Samandağlı kadınlar yürüdü: Helalleşmek yok affetmek yok
Deprem İskenderunspor’u feci vurdu. Onlar mücadeleye devam etti. Kıyısına kadar da getirdiler. Fakat olmadı. Bu saygı duyulacak öykünün gizli öznesi ise Türkiye futbol kültürü. Bir yanda küller içinden çıkan bir kahramanlık, diğer yanda bildiğiniz memleket…
Her şey bir rastlantıyla başladı. Sezon sonu yaklaşırken özel bir hikâye çıkar mı diye tüm liglerin puan durumlarına bakıyorduk. Gözümüze İskenderunspor ilişti. Nisan ortasıydı. Depremin kor ateşi dinmişti belki, ama yürek dağlayan öyküler hâlâ oradaydı. Ve tam bu acıların orta yerinde İskenderunspor vardı! Ligdeydi, tepeye oynuyordu. Pek çok takım çekilmişken, depremin göbeğinden gelip mücadele devam ediyordu.
Nasıl olurdu bu? Kazıya başladık hemen. Tablo düşündüğümüzden de dramatikmiş. Depremde iki hocasını kaybetmiş takım: Uğur Kurt ve İbrahim Ölmez. Sadece onlar da değil. U18 oyuncusu Burak Daraltı da vefat etmiş. Ağır bir yük sırtlamış takım. Antrenman yapacak yerleri yokmuş. Daha önce maçlarını Yeni Hatay Stadyumu’nda oynuyorlarmış. Artık orası Çadır Kent. Yıkık dökük şehirde futbol adına hiçbir şey yok haliyle. Peki nasıl devam etmişler? Neden devam etmişler? Nedir İskenderunspor’un öyküsü?
Görüntü bulansın, biraz tarih gezisi yapalım. Önce, kim bu İskenderunspor? Bulduklarımız tam bir Türkiye portresi. 1967 yılında kurulmuş takım. Pek çok şehir takımı gibi. 83-84 sezonunda zirveyi görüyorlar. O zamanki ikinci kümede gruplarında Diyarbakırspor’u, Gaziantepspor’u geride bırakıyorlar ama Malatyaspor’un ardında kalıyorlar. Daha sonra öğreniyoruz, Kirveler taraftar grubunun tekaütleri diyor ki o dönem tribünlere 20-30 bin kişi geliyormuş . Sonra Körfez Savaşı başlıyor. Savaş yüzünden 90’ların başında İskenderun Limanı işlevini yitiriyor ve şehir ekonomisi canlılığını kaybediyor. Bundan sonrası tepetaklak. O kadar ki 2006 yılında kulüp kapanıyor.
Film burada bitmiyor. Bir de İskenderun Demir Çelikspor var. İskenderunspor’un ezeli rakibi. O kadar ki, iddiaya göre İskenderunsporlular 2004’te rakiplerinin sahasını ateşe veriyor. O derece. Ama ortada İskenderunspor kalmayınca 2014’te Demir Çelik bir anda Körfez İskenderunspor’a dönüşüyor. Şehrin asıl takımı artık onlar. Ama ‘bu’ İskenderunspor da tutunamıyor. 2016’da 3. Ligden, 2017’de BAL Ligi’nden düşüyorlar.
Bu arada bir İskenderunspor daha peyda oluyor: Yeni İskenderunspor. Kısa bir parantez. Onların kökünde Arsuz Karaağaçspor var. 2009’da Yeni İskenderunspor diyorlar kendilerine. Ama iki sene sonra eski isimlerine geri dönüyorlar.
Burada da bitmiyor. Bu sefer devreye Erzinspor giriyor. Hani kahraman belediye başkanı Ökkeş Elmasoğlu ve çalışma arkadaşları sayesinde depremde bir tek binanın yıkılmadığı Erzin. Onların ismi de 2019’da İskenderunspor A.Ş ye dönüşüyor. Bu sefer daha büyük bir yatırım var üstelik. Şirketleşmiş bir kulüp, hevesli bir başkan, onları buraya yönlendiren sportif direktörü Güney Kanat. Tarih Mayıs 2021. “Kimseden maddi beklentimiz yok” diyor yeni başkan Hakan Bolat. Takımı yukarı taşıyacaklar. Ahdetmişler.
Bunun için ilk olarak tanıdık isimlerle anlaşıyorlar. Bir dönem Galatasaray’ın da hocası olan Jan Olde Riekerink’i sportif direktörlüğe, Ümit Karan’ı da teknik direktörlüğe getiriyorlar. “Sneijder’i yetiştiren Hollandalı hoca İskenderunspor’da” diye anlatıyorlar bu hamleyi.
Sonrası mı? Bildik hikâye. Riekerink ve Karan üç yıllık sözleşmeye imza atıyor. Karan beşinci haftada gönderiliyor. Sonra başka teknik direktörler gelip gidiyor. Riekerink de 15 aylık görev süresinin ardından takımdan ayrılıyor. Depreme birkaç gün kala iddia o ki başkan artık yeni teknik direktör almayacağını söylüyor. Kendisi ve yardımcı antrenörlerle devam edilecek bir süre. Sonra bunu ima etmediğini söylüyor gerçi. Bir süre böyle devam edip sonra iyi bir teknik adam bulunca devredeceklermiş. O sırada takım hâlâ zirveye birkaç puan mesafede. Umut bitmemiş. Başkan onur mücadelesi verdiğini söylüyor. Üstelik, gene sonrasında öğreniyoruz, tribünden de destek arkasında. Kirveler ve Körfez Gençlik grupları da dahil tüm tribün bir üst lige çıkmak için kenetlenmiş. Yönetim şehrin desteği yok diye sitem ediyor ama geri durmak yok. Oldu olacak. Gerekirse teknik direktörsüz…
İşte tam bu sırada vuruyor deprem İskenderunspor’u. Şehir de memleket de haliyle kulüp de darmadağın oluyor. Yılmıyorlar ama. Levent Şahin devreye giriyor. Levent Şahin? Hem A Mili Takım’da hem Galatasaray’da Fatih Terim’in yardımcılığını yapan bir futbol emektarı. Bölgenin çocuğu. Otuz sene önce İskenderunspor’da oynamış biri. Üstelik yakınlarını kaybetmiş depremde. Başkanla bir olup takıma el atıyorlar. Beş kuruş istemiyor Levent Şahin. Yeter ki takımdan bir şeyler olsun.
Ama İskenderun futbol oynanabilecek bir yer değil henüz. Madem öyle, İstanbul’a taşınıyorlar. Milli Takım’ın Riva tesislerinde antrenmanlarını, Eyüp ve Pendik statlarında da maçlarını oynuyorlar. Şehirden uzakta, şehir için.
Ellerinden geleni yapıyorlar. Takım nisan sonu itibariyle ligde ikinciliğe kadar yükseliyor. Ankara Demirspor maçına giden Olcay diyor ki, bir avuç taraftar var, Kirveler de Körfez Gençlik de orada ve takım iyi oynuyor. Olabilir yani. Sıradaki maç Kocaelispor. Hangi Kocaeli? ’99 Depremi’nde İskenderunspor’la aynı konumda olan şehrin takımı.
Kalkıp hep beraber gidiyoruz. Bakalım nasıl karşılanacaklar? Maç öncesi deprem marşını söylüyorlar. Ne güzel! Ve en azından hiç küfretmiyorlar? Bu da bir şeydir, değil mi? Böyle bir karar almışlar. Maç bitiminde iki takımı da alkışlıyor Kocaeli tribünü. Ama İskenderunspor kaybediyor.
Bu arada Kocaeli’ne gidince ayrıntısını öğreniyoruz. Sakaryaspor’la Kocaelispor, yani iki eski depremzede, bölge için dostluk maçı yapıyorlar. Gelirini oraya göndermek için. O maçta ne mi oluyor? Bitime 10 dakika kala sahaya bir Sakaryasporlu girip Kocaeli tribünlerine koşuyor ve olaylar çıkıyor! Maç tatil!..
Neyse biz dönelim İskenderunspor’a. Bizim araştırma ekibi, yani Olcay, Batuhan, Kübra artık İskenderunsporlu. Amigolarla görüşüyorlar. Takımı her hafta anbean izliyorlar. Maça gitmeler, haberleri takip falan… İskenderunspor gene de bırakmıyor mücadeleyi ve play-off’a kalıyor.
Play-off ilk turunda Pendik Stadı hıncahınç dolu. İskenderun’dan otobüsler gelmiş. Tribünler susmuyor. Kazanıyorlar da. Önce Ankara Demirspor’u eliyorlar, sonra 1461 Trabzon’u. Artık finalden önce tek bir eşleşme var. Ama Bucaspor dişli çıkıyor. Eliyor İskenderunspor’u.
Gene de bu şerefli mücadele için alkışlanıyorlar haliyle.
Ama bir Türkiye hikâyesi böyle biter mi? Bitmez. Ne mi oluyor? İki Bucaspor maçı arasında Levent Şahin görevden ayrılıyor. Sonra elenince de başkan istifa ediyor. Gerçi takımın sahibi hâlâ. Nitekim istifadan sonra da İskenderunspor’a sahip çıkacağını söylüyor. Gitti mi, gitmedi mi belli değil. Takım şehre dönebilecek mi? Belli değil! Seneye bir şeyler olur mu? O hiç belli değil!..
İşte böyle İskenderunspor’un öyküsü. Yazının dilindeki ironiye bakmayın. İnanılmaz bir mücadele bu. Herkes duygusunu, ruhunu ortaya koymuş belli ki. Ama işte her şeyde olduğu gibi onların da içinde memleket kültürü var. Bir yan hep bahar bahçe, bir yan hep yaprak dökümü. Bir yandan küllerinden doğma, diğer yandan kaynayan cehennem kazanları.
Materazzi’ye kafa atan Zidane için ne diyordu Thiery Henry? “Doğduğu yerden Zidane çıkar ama Zidane’dan orayı çıkaramazsınız.” Bu memleketin yaşama kültürü artık öyle bir işlemiş ki içimize hiçbir travma onu yerinden edemiyor.
NOT: Bu yazının harcını Kübra Taşkoparan, Olcay Deniz Çilingir ve Batuhan Talha Herdem döktü. Maçlara gittiler, notlar tuttular, röportajlar yaptılar. Artık bir yanlarıyla İskenderunspor’u tutacaklar. Bırakmayacaklar peşini. Sayelerinde ben de…