Yayın ekranında Euroleague ve Euro 2024 elemeleri var
Kazandı Fenerbahçe. Yine zorlanarak. Sıcak havanın da etkisiyle oyun daha da sırıttı. Akmıyorlar. İyiler bile kötü gözüküyor. Üstelik bulaşıcı hastalık gibi bu. Herkese ve her yere yayılıyor.
Futbolu yeterince iyi izleyen herkes kötü oyunun ne kadar bulaşıcı olduğunu bilir. Virüs gibi yayılır. Önce halihazırda kötü oynayan oyuncuları sarar. Djiku ve Çağlar mesela. Sonra takım iyiyken iyi gözüken ama sıkıntı başlayınca aksayanlar devrilir. Mert Müldür, Oosterwolde mesela. Ardından iyi ve kötü günleri olan, takım işlerken zaaflarını çok göstermeyenlere bulaşır. İsmail mesela. Nihayet takımın temeli de düşer. Tadiç, Szymanski ve Dzeko, hatta bu maça dek Fred mesela. Yeni transferler zaten biraz netameli gelmiştir. Onlar hiç kendine gelemez. Çünkü ‘kendi’ nedir, daha bilmiyoruzdur.
Ligin en yumuşak takımlarından, henüz takım bütünlüğünü oturtamamış Antalyaspor karşısında bu kadar verimsiz bir oyun oynamanın nedeni başka bir şey olamaz. Artık iyiyi unuttu Sarı-Lacivertliler. Hangi maçı kazanırsa kazansın hasbelkader oluyor. Çok uzun zamandır akıcı bir oyun ortaya koyamıyorlar. Dün de öyle oldu. Pres yapmaya kalktıklarında zincir eksik kaldı. Top yapmaya çalıştıklarında paslar ulaşmadı. Oyun kurmaya çabaladıklarında top neredeyse her seferinde Livakoviç’e kadar gitti. Hırvat eldivenin iyi bir kaleci olup olmadığını anlamaya çalışmakla geçmişti bir önceki sezon. Artık anladık, iyiymiş. Top geliyor bol bol kendisine. İstese de, istemese de…
Kazanan takıma karşı böyle ‘çift dalan’ bir giriş müstahak mıdır? Sırf tabelaya bakıp dünkü oyunu övecekler olmaz herhalde değil mi? Fred bile aktive olup, oyuna adaptasyon sağlamak için epey zaman kaybetti. Gene de onun girişi değiştirdi oyunu. Bu kesin. Ama yetmeyebilir artık. Kostiç için erken belki, Ambarat’a da haksızlık etmemek lazım ama diğer yeni transferlerin hiçbiri etkili değil henüz. Tadiç’in ve Dzeko’nun çalışma ahlakı böyle olmasa işler daha da sarpa sarardı sanki. O yaşta oynanacak oyun değil bu?
Szymanski’nin bitmek bilmeyen çalışkanlığı, Tadiç’in hiç durmayan zekası, Fred’in sahanın her zerresine etkisi yetiyor takıma. Çünkü hem bu ligin genel seviyesi düşük, hem de Fenerbahçe’nin kadrosu çok geniş. Bunlar kıpırdatınca çark dönüyor. İyi de bu kaytarmalı oyun daha ne kadar sürecek?
Mourinho da denedikçe deniyor. Oyuncu değişikliklerini bir tepki olarak yapıyor. Çok sert değişiklikler bunlar. Bütün taşlar yerinden oynuyor her seferinde. Saint Maximin-Becao mesela. Bir anda herkesin pozisyonu değişti. Çağlar sol ayaklı stoper oldu. Yanına Becao geldi. Oosterwolde tekrar sol beke geçti. Kostiç öne çıktı. Çıkış bulmak için müdahale etmekten çekinmiyor usta teknik adam. Ama master planda sorun var. O düzelmeden bu ince ayar hamleler de anlaşılmıyor.
Tabii bir de sıcak vardı. Asla azımsanmayacak Antalya sıcağı. Rüzgar güneyden eserse cehenneme döner o şehir. O yüzden su molaları bitmek bilmedi. Herkesin eforunu kötü etkiledi bu. Kaçınılmazdı. Ama tek başına arkasına sığınmaya yeter mi? Sanmıyorum.
Alex de Souza’yı yeniden sahada görmek ne güzel değil mi? Yanında Aurelio. Antalya için henüz bir anlam ifade etmiyor olabilirler. Ama Sarı Kanaryalar için hâlâ çok özel isimler. Umarım, ligin ikinci yarısında koltuklarında kalırlar da Kadıköy’e gelirler. Onlarla Fenerbahçe taraftarının buluşması görmeye değer olacaktır. Ancak bunun gerçekleşmesi için Antalya’nın derhal oyun bütünlüğünü kurması lazım. Yoksa kadrosunun ligin diğer kalabalığından pek bir farkı yok ve her an geri düşebilirler.
Fenerbahçe’ye dönersek. Milli ara dönüşüne dek lig maçları olmayacak. Bu takım o aranın dönüşünde de gene bir oyun kalıbı tutturamazsa işler gerçekten zora girer. Mourinho için sıkıntılı günler asıl o zaman başlar. Ama onun ne kadar kurt olduğunu unutmuyoruz değil mi asla?
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…