Hafta sonu dinlenenler hafta içi maçlarına: Erteleme karşılaşmalarının hakemleri açıklandı
Kazanmak önemliydi. Değerlendirme yapmadan önce bunu vurgulamak şart. Kazandı Galatasaray. İyi miydi? Pek değil. Olsun. Şampiyonlar Ligi’ne daha fazla uzak kalmamalı bu ülke. Cimbom şimdi bir adım daha attı. Perde aralandı.
‘Ölçme-değerlendirme’ maçı değil bu, sonuç maçı. “İyi oynadık ama olmadı” denemeyecek kadar pahalı. Etkili ya da etkisiz, baskılı ya da baskısız, nasıl oynarsanız oynayın ama kazanın. Onu yaptı Galatasaray. Bir kere bu önemli. Bir kenara koyalım.
Kolay olmadı aslında. Maçın büyük bölümünde çok etkili değildi Cimbom. Hele de ilk yarı. Skor 0-0’ken Oyewusi’nin kaçırdığı pozisyon gol olsa yok yere yokuş yukarı çıkılacaktı. Gol o kadar iyi bir zamanda geldi ki, güzel olduğu kadar küstahtı da sanki. Öyle tek cümleyle yazıp geçemeyiz. Daha başlamamış sezonun belki de en iyi golünü attı Mertens. Kornerden gelişine! İnsan ancak hayalini kurar böylesinin.
İyi zamanda gelmesi şu: Zalgiris giderek daha iyi kapanırken, yavaş yavaş kontralara heveslenmişken, defansta sağlam durdukça özgüven de kazanmaya başlamışken golü yedi. İtikat kırıcıydı. Sahada değil ama psikolojide bir gegenpress (karşı pres) oldu bu. 66. dakika dönülürken yine Oyewusi Muslera’ya takılmayıp golü atsa tam tersi olacaktı. Ama Uruguaylının tecrübesi Litvanya’nın boyunu aştı. Olmadı haliyle.
Galatasaray takım olarak kapanan bir rakibe karşı iyi formüller geliştirecek kadar hazır değil henüz. Onu da gördük. Baskı kuruyor ama verimsiz. Tabii bunda her şeyi çok kolay gösteren Icardi’nin yokluğu da etkili. Yine de kalite olarak katbekat üstün oldukları rakibi pek öyle istedikleri gibi sarsamadılar. Baskı hep vardı, top göstermediler. Ama net pozisyon çok azdı. Tehlikeli kontralar da verdiler üstelik. Bu seviye için uyarı ateşi olabilir bunlar.
Neticede bu turun geçilmesi gerekiyordu, geçildi. Bu aşamada daha fazlasını beklememek gerek. Şampiyonlar Ligi meselesi önemli. Odakta o var, geri kalan her şey teferruat. Bu kadronun hak ettiği yere gitmesi çok önemli. Daha bunun kenarda bekleyen yıldızları var.
Sahadaki performanslara, yenilere falan gelelim. Icardi, Zaha, Zaniolo ve Bakambu varken forvet piramidinde biraz altlarda kalan Halil için önemli bir fırsattı. Pek isteneni veremedi. Ne pozisyona girdi ne de pivotluk yapabildi. Bundesliga’nın kalburüstü sol beklerinden biri olarak gelen Angelino’nun kalitesi topla her buluştuğunda belli oluyor. Taraftarın önündeki ilk maçında biraz ürkekti gerçi. Fizik kalitesi ile sahanın ‘ağır abisi’ gibi görünen Boey’i de düşününce müthiş bir hücumcu bek paleti olacak Sarı-Kırmızılıların.
Maçın en güzel hareketine imza atan Mertens de takımdaki ‘ahval ve şeraitine’ dair net konuştu aslında. Kaliteyi bir tık yukarı çıkarmak isteyen onu oynatır. Hele de Avrupa sahnesinde. Orta sahada Torreira’nın yokluğunda Berkan sırıtmadı. Ama rakibin kalibresini düşününce onun adına konuşmak için de erken. Daha dişli rakipler karşısında orta sahanın röntgeni daha net çıkacaktır. Ki tek gollü, az pozisyonlu bu maç bile önemli bir veri.
Fakat asıl sorun sanki stoperde. Şampiyonlar Ligi gibi üst düzey bir ligde, oralar sağlam olmayınca işler çok zora giriyor. Süper Lig’de de tutmadan atarak çok büyük işler yapılamıyor. Dün -affedersiniz- kıytırık Zalgiris forvetlerine bile gereğinden fazla pozisyon verildi. Bunlar tehlike çanları.
Başta söylediğimizi sonda tekrarlayarak bitirelim. Kazanmaktan başka hiçbir şey o kadar da önemli değildi. Kazandı Galatasaray. Şampiyonlar Ligi yolunda bir adım daha gidildi o güzel marşı Türkiye’de yeniden dinlemek için. Son finalde şunu net olarak anladık: Bir sene bile uzak kalmak insana zor geliyor. Hadi hayırlısı!