckhorst. Tarihi boyunca hep yenildiği, oyuncuyken hiç galibiyet alamadığı, teknik adamlık kariyerinde de onlarca maçta sadece iki kez devirmeyi başarabildiği Ajax karşısında kesin maç öncesinde de ürküyordu Hollandalı teknik adam. Korktuğu başına geldi. Oysa ben eminim ki, galibiyeti takımdaki tüm oyunculardan daha fazla istiyordu. Ama biraz öğrenilmiş çaresizliğinin kurbanı oldu sanki. Çünkü rakip kaleye tek bir isabetli şut gönderememenin bir mazereti yok. Takım iki topu bir arada göremedi ve bir B Planı da çıkaramadı. Bu ‘kal gelme’ hali başka türlü açıklanamaz. Basireti bağlandı genç hocanın.
Olur bunlar. Avrupa Ligi uzun maraton. Fakat, şu an tarihlerinde hiç görmedikleri bir yerde Siyah-Beyazlılar. İlk defa bir ligde 36. sıradalar. Can sıkıcı olmalı. Ama daha da can sıkabilecek olan bu maçın muhtemel parça tesirli etkisi. Buraya takılırlarsa, Kayseri deplasmanında da sıkıntı yaşarlar. Malum en kötü fikstür onların. Sezon sonunda iyi şeyler görmek için bu fikstür dehlizinden sağ salim çıkmak zorundalar. Yoksa işleri çok zor.