UEFA Avrupa Ligi’nde Türk gecesi: Üç takım üç puan peşinde
Bu maçın öznesi Adana Demirspor. Doğru tuşlara basıyorlar, doğru işler yapıyorlar. Taraflı tarafsız herkesin takdirini topluyor. Beşiktaş işe bocalıyor. Çünkü bu takım ne geçen senenin devamı, ne de yeni bir takım. Bu araftan çıkamıyorlar.
İstanbul’un kendinden menkulleri karşısında böyle bir çağlayışı en son ne zaman gördük acaba?Motivasyon tam olarak neydi, bilemiyorum. 35 yıldır yenemiyor olmak mı? Yeni kuşak Demirspor olarak geldikleri ligde, üç sezondur yenemedikleri tek takım olması mı? Tarihi mağlubiyetten ötürü ezeli bir gıcık mı? Yoksa sadece Kluivert’ın kurduğu futbol aklı mı? Her ne ise çok işe yaramış belli ki. O sıcakta (hissedilen 30!) o hızlı çıkışlar, o sniper vuruşlar hakikaten takdire şayan. Adana Demirspor dün sahanın yıldızıydı. 4-0’dan çok daha fazlasını bulabilirdi. Yenilen o son iki gol heyecan nazarı sayılabilir.
Geçen hafta 8 kişiyle maçı tamamlamak, yedeğin yedeği kaleciyle çıkmak, sakatlar, kayda geçmeyen transferler… Adana Demirsporlular hiçbirinin arkasına sığınmadı. Gümbür gümbür oynadı. Hem defansta sağlam durdu, hem de çok iyi çıkıp, nokta atışlarla rakip kaleyi fethetti.
Bu nedenle bu maçın başrolünde ev sahibi var. Demirspor çok takdir edilesi bir takım. Tribünler zaten şahane. Takım kurgusu da, personel seçimi de, teknik adam tayini de son derece isabetli. Bu vesileyle önemli bir noktanın altını çizelim. Nasıl ki voleybol takımı siyaseten onlara en uzak insanlara bile kendilerini dayattı, Demirspor yönetiminde de bir sihir var. Başkanın politik konumu beğenmeyebilirsiniz, yaptıklarını takdire mecbursunuz. Doğru tuşlara basmayı çok iyi biliyorlar.
Gelelim Beşiktaş’a? Aslında az hazır değillerdi bu maça. Ya da öyle olmalıydı. Tam çıkış maçıydı. Bildiğini gösterme, hep yaptığını ispat etme zamanıydı. Yarışa yeniden ‘connected’ olmak için tam bir meydan okuma. Fakat o kadar da hazır değillermiş Siyah-Beyazlılar. Neden olmuyor, neden forma giremiyor takım? İkinci yarıdaki mutlak baskı, giderek yükselen gol beklentisi neden sonuca evrilmiyor.
Şansızlık mı? Pek sanmıyorum. Her şeyden önce temposu çok düşük Kara-Kartal’ın. Sezonun ilk günlerinde takımı yukarı taşıyan Aboubakar bile ağırlaşmış. Ghezzal hâlâ maç formunda değil. Bu ikili asgari vasatta buluşunca takım da vites düşürüyor. Nitekim 30’da kaçan pozisyon bunun ibreti alemi gibiydi. Kalecileri zor duruma düşürmede en mahir ayaklardan Aboubakar -ki sonra attığı golle bunu gösterdi- Vedat’ı geçemedi. Oradan dönen topu, ligin en çok kafa golü attıran oyuncusu Ghezzal çok kötü bir kafa vuruşuyla ağlara gönderemedi. Bunun üzerine stoperler geçirgen, Mert de sağından yakalanınca (yediği gollerin çoğunu sağdan yiyor) dağıldılar. Onlar adına asap bozucu olan, 2-0 yenik duruma düşmek değildi bence. O kötü ilk yarıdan sonra yeni devrede de iki gol art arda yemeleri ve maç sonuna dek bitmeyen dağınıklıkları olmalı canlarını sıkan.
Asıl sorun şu sanırım: Bu takım ne geçen senenin devamı gibi duruyor, ne de yeni kurulmuş gibi. Şenol Güneş bir müfredat insanı. Bu ligin en iyi alimlerinden. Ama müfredatın dışına çıkınca bocalıyor. Bir B Planı yok. Daha da kötüsü böyle bir planın olması gerektiğini de düşünmüyor. Disiplinli bir öğretmen gibi hep aynı pedagojik yöntemle işi çözmeye çalışıyor. Elinde çekiç, sadece çiviler arıyor ve onlara vuruyor. Sanırım, önce bundan vazgeçmesi gerekiyor Şenol Hoca’nın. Bu takım bir devam takımı değil, üstelik o kadar yeni de değil. O yüzden üçüncü bir yol bulmalı. Yoksa dağılmaya doğru gidiyorlar. Bu gidişin sonu erken havludur.