İtalya’dan Galatasaray’ı sevindiren Zaniolo kararı
Genç takımda herkes onun yıldız olacağını düşünüyordu. İstediği çıkışı yapamadı. Çareyi bahis çetesi için çalışmakta buldu. Futbolcu olarak düşerken suç dünyasında yükseldi. Hapse girdi. Şimdi futbol için emek harcıyor. Karşınızda Moses Swaibu...
Moses Swaibu, 9 Mayıs 1989’da Londra’da doğdu. Banliyöde olan Craydon’da yaşıyordu. Küçüklüğü kolay geçmedi. Anne ve babası ayrılmıştı. Babası onu ağabeyiyle birlikte büyütüyordu. Büyütüyordu demek doğru değildi. Esasında kendi kendine büyüyordu. İlişkisinin hiç iyi olmadığı, hiç hayırla anmadığı babası ona kurallar koymuştu. 15.00’te çıktığı okuldan 16.30’a kadar eve gitmek zorundaydı. Yoksa evin kapısı kilitleniyordu. Sabah 09.00’a kadar eve girmesi yasaktı.
Sık sık dışarıda kalmak zorunda kaldı. Bazen kendisine izin veren komşuların koridorunda yatıyordu. Bazense 24 saat Londra sokaklarında dolaşan otobüslerde uyuyordu. Kaldığı komşu evlerde şilte üzerinde yatıyordu. Yerde bir sürü iğne vardı.12 yaşında olduğu için bunların ne olduğunu bilmiyordu. Onun bildiği futbol oynamaktı.
Kardeşiyle küçük sahalara çıkıyordu. Saha dışında sessiz ve utangaçtı ama yeşil zemine çıktı mı değişiyordu. Mücadele etmekten zevk alıyordu. 16 yaşındayken bir deneme maçında Crystal Palace’ın dikkatini çekti. Onu sezon öncesi antrenmanlara çağırdılar. Makus talihi değişiyordu. İyi bir performans gösterdi. Daha önce profesyonel bir kulüple bağlantısı olmamasına rağmen 16 yaşındayken genç takıma girmeyi başardı.
Crystal Palace’ta yetenekli ve gelecek vaat eden genç futbolcuların arasındaydı. Bir dönem Fenerbahçe’de top koşturan, Chelsea ve Liverpool forması da giyen Victor Moses ile takım arkadaşıydı. 18. doğum gününden birkaç hafta sonra Swaibu hayatının en mutlu günlerinden birini yaşadı. Yaşadığı Craydon’da bulunan Selhurst Park’ta ‘Yılın Genç Oyuncusu’ ödülünü aldı. Crystal Palace yöneticileri ailesine ‘Onun için büyük planlarımız var’ demişti. Üç ay sonra yeni sezon hazırlığında düşleri gerçek oldu. Crystal Palace-Everton maçının 80. dakikasında Portekiz Milli Takımı oyuncusu Jose Fonte’nin yerine oyuna girdi. Şu an Arsenal’in teknik direktörü olan Mikel Arteta karşısındaydı. Tribünlerde 20 bin taraftar vardı. Kafasından geçen düşünce şuydu: “Bu, çok çalıştığım, hayatımdaki en önemli an. Tanrım lütfen başarılı olayım.”
Crystal Palace sezona kötü başladı. Ekim ayında menajer değişikliği oldu. Göreve Neil Warnock geldi. Warnock onu A Takım’a çıkardı ancak bir stoper olarak onu zayıf buluyordu. Özellikle kafa toplarında istediklerini yapamıyordu. Tecrübe kazanıp güçlenmesi için onu Weymouth’a kiralık olarak verdi. Kiralıktan döndüğünde Crystal Palace artık onu istemiyordu. Bu yüzden bir arkadaşından menajeriymiş gibi davranmasını istedi. Amatör lig takımlarından Bromley ile anlaştı. Swaibu, bu kulüpte sadece beş ay geçirdi ve 20 maça çıktı. EFL League Two takımlarından Lincoln City onu istiyordu. 2009 Ocak ayında imzayı attı. Lincoln City’de kısa sürede parladı. Üst üste 10 karşılaşmada maçın oyuncusu seçildi. Özgüveni tavan yapmıştı. Premier Lig takımları ilgi göstermeye başladı. Birmingham ve Aston Villa’nın tekliflerini kulübü reddetti. Lincoln City ile 2.5 yıllık bir sözleşmeye imza attı. Onu “Eğer şu an Aston Villa seni istiyorsa iyi sezonun ardından yeni takımının kim olabileceğini hayal et” diyerek ikna etmişlerdi.
Bu süreçte evlenmişti. Lincoln City ile harika maçlar çıkarırken Northampton’da kaldıkları sırada Swaibu’nun hayatını değiştirecek bir olay yaşandı. Takım arkadaşı Delroy Facey onu telefonla aradı, birkaç takım arkadaşıyla odasına gelmesini istedi. Odaya girdiğinde Facey, tanımadığı bir adam ve bolca para vardı. Tanımadığı adam “Yarın maçta kaybetmenizi istiyorum. Size bir baskı yapmıyorum ama yenilgi halinde hepiniz iyi bir ücret alacaksınız” dedi. Parayı göstererek “Bunun geldiği yerde çok var” diye devam etti. Facey parayı saydı. 60 bin sterlin vardı. Kimseye bir şey söylememelerini tembih etti. Parayı odaya beraber geldikleri takım arkadaşlarından biri aldı. Swaibu odasına döndüğünde böyle bir olayın parçası olmayı kabul etmeyeceğini düşünüyordu. Ertesi gün odada bulunan oyuncuların hepsi yedek kulübesindeydi. Teknik direktör bilmeden odadaki oyuncuların hepsini yedeğe çekmişti. O kadroyu açıklarken para soyunma odasındaydı. Maç, bahisçilerin istediği gibi bitmedi. Ertesi gün tanımadıkları biri Lincoln City soyunma odasına geldi. Para iade edildi. Swaibu olayı kime söyleyebileceğini bilmiyordu, sessiz kalmaya karar verdi.
Bu olayı belki unutmuştu ama kariyeri birden aşağıya doğru gitti. Lincoln City ile anlaşması bittiğinde bir dönem kulüpsüz kaldı. Aralık 2011’de Kettering Town’da kısa bir süre geçirdikten sonra Bromley’de amatörlüğe geri döndü. Orada en iyi kazanan oyunculardan biriydi ve 22 yaşında olmasına rağmen kaptan yapıldı. Ancak bir süre sonra kulüp ödeme güçlüğü yaşamaya başladı. Karısı hamileydi. O sırada bahis çetesi ikinci kez ona yaklaştı. Bir takım arkadaşı ondan Bromley oyuncularından bazılarını Londra’da bir otele getirmesini istedi. Hamileliğinin son döneminde olan karısından gelen telefon mesajına baktı. Bebek için alınması gerekenlerin listesini göndermişti. Kararını verdi.
Yılbaşı gecesi Bromley menajerine ailevi sorunları çözmek için bir gün izin istediğini belirten bir mesaj attı. Akşam cevap geldi: “İzin alabilirsin ancak ceza ödemen gerekiyor. Mutlu yıllar dostum.”
Kafasında yeşil ışık yandı. Yapacaktı. Otele götürdüğü takım arkadaşları onu lider olarak görüyordu. Odada bahis çetesinden olan ve Londra’ya ilk kez gelen biri vardı. Tercüman aracılığıyla konuşuyordu. Onları ikna etmek için ‘Size hiçbir yapmayacağız’ vurgusu yaptı. Maçı kazanıp kaybetmekle ilgilenmiyordu. Onun için ilk yarıda atılan goller önemliydi. Takım ilk yarı sonunda iki gol yerse para onlarındı. Konuşmayı “Bu kadar, geldiğiniz için teşekkür ederim” diyerek sonlandırdı.
Arkadaşlarıyla birlikte parayı alarak çıktılar. Arabaya biner binmez herkes parayı saymaya başladı. Çoğunun bir yılda kazandığından daha fazla bir miktar söz konusuydu. En iyisini başarmaya çalışan normal, hırslı, alt seviye futbolcular hiçbir şey yapmayarak bir yıllık maaşını kazanacaktı. Swaibu suç dünyasına ilk adımı burada attı. Sonradan buna çok pişman olacaktı.
655 taraftarının önünde oynanan karşılaşmada Eastbourne, Bromley karşısında ilk yarıda iki penaltı kazandı ve gole çevirdi. Devre arasında soyunma odasına teknik direktör, ‘Ne oluyor yahu?’ diye sordu. Moses Swaibu telefonunu açtı. Oteldeki çevirmeden mesaj gelmişti: Başparmak yukarda emojisi… Bunun gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu düşündü. Oteldeki arkadaşlarıyla 100 bin sterlin’i paylaştılar.
Bahis çetesinin nasıl çalıştığını zamanla öğrendi. Artık onlardan biriydi. Sezon ilerledikçe onların dünyasına daha fazla dahil oldu. Bromley’deki ayarlamaların yanı sıra başka takımlarda bu işi yapabilecekleri belirledi. Yaklaşık 50 futbolcu oluşan bir havuzu oldu. Onlarla bağlantı kuran, toplantılar düzenleyen ve nakit dağıtımı yapan bir aracıydı. Spor salonuna gidiyor gibi büyük bir çanta taşıyordu ama çantanın üstünde bir havlu, altında da sadece nakit para vardı. Bir gece 500 bin sterlini eve getirdiği oldu. Bu onu iyice paranoyak yaptı. Gösterişli hiçbir şey giymiyordu. Nadiren araba kullanıyordu. Devamlı kuşku içindeydi. Artık mesele sadece para değildi. Güce sahip olmak hoşuna gidiyordu.
Bir restoranda yapılan toplantıda, bahis çetesi elemanları dizüstü bilgisayarlarını açtı ve Swaibu’ya çarkların nasıl döndüğünü gösterdi. Takım isimleri, canlı olarak ne kadar bahis oynandığı bir platform vardı. Oranlar yukarı aşağı, kırmızı ve yeşil olarak hareket ediyordu. Çinceydi ama bir maç için milyonlarca sterlin değerinde bahis söz konusuydu. Sadece futbol değil bütün spor dallarında böyleydi. Bir televizyon dizisinde gibiydi. Kimsenin bu işten hapis yatmaması onu rahatlatıyordu. Gittikçe batıyordu. Yasadışı bahis onun günlük işi olmuştu. Arada sanki zevk için takımla antrenmana çıkıyordu.
Futbol kariyeri iyice aşağıya doğru gitti. Maçlara hiçbir şeyden haberi olmayan gençlerle çıkmak ona ağır geliyordu. Artık bu işten cayma şansı yoktu. Bahis çetesinin başında bulunan kişiyle konuştu. Bu işi bırakmak istediğini söyledi. Kendisi dahil bir grup futbolcuyla mermi gönderildi. Mesaj açıktı. Hayatından korktuğu için devam etmekten başka seçeneği yoktu.
Ancak bahisleri sadece çeteler takip etmiyordu. Dünyanın dört bir yanında yeni açılan hesaplardan, belirli takımların maçlarına büyük miktarda para yatırılması dikkat çekiciydi. Hatta Kasım 2012’de İngiliz amatör ligde oynanan bir maçı Şampiyonlar Ligi karşılaşmasından daha fazla para yatırılmıştı. Futbol Federasyonu, ligdeki bahisler hakkında bir soruşturma başlattı. Sezon sona ererken, soyunma odalarında bu durum herkesin malumuydu. Taraftarlar kendi oyuncularından şüpheleniyor, onları suçluyordu. Swaibu, Nisan 2013’te Bromley’in Maidenhead deplasmanda yaptığı iki hatayla kaybetmesini sağladı. Anca bu kez yaptığı çok barizdi. Olaydan habersiz olan öfkeli bir takım arkadaşı yedek kulübesinde oturmuş, teknik direktöre şüpheli bir şeylerin yaşandığını söylüyordu. Swaibu, “İlk kez bu kadar bariz ve açık bir şey olmuştu ve soyunma odasına dönmek istemedim” diyerek durumu anlatıyordu. Soyunma odasına girdiğimde başını kaldıramadı. Herkes ona bakıyordu. Duyabildiğim tek şey, ellili yaşlardaki yetişkin bir adamın ağlamasıydı. Duş almadan doğruca arabasına gitti. İki maç sonra, sezon sonunda kulüpten ayrıldı.
Kulüpten ayrıldıktan sonra 2013’te bahis çetesiyle ilişkisi kesildi. Tekrar sevdiği futbola dönmek istedi. Whitehawk takımıyla anlaştı. Top oynamak üzere haftada üç kez Londra’dan Brighton’a seyahat ediyordu. Takımın duşları bile çalışmıyordu. Kendisine ‘Ne yapıyorum?’ diye sordu. Kesinlikle para için orada değildi. 24 yaşında aktif futbol hayatını noktaladı. Maç ayarlamaktan yaklaşık 200 bin sterlin biriktirmişti.
Ancak geçmişi onu kısa sürede yakaladı. 2013’te kızını yatağa yatırırken bir arkadaşı aradı. Ondan aracılık yapmasını istiyorlardı. Yeni bir bahis çetesi maç ayarlama işine girmek için oyuncu havuzu oluşturmak istiyordu. Çetenin aracısı olduğu söyleyen Sanjey Ganeshan ve Chann Sankaran ile tanıştı. Lincoln City’den eski takım arkadaşı Delroy Facey ve Michael Boateng de olaya dahil oldu. Swaibu’nun şüpheleri vardı. Yeni ‘çete’ kuralları bilmiyor gibiydi. Saf ve deneyimsiz görünüyorlardı. Çeteden bazıları beyaz, İngiliz ve orta yaşlıydı. Bu da yüksek teknolojiyle çalışan diğer bahis baronlarına benzemiyordu.
Yine de onlara bir gösteri yapmaya karar verdiler. 2013 şubat ayında Wimbledon ile Dagenham & Redbridge arasında oynanan maçı ayarladılar. Salı günü yapılan maç Wimbledon’un 1-0’lik galibiyetiyle sonuçlanacaktı. Dedikleri gibi de oldu. İlk yarıda önde olan ev sahibiydi. Sanjey Ganeshan ve Chann Sankaran ile birlikte 45 dakika sonunda stadyumdan çıktılar. Bir restorana gittiler. Salı günü için restoran kalabalıktı. Moses Swaibu, ikiliden 5000 sterlin istedi. Maçı organize ettiklerini kanıtlamışlardı. Ancak Dagenham & Redbridge’in beraberlik golünü bulması masada tartışma çıkardı. Swaibu sinirlenerek ayağa kalktı. Restorandan çıktı, arabasına doğru yürürken etrafı sarıldı. Plastik kelepçeleri ona taktılar. Ganeshan ve Sankaran’ı işe alan ‘çete’ gerçek değildi. Onlar polisin yarattığı hayaletti. Oyun bitmişti.
Nisan 2015’te Moses Swaibu, Deroy Facey, Michael Boateng ve Krishna Saney Ganeshan ve Chann Sankaran yasadışı bahis soruşturmasında dolandırıcılık komplosundan hüküm giydi. 16 ay hapis cezasına çarptırıldı. Tutuklanmamın ardından Birmingham’a götürüldü. İlk geceye kadar gerçeği idrak edemedi. ‘Böyle olamaz…’ diye düşünüyordu. O ilk gece futbolun ne kadar önemli olduğunu ve insanları nasıl birbirine bağladığını anladı. Gardiyanların çoğu West Bromwich taraftarıydı ve kendisiyle tutuklanan Delroy’u oradaki zamanından tanıyorlardı. Bu onların daha iyi muamele görmesini sağladı.
Hapishanedeyken iki yaşındaki kızı tarafından ziyaret edildi. Kızı ona doğru koştu, hiçbir şey söylemedi, sadece sıkıca sarıldı ve bırakmak istemedi. O gittikten sonra hücrede kendisine şöyle dedi: “Parayı unut, futbolu unut, her şeyi unut, başa nasıl döneceğim?”
Swaibu 16 aylık cezasının dört ayını hapiste geçirdi. Dört ayında elektronik kelepçe takıldı. Son sekiz ayındaysa şartlı salındı. Diğer tutukluların tavsiyesiyle terapistle görüşmeye başladı.Bu hayatına başka bir kırılma noktası oldu. Kendisini o noktaya getiren şeyin ne olduğunu o zaman anlamaya başladı. Serbest bırakıldığında bu kez sportif yargının karşısındaydı. Utanıyordu. Federasyon ona 15 yıllık yasak getirdi. O ise bir fark yaratmak istiyordu. Federasyon yetkililerine “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. Ona “Hikayeni anlatmanı istiyoruz” dediler.
Serbest bırakıldıktan sonra Swaibu tam olarak da bunu yaptı. Futbol dünyasının yönetim organı FIFA, endüstri kuruluşu Sport Integrity Global Alliance ve Premier Lig ile birlikte şikecilerin psikolojisi ve stratejilerini anlatmaya başladı. Ayrıca yolsuzluğa bulaşma riski taşıyan kişileri tespit etmek için bazı kuruluşlarda da görev yapıyor. Genç oyuncuların kendi yaptığı hatalara düşmemesi için çalışan Swaibu şunları söylüyor: “Nasıl oldu da hapse girdim? Sonuçta kötü kararlar aldım. Eğitim veya destek almamak çocukluk hayalimi öldürdü ve hiçbir genç sporcu bunu yaşamak zorunda kalmamalı. Korku veya tepki olmadan ‘hayır’ deme seçeneğine sahip olmalılar ve bununla gurur duymalılar. Eylemlerimin tüm sorumluluğunu üstlendim. Futboldaki hikayem bir ders. Geçmişim ve bugünüm arasında net bir ayrım yapmayı başardım. Gelecekte için her gün çalışıyorum.”