Sevgili günlük…

9 Haziran 2025

28 Mayıs, İstanbul

İstanbul’a döneli bir haftaya yaklaştı ama klavye başına geçme isteğim olmadı. Oysa döndüğümde hayata kaldığım yerden devam edebileceğimi düşünmüştüm. İş güç açısından öyle de oldu. Hiçbir şey değişmemiş gibi her gün seanslarımı yapmaya, üstelik gayet şevkle yapmaya devam ediyorum. Ama bir şeyler yazma konusunda çok isteksizim.

Kendimi doktora tezinin yazımına verme konusunda o kadar zorlanıyorum ki, sırf bunun suçluluk duygusundan başka herhangi bir şey yazmaya da elim varmıyor. Yalnızca polisiye okuyorum ve uyuyorum. Doorstep’e bile daha az gider oldum. Martin Beck serisini okuyorum. Bir dizi filmi okur gibi, sakin, kendi halimde devam ediyorum okumaya. 

30 Mayıs, İstanbul

Benim hafta sonu tatilimin ilk günü, cuma. Saat 12.30, Doorstep’te oturuyorum. Yanımdaki masada, mahallenin hayatlarını futbolla geçiren çok sevdiğim tanışlar var. Biri, yıllar önce spor yazarlığı yapan rahmetli dedesinin maç analizlerini nasıl yaptığını anlatıyor tatlı tatlı. Diğeri restoranların nasıl çalışmaları gerektiğini bir futbol takımının tecrübeli teknik direktörü edasıyla anlatıyor. 

Akşam Levent Erim Doorstep’te, doksanları çalacağı bir DJ performansı yapacak. Yine bir sürü bira içilecek, yarın sabah kötü kalkılacak ve bir süre içmemeye karar verilecek. Birazdan Martin Beck’in beşinci kitabına devam edeceğim. 

6 Haziran, Berlin

İki gündür tekrar Berlin’deyim. Buradaki yalnızlığımı seviyorum. Küçük, iç avlusu olan, yüksek tavanlı sessiz bir ev buldum kendime. Yanıma Türkçe olarak yalnızca Turgut Uyar’ın şiir kitabını aldım. 

Gerçekten de benim hayatı yaşama biçimim yalnızlık üzerinden yazılmış. Üstelik bu yirmili yaşlarıma bile gelmeden belirlenmiş. Bense bunu ancak yeni yeni kavrıyorum. Ya da kavradığımı sanıyorum. Çünkü hala bazı kadınları beğeniyorum ve beğenimi sonlandırmak için oldukça uğraşmak zorunda kalıyorum. 

Roman, öykü, şiir yazmak istiyorum. Başka hiçbir şey yapmak zorunda kalmadan durmadan yazabilmek. Ama bunun için zamanım yok. 

O kadar güzel bir Berlin sokağına yerleşmiş bir barda oturuyorum ki, hazdan kendi kendime gülümsediğimi fark ettim. Bu herhangi bir evde kimseyle konuşmadan senelerce yaşayabilirim. Yaşamayacağımı bildiğim halde bu hissin önemli olduğunu düşünüyorum. Bir yer bana bu hissi vermeyeli o kadar çok oldu ki. Bir insanla değil de bir yerle bu hissiyatı paylaşmak ne garip bir durum. 

Tomris Uyar’ın öyküleri gibi bir hayat istiyorum kendime. Bu kadar zor mu basit bir hayat yaşamak? Turgut Uyar’la Edip Cansever’in birbirlerine son yazdıkları şiirlerin okudukları akşamları hayal etmeye çalışıyorum. Birbirlerini kıskanmış olabilirler mi? Bence hayır. 

Dünyada bu kadar çok hayat olması çok ürkütücü geliyor bana. Bilmediğim, bilme şansımın hiçbir şekilde olmadığı milyonlarca hayat. Hepsini bilsem daha mı huzurlu olurdum acaba? Sanmıyorum.

8 Haziran, Berlin

Ne çok şey oluyor ve hiçbir şey olmuyor hayatta. Bir haftadır Berlin’deyim. Bütçeme uygun çok güzel evler gördüm ama çok uzun zamandır bir konuda karar vermekte ciddi zorluk çekiyorum. Yine Kafe Fleury’de oturmuş Pazar gazetemi okurken kahve içip croissant yiyorum. Bu kadar bir yerin müdavimi olma ihtiyacı içindeyken nasıl olur da iki şehirde birden yaşamaya karar vermiş olduğuma şaşırıyorum aslında. Ama Berlin bana çok güzel geliyor. Ve sanırım gerçekten de güzel. Belki burada, kiralayacağım eve iyice yerleşmek ve İstanbul’a daha az gitmek bu yaz ve sonbahar ayları için daha doğru olacak. Kendimi daha çok yerleşmiş hissedebilmek için. İstanbul sonrasında bana daha güzel ve kolay gelecek sanırım. 

Burada çok az insan tanıyor olmak bana kendimi yabancı hissettirmiyor. Olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum çünkü. Sanki bir an önce kış gelsin ve evimde oturup yazımı yazayım istiyorum. Almancada olduğu gibi ister bilimsel ister günlük tarzında olsun hepsine yazı demek daha mütevazı bence. Bilimselliğine de sıradanlığına da yazılanın kimin karar verme yetkisi olabilir ki. At izi it izine karışmışken bu kadar. 

Toparlanmalı ve neler yapmak zorunda olduğumu dikkatlice düşünmeli ve bunların hangilerini yapmak istediğimi, hangilerini yapmak istemediğime ve yapmak istemediklerimden hangilerini yapmak zorunda olduğuma karar vermeliyim. İş başına. 

Günün süsü Turgut Uyar’dan sevgili Bartu Küçükçağlayan’a gitsin: Ah derim ne derseniz deyin ben işimi bilirim. / Artık birçok şeylere hazırım. Ölümden ötede.  

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.