Türkiye için Avrupa kupaları vakti
Gecenin maçıydı bu. İzlemesi en zevkli 90 dakikalardan biri. Kazandı diye değil. Objektif olarak böyle. Bu skor çok kişiye artı yazar, en başta Okan Buruk’a. En çok da Galatasaray’ın marka değerine.
Nefis maçtı. Muhtemelen gecenin maçı. Önce bunu söyleyelim. Galatasaray kazandı diye değil. Tarih tekerrür etti diye de değil. Objektif olarak böyle. Futbolu sevip de bu maçı izlemeyen çok şey kaçırdı. Ada’nın ruhuna çok yakıştı Galatasaray. Şampiyonlar Ligi’nin yerlisi gibiydi. Mahallenin çocuğu sanki, Manchester United’dan çok daha aşina gibi. Tek başına bu bile gerek ve yeter şart sayılır. Bu seviyede böyle oynanır. Kazansanız da kaybetseniz de… Icardi penaltıyı kaçırıp sonra atıyorsa bu sayede işte. Eğer zorlamazsanız tarih asla tekerrür etmez zaten.
Sonu başa alıp bir soru soralım: Son yarım saate iki değişiklikle girdi Okan Buruk. Çünkü karşılıklı baskı bitmiş, oyunun tek tarafa doğru bükülür olmuştu. Art arda geliyordu Manchester ve Galatasaray top tutamıyordu. Peki bu ahval ve şerait içinde önlem mi alırsınız, hamle mi yaparsınız? Hamle yaptı Okan Hoca. Önce kendine zarar veren, sonra da işi çözecek olan bir hamle. Etkisiz Tete’yi ve orta sahadaki çapasını, sarı kartlı Torreira’yı aldı oyundan. Ama işte Manchester’ın golü de tam buradan geldi. Oyuna giren Oliveira’dan hatalı pas. Önde yakalanan Boey. Onun kademesine giremeyen Barış Alper. Şansızlık biraz da. Peki ne oldu sonra? Bildiğini okumaya devam etti temsilcimiz. Müthiş ters bir baskı. Çok iyi çıkışlar. Ve sonuç. Kerem önce bir kaçırdı, sonra attı. Icardi önce bir kaçırdı, sonra attı. Tam da değişiklikler, reaksiyon oyunu ve inat sayesinde.
Zaten çok cesur başladı maç. İki takım da önde basıyordu ve niyetini ortaya koyuyordu. Malum, pres bir İngiliz geleneği. Hızlı oynamada da üzerlerine yok. En tökezlediği zamanlarda bile Manchester United dahi öyle. İyi de Galatasaray da sever bunu. Hele de herkes zindeyse. Kabul edelim, Şampiyonlar Ligi’nde, Manchester deplasmanında bunu yapmak yürek ister. Sadece bunun için bile alkışı hak ettiler. Keyif verdi o 20-30 dakika. Net pozisyon olmadı ama tempo ziyadeydi. Zaten bunun sonucu olarak ilk iki gol de kontrataktan geldi.
Dengeli bölümlerde bir sıkıntı vardı gerçi: Çalıştığımız yerden gelmiyordu oyun. Hatta çalıştığımız yerden gelse de iyi gelmiyordu. Boey mesela, Süper Lig’e büyük boy gelirken burada ilk bölümde bocaladı. Bir pozisyonda çıkayım derken ağır kaldı. Evet, Boey ağır kaldı orada. (Oysa sonrasında jet gibiydi. Hele de 53’teki müdahalede). Önde pres mesela, baskıya karşı rakipte topla dripling yapabilen defansif orta sahalar olunca bir anda düştü. Rashford mesela. Okan Buruk maç öncesi her şey onunla başlıyor demesine rağmen, göstere göstere gol de öyle geldi.
Olsundu. Çünkü, tam da İngiliz gazetelerinin iki gündür dikkat çektiği gibi, Zaha vardı. Bir uzun topla attı golü. Tam da korktukları gibi. İyi de yaptı. Çünkü kırılıp tuz buz olmanın eşiğinden takımını aldı, rakibiyle aynı tartıya koydu. 30 dönülürken dengeyi sağladı Cimbom. Tek farkla. Artık iki takım da temkin moduna geçmişti. Aksiyon yeni devreye miras kalmıştı.
İkinci devre hem kaygı veriyordu hem de umut. Özgüvenliydi Galatasaray. Geri vites atmıyordu ve gole giden yolların kokusunu alıyordu. Presten taviz hiç vermemiş olmaları gerçekten saygıyı hak ediyordu. Ama işte vitesten bahsediyorsak şu gerçek de gözümüzün önünde duruyordu: En kötü İngiliz arabası bile 100 km’ye çok hızlı çıkabilirdi. Durum 2-1’e böyle geldi işte.
Başta ‘hamle-önlem’ ikileminden bahsettik ya. Erik ten Hag’ı da o bitirdi. En yıpratıcı oyuncusu Rashford’u takımı öndeyken oyundan aldı. Tam zıpkın gibi çıkmaya müsait bir oyun başlayacakken… İyi ki de öyle oldu. Okan Buruk’un ne olduğunu, ne olacağını ve nasıl parladığını görmüş olduk sayesinde. Boey çıkacak dedi, ne çıkışlar gördük. Önde basmaya devam dedi, ne kapışlar gördük. Keremsiz olmaz dedi, ne dokunuşlar gördük. Yetmedi son yarım saatte üç değişiklik yapıp kopardı aldı maçı. Hem de geri düşüp. Helal vallahi.
Büyük iş bu skor. Çok kişiye artı yazar. En başta Okan Buruk’a. En çok da Galatasaray’ın marka değerine. Mirasına sahip çıktı diye yazacak şimdi İngiliz basını. Mükerrer tarihten bahsedecekler. Haksızlar mı?
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…