Sevgili günlük…

10 Mayıs 2025

8 Mayıs, Berlin

Almanya’da, üstelik başkent Berlin’de olunca ve üstelik gazete okuma zevkine erince ülkenin politikasından uzak durmak mümkün olmuyor. 

CDU’nun lideri Friedrich Merz’in ancak ikinci turda şansölye seçilmesi Almanya tarihinde bir ilke tekabül ediyor. Hristiyan Demokratlarla (CDU) Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) birlikte ‘Union’u oluşturmuşlar ve seçimden sonra Sosyal Demokratlarla (SPD) koalisyona karar vermişlerdi. Merz görevi kendisinden devraldığı SPD’nin lideri Olaf Scholz’tan ve aslında özellikle Merkel’den sonra Almanlar arasında pek de güven vermeyen bir lider olarak değerlendiriliyor. 

Ve bu da Almanya tarihinde bir ilkin yaşanmasına neden oldu.  

Koalisyonun mecliste toplam 328 vekili var ve Merz’in şansölye seçilmesi için 316 oy yeterli olduğu için herkesin gönlü rahattı. Ama ilk turda yalnızca 310 olumlu oy çıktı ve meclis başkanının bile yüzü düştü, sonucu nasıl açıklayacağını bilemedi ve biraz da utanarak Merz’in şansölye seçilemediğini söyledi. 

Merz dondu kaldı ve hiçbir şey sezdirmemeye çalıştı. Oysa her şeyin yolunda gideceğinden eminlerdi ve klasikleşmiş olan Fransa ziyareti bile planlanmıştı. Allem edildi, kallem edildi aynı gün ikinci turda Merz şansölye seçildi. Ama bu durum onun zaten çok da güçlü olmayan elini iyice zayıflattı. Oysa Alman basınına göre çok ciddi işler, alınması gereken zor kararlar bekliyor Merz’i. 

Sosyal Demokratlar hemen, bizden fire yok diye feryat ettiler ama bu nasıl mümkün olabilir? SPD sözcüsü dahi, bu duruma yol açanların çok sorumsuzca davrandıklarını açıklamak zorunda kaldı.

AfD’nin, ‘Almanya İçin Alternatif’ adındaki Nazi Partisinin seçimlerden sonra yapılan anketlerde oylarını giderek arttırdığı görülüyor ve şu an seçim yapılsa birinci parti olma olasılığı da var. 

Bu durum AfD seçmenleri hariç herkesi çok korkuttuğu için, ne olursa olsun bütün partiler AfD ile hiçbir koşulda koalisyon yapmama kararı aldılar. Ama bu yazılı olması mümkün olmayan anlaşma ne kadar yeterli olacak belli değil, elbette. Politikacılara ne kadar güvenilebilir, bilemiyorum? Kendi kısa vadeli çıkarları için dünyayı ateşe atmayı göze alabileceklerini düşünüyorum. Korkarım böyle bu, “Bütün kara parçalarında, Afrika hariç değil.”

Bu arada Alman iç istihbaratı AfD’yi aşırı sağ olarak sınıflandırdı ve partinin “özgür demokratik düzenle” bağdaşmadığını söyledi. Almanya bir yandan tekrar yeni bir Nazi tuzağına düşmekten çok korkuyor ve aslında demokrasi kurallarına uymayan kararlar alıyor – burada, iyi ki de alıyor mu demeli, yoksa daha dikkatli mi yorumlamalı bilemiyorum – diğer yandan Holocaust nedeniyle o kadar korkak bir dikkat içinde ki, aynı duyarlılığı Filistinliler için gösteremiyor ve Gazze’de İsrail’in uyguladığı katliamı görmezden geliyor. 

9 Mayıs

Dün bir zincir olmayan ve bu nedenle benim daha çok ilgimi çekecek kitapların satıldığını öğrendiğim bir kitapçıya gittim. Çok hoş bir ismi var kitapçının: ‘Zur schwankenden Weltkugel”. ‘İstikrarsız Dünya’ diye oldukça serbest bir çevirisi yapılabilir. Sallanan dünya küresi tam karşılığı. Her neyse, kitapçıya günümüz Alman şiirini temsil eden şairlerin kitaplarını sordum. Niyetim köşedeki rahat berjere kurulup seçtiğim kitapların sayfalarını karıştırmak ve hoşuma gidenleri almaktı. 

Kitapçıda çalışan kadın, bana birkaç şair önerirken, Hannah Arendt’in bir kitabını almakta olan, kendini her türlü kozmetik müdahaleden korumayı başarmış olduğu belli çok hoş orta yaşlı bir kadın – elbette benden daha genç, çok fazla insan artık benden daha genç çünkü artık – söze karıştı ve Ingeborg Bachmann’la Paul Celan’dan beri Almancada doğru dürüst şiir yazılmadığını, hatta 21. yüzyılda, şimdiye kadar yazılanların tamamen çöp olduğunu söyledi. 

8000 yıldan, yani yazının bulunduğu zamanlardan beri, yaşlanmakta olanların dünyada her şeyin kötüye gittiğini düşündüklerini biliyor olduğum için, bu hanımın söylediklerini pek de ciddiye almadım ama sarkastik ve eğlenceli biri olmasından dolayı, neden böyle düşündüğünü sormadan da edemedim. 

Felsefe ve edebiyat okuduğunu ve üniversitede şiir üzerine ders veren bir akademisyen olduğunu daha sonra öğrendiğim hanım, raflardan rastgele bir şiir kitabı seçip herhangi bir sayfayı açtı ve alaycı bir şekilde okumaya başladı. Gündelik dilde yazılmış, derinliği olmayan dizeler olarak nitelendirdiği birkaç şiirden örnek verdi. 

Felsefede en son Platon, şiirdeyse Celan diyordu ve benim Kant ve Erich Fried dememe haliyle burun kıvırdı. Kant’ın Platon’un yanına bile yaklaşamayacağını, Fried’inse denediğini ama başaramadığını iddia etti. Sonra birlikte ‘Anakoluth’ adında ve şiir konusunda uzman olduğunu söylediği bir kitapçıya gittik. Buradaki şiirsever çalışanlar akademisyen hanımefendinin yorumlarını, benim gibi oldukça abartılı buldular ve ben bu sayede bir sürü yeni Alman şair keşfettim. Akademisyen hanım durumdan çok memnun değildi ama Avrupalı nezaketiyle yorum yapmamayı tercih etti. 

Dolayısıyla güzel bir gündü ve Merz’in ancak ikinci turda seçilmiş olması beni zerre kadar üzmedi.

Günün süsü Cemal Süreya’dan: “Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun / Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez / Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor / Bütün kara parçalarında / Afrika dahil.” 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.