Sevgili günlük…

7 Mayıs 2025

6 Mayıs, Berlin

Sevgili Kanat’ın (Akkaya) tavsiye ettiği Circus Hotelde kalıyorum. Kahvaltı için aşağıya lobiye indim. Dün olduğu gibi cam kenarındaki masama yerleştim. Kısa süreliğine de olsa aynı masada oturmak, aynı köşeden yoldan geçen bisikletlileri, arabaları ve kaldırımda yürüyenleri izlemek, kısacası kendime bir rutin yaratmak iyi geliyor bana. 

Birkaç gündür Berlin’deyim. Yürümek, tramvaya ve metroya binmek, uygun fiyata ve buna rağmen lezzetli kahvemi içerken elimdeki gazetenin sayfalarını karıştırmak kendimi tekrar yaşıyor gibi hissetmemi sağlıyor. Arnavutköy’deki hayatımdan şikayetçi değilim elbette. Ama orada, Doorstep adlı kahveciyi merkeze alarak kendimize yarattığımız küçük dünyanın içine sıkışıp kaldığımızı, nefes almakta zorlandığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Elbette bu yalnızca nostaljik bir duygu da olabilir benim için. Yıllarca Basel’de yaşayıp tekrar benzer bir hayatı bir Avrupa şehrinde, Berlin’de yeniden kurmaya yaklaştığımdan olsa gerek. 

Oğlum biraz evvel hızla kahvaltısını yaptı ve okuluna yollandı. Dün gece uzun süre bir müzik parçasıyla yaptığı görsel animasyonu sunacak saat dokuzda. Ben de bir saat sonra birkaç online seans yapıp öğleden sonraki Berlin hayatıma devam edeceğim. 

Biraz evvel Berlin Morgenpost gazetesinde tuhaf bir meslek icra eden biriyle yapılan röportajı okudum. Söyleşi yapılan kişinin işi, evinde yalnız başına ölmüş ve bir süre sonra öldüğü anlaşılan kişilerin evlerini temizlemek ve yeniden yaşanabilir bir hale getirmek. Yalnızca yalnız başına ölenlerin değil, evlerinde öldürülen kişilerin de evlerini temizliyor ve yeniden yaşanabilir hale getiriyor bu kişi. Ve uzun süreden beri tek bir saatinin bile boş olmadığını söylüyor. Bekleme listesi var yani. Şaşırtıcı ve dehşet verici. 

Ölülerin nasıl bir koku bıraktığını sorduklarında, tatlımsı bir koku olduğunu ve alışıldığında mide bulandırıcı olmaktan çıktığını söylüyor samimiyetle. 

Bir ölü evini temizlerken hiç acele etmediğini ve bir ölünün ardından onun evinde bulduklarının, gördüklerinin, tanık olduklarının bir insanı tanımanın en iyi yollarından biri olduğunu söylüyor. Bir insanı öldükten sonra, başka herkesten çok daha yakından tanımak. Nasıl bir duygu bırakır insanda bilemedim. 

Son olarak yıllardır alkolik olan, komşuları tarafından asosyal olarak tanımlanan ve kendi idrarıyla ıslanmış pantolonlarla gezen “zavallı” bir adamın evini temizlediğini anlatıyor. Evde bulduğu fotoğraflardan ve günlüklerden yıllar önce talihsiz bir kazada karısını ve kızını kaybeden ve kendini bu kazadan sorumlu tuttuğu için kendini alkolle yatıştırmaya çalışan ve sonunda bağımlı olup ellili yaşlarının sonunda ölen birini anlatıyor. Yalnız ve mutsuz ve suçluluk duyguları içinde..

Öğleden sonra Berlin’in en büyük kitapçısına gideceğim, yeniden. Dün kitapçıdaki ilk turumu attım ve belli bir oryantasyon kazandım. Bugün edebiyat ve felsefe bölümlerinde biraz daha vakit geçireceğim. Thomas Mann, Max Frisch ve Georg Trakl’ın kitaplarından bazılarını alacağım.  

Günün süsü Cemal Süreya’dan: “Ölüyorum tanrım / bu da oldu işte. // Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum tanrım. // ama ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir.. // Üstü kalsın..” 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.