Fenerbahçe’de Şehmus gitti, Erten geldi
Finalde Başakşehir kanadının gözle görülür bir konsantrasyon sorunu yaşadığı belliydi. Takım olarak sahanın her yerinde yapılan baskı, oyun üstünlüğüyle birlikte skor üstünlüğüne de Fenerbahçe'ye getirdi.
Bir önceki gece dünya futbolunun vitrini konumundaki ‘Şampiyonlar Ligi’ organizasyonunun bu sezonki şampiyonunu belirleyen maça kilitlenmiştik. İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki maçta, günümüz modern futbolunun zirve takımı hüviyetindeki Pep Guardiola’nın Manchester City’siyle eski günlerini arayan İtalyan ekolunun temsilcisi Simone Inzaghi’nin Inter’i karşı karşıya gelmiş ve mücadele, doğrusu beklentileri karşılamayan bir futbol gösterisi şeklinde cereyan etmişti. Nihayetinde bulduğu tek golle zafere İngiliz kanadı ulaşırken maçın genelinde oyunu kendi sahasında kabul eden ‘Çizme’cilerse yakaladıkları iki net pozisyonu değerlendiremeyince bu turnuva tarihinde müzelerine koydukları ‘Üç kupa’ya dördüncüsünü ekleyemeden İstanbul serüvenlerini sona erdirmişti.
Kıta Avrupası’nın bu en büyük organizasyonundan bir gece sonra ise iç sulara döndük ve biten sezonun ‘uzatması’ niteliğindeki son resmi maçı izledik. Evet, Ziraat Türkiye Kupası’nın finali vardı dün gece. İzmir Gürsel Aksel Stadyumu’nda oynanan bu son randevuda Fenerbahçe ve Başakşehir kozlarını paylaştı. Hatırlanacağı gibi Kadıköy temsilcisi bu sezon ligde şampiyonluk mücadelesi vermiş, uzun süre elinde tuttuğu zirveyi sonradan ezeli rakibi Galatasaray’a kaptırmış, birkaç kez yeniden eline geçirme şansı bulsa da nihayetinde fırsatları değerlendiremeyerek 38 maçlık maratonu ‘İkinci’ sırada kapamıştı. Bu gerçekler ışığında ‘Ziraat Türkiye Kupası’nda ‘mutlu son’a ulaşmak onlar adına bir tür ‘teselli ikramiyesi’ anlamı taşıyordu. Olası bir kupa zaferi aynı zamanda Jorge Jesus’un dün maç sonu itibariyle sona eren Fenerbahçe serüvenindeki tek ‘resmi’ başarısı olarak da kayıtlara geçecekti.
Rakip Başakşehir ise bilindiği gibi tarihsel açıdan ‘Süper Lig şampiyonluğu’ unvanına sahip altı takımdan biri. Lakin daha önce iki kez final oynadıkları ‘Türkiye Kupası’ organizasyonunda şampiyonlukları yoktu, onlar da inişli çıkışlı bir performans çizdikleri ve ‘beşinci’ tamamladıkları bir sezonu kupayla taçlandırarak son noktayı koyma niyetindeydiler. Böylesi bir zafer teknik direktörleri Emre Belözoğlu’nun kariyerinde yeni bir başarı çentiği demek anlamına gelmesinin yanı sıra takımın Avrupa kupalarına katılma hakkını elde etmesini de sağlayacaktı.
İki cephe adına bu somut verilen eşliğinde başlayan mücadelede gol perdesi erken açıldı ve rakip savunmanın hatasında Sarı-Lacivertlilerin her geçen gün daha da parıldayan yıldızı Arda Güler’in pasını değerlendiren Michy Batshuayi Fenerbahçe’yi 1-0 öne geçirdi. Bu erken gol, Başakşehir’in klasik rakibi durdurup sonrasında golü bulma şablonunun çok çabuk geçersiz kılınmasına neden oldu. Jesus’un öğrencileri önde basıyor, rakip takımın çıkmasına izin vermiyor, bu sert ve ısrarlı pres rastgele ileriye atılan topların kolayca kapılıp atağa dönüştürülmesini sağlıyordu. Nitekim yine savunma bloğunun neden olduğu bir hatada sağdan yapılan ve kaleci Muhammed Şengezer’in de bocaladığı bir ortanın nihayetinde Belçikalı forvet 31’inci dakikada kendisinin ve takımının ikinci golüne imza atıyordu. Sonrasında Emre Belözoğlu takımını toparlamak adına üç oyuncu birden çıkardı ama Başakşehir’in gardı çoktan düşmüştü.
İkinci yarının başında Miha Zach ve Arda Güler’in gollük şutlarını izledik, farkın açılmasını kaleci önledi. Adnan Januzaj’ın değerlendiremediği ve faul gerekçesiyle sayılmayan gol pozisyonuyla Başakşehir az biraz etkili olmaya çalıştı ama genel olarak beraberliğe yetecek oyun, performans ve emeği ortaya koyamadı. Bu sonuçla da Fenerbahçe tarihindeki yedinci kupaya ulaşmış oldu.
Maçı genel olarak değerlendirirsek, Başakşehir kanadının gözle görülür bir konsantrasyon sorunu yaşadığı belliydi. İkinci golden sonra Belözoğlu üç oyuncuyu dışarı alırken bu gruptan Serdar Gürler ve Lucas Biglia’yı performanslarına bağlı olarak kulübeye çekti. Bu nihayetinde doğru bir hamle, iki oyuncu da hem aymaz bir görüntüdeydi hem de özellikle Serdar, Ferdi Kadıoğlu ve Arda Güler karşısında biçare bir profil çizdi. Lakin Caner Erkin’le başlamak bence Belözoğlu’nun bizzat kendi hatasıydı. En büyük erdemi soldan sürekli orta yapmak gibi artık demode olmuş bir anlayışın temsilcisini modern futbolun içine monte etmek ne kadar mümkün, böyle bir çabaya soyunmak ne denli mantıklı; tartışılır. Caner oyunda kaldığı sürece önüne düşen topları (kullandığı taç dahil) sürekli ileri şişiriyor ve bu işlevsiz hamlenin sonucu dönen toplar Başakşehir kalesinde pozisyon ve tehlikeye dönüşüyordu. Üstüne üstlük kulübeye gelirken formasını çıkartarak bir de gereksiz bir şova soyundu. Belözoğlu hatasını telafi etti ama hamle yaptığında 2-0 gerideydi artık. Gerçi bu skoru değiştirmek adına takımının önünde uzun bir süre vardı lakin moral motivasyon olarak da kırılmışlardı ve bu durumun tamiri pek mümkün olmadı. Keza dün Ahmet Touba da çok kötüydü ama sanırım yerine oyuna sürülecek daha iyi bir seçenek olmadığından maçta kaldı. Ben Philippe Keny’yi de beğenmedim ve Daniel Aleksic’in niye geç oyuna dahil olduğunu da anlamadım.
Fenerbahçe ise zorlanmadan bulduğu iki golle rahatladı ve oyun boyunca üstünlüğünü sürdürdü. Arda Güler özellikle Enner Valencia’ya gol attırmak için çok çalıştı, doğru pasları attı ve sezonun ‘Gol kralı’nı pozisyona soktu. Fakat Ekvadorlu forvet dün hem son vuruşlarda etkisizdi hem de bazı pozisyonlarda topu ayağında fazla tutarak ezdi ve fırsatları heba etti. Takım olarak sahanın her yerinde yapılan baskı ise oyun üstünlüğüyle birlikte skor üstünlüğüne de sarı-lacivertlilere getirdi.
Sonuçta Fenerbahçe sezonu ‘Ziraat Türkiye Kupası Şampiyonu’ unvanıyla kapadı. Kupaya uzanmak ve ligi ikinci sırada bitirmek… Peki dün maç sonu basın toplantısında ayrıldığını açıklayan Jorge Jesus adına bu bir başarı mı? Futbolun normal seyrettiği liglerde bu dereceler kuşkusuz başarıdır lakin burası Türkiye ve Fenerbahçe camiası, genleri itibariyle şampiyon olmadığı her sezonu başarısız kabul eder. Sanırım bu coğrafyanın gerçekleri doğrultusunda Portekizli teknik direktör de bu sezonki performansı itibariyle ‘başarısızlar kulübü’nün yeni bir üyesi olarak topluluktaki yerini alacak…
Bir not da gelecek sezona ilişkin… Dünkü maçın sonucuyla birlikte futbolumuzun yeni maratonunun ilk resmi buluşması ‘Süper Kupa’da iki büyüğün, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin oynamaları kesinleşti. Benim çocukluğumda, bugün artık yerinde yeller esen bir turnuva vardı, ‘Üç Büyükler’in kendi aralarında oynadıkları ‘TSYD Kupası’… Sanırım FB-GS arasındaki bu erken randevu, eski kuşaklara bahsettiğim kupayı da hatırlatacak…