Akatlar’da Beşiktaş’ı yenmek ne mümkün!
Kazandı ama yine tatmin etmedi Beşiktaş. Topa sahipti fakat oyuna hükmedemedi. Hâlâ bir omurgası yok takımın. Yapılandırması sakat. Planı da eksik. Oysa ligin neredeyse beşte biri geride kaldı. Biraz geç kalınmadı mı?
Net kazandığınız bir maçta bile mutsuz olmak değil sorun. Deplasmandasınız. Hava zorlu. Rakip dişli. Kazanmak gerek ve yeter şart olabilir. Gerisi lafı güzaf der geçersiniz. Teknik adamlar bayılır zaten şu kalıba: “Asıl mesele kötü oynarken de kazanmak.”
Gidiş yolunuzu görsek, bunun ipuçlarını hissetsek ikna olurduk. Oysa ligin yedinci haftasını geride bırakıyoruz ve henüz şekil şemal belli olmuyor. Geçen hafta bizim programda (Yenilsen de Yensen de) bu klişeyi teyit için “Club Brugge karşısında atılan gole nasıl da sevindiniz di mi?” diye sordum Beşiktaşlılara. Hiç de öyle olmamış meğer. “O kadar kötü oynuyoruz ki reaksiyon bile vermedim” dedi Beşiktaşlı Umut. Dün muhtemelen öyle olmamıştır. Çok sevinmese de, tebessüm etmiştir Siyah-Beyazlı taraftarlar. Çünkü bu da kaybedilse lig tarihinin en erken havlu atmalarından biri olurdu. Hiç değilse bu olmadı. Ama mutsuzluk baki, gidiş yolu puslu.
Bunun bazı temel nedenleri var. Birincisi, hâlâ takım kurgusu oturmamış durumda. Misal Rashica oynadığında da olmuyor, Ghezzal oynadığında da. Oysa bu iki isim takımın belki de en yeteneklilerinden. En pahalı transferlerden Zaynutdinov ilk defa 11’de ve fakat henüz yerini yadırgıyor. Hacıahmetoviç, Salih, Muleka, Aboubakar dörtlüsünün uyumu olmasa ve asıl Aboubakar’ın geçen sezon ortasından beri ‘world class’ golleri olmasa skor böyle olur muydu? Emin değilim. Asıl hiç emin olmadığım şey şu: Konyaspor 55’te 10 kişi kalmak yerine penaltı kazansa (sahi hakem neden hiç değilse VAR’a gitmedi) skorbord böyle bir poz verir miydi?
Kötüydü Siyah-Beyazlılar. İsabetli tek şutla skor 0-2 olduysa bunu övmek kolay değil. 40’a yakın faul yapıldı maçta. Oyun neredeyse hiç akmadı. Kara Kartal temposuzdu, reaksiyon veremiyordu, pres Allah hak getireydi. Konyaspor golü yiyene ve ardından 10 kişi kalana dek önde basıp, ısırıyordu. Beşiktaş ise o geçen seneki ‘smart’ oyunu bir türlü oturtamıyordu.
Net galibiyete rağmen yazının tonu neden bu kadar kötümser? Çünkü gene Şenol Hoca’yı gösteriyor oklar. Bazı şeyler taktik bir tercih olabilir. Eğer önde basamıyor ya da böyle yapmayı tercih etmiyorsanız nasıl gol bulursunuz? Tabii ki topa sahip olarak, ama en çok da tempo yaparak. Topa sahip oldu Beşiktaş, ama asla hükmedemedi. Ne topa, ne de oyuna. Rakip baskı yaparken de zekasını hiç gösteremedi. Tempo yapamadan ‘posesyon’da öne geçmek bir anlam ifade etmiyor. Ya da kapanırken akıllı çıkışlar yapamazsanız takdir edilmiyorsunuz. Bu takımın hâlâ bir formülü yok, bir yapısı yok. Bunları geçtim, bir omurgası da yok. Önce kadro oturacak, sonra yapılandırmayı anlayacağız, sonra da formülü göreceğiz. Ligin neredeyse beşte biri geride kalırken biraz geç kalınmış gibi değil mi?
Gene de kazanmak önemli. Alışkanlıkları unutmamak gerek. Ama belli ki dört gözle milli arayı bekliyor Şenol Güneş. Yoksa bu kış güneşi galibiyetleriyle işin böyle yürümeyeceğini en iyi o biliyor. Hele de terminatör gibi rakipler varken.
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…