12 Mart
Bebek’te üç meslektaşımla paylaştığım ikinci ofisimin karşındaki bir kafede seanslarımın başladığı saati beklerken vanilya kokulu güzel demlenmiş bir çay içiyorum. Bu arada Borderline Çağ ile ilgili yazım için notlar alıyorum. Biraz ötedeki bir masada iki kadın ondan bundan sohbet ediyorlar. Psikiyatriyi at artık çöpe diyene kadar bir tanesi onları bilincimle dinlediğimin farkında değildim. ChatGPT’ye her şeyi sorduğunu, artık psikiyatra ihtiyaç duymadığını söyledi. Sonra benim ona baktığımı görünce hafif tedirgin oldu. Belki benim de meslekten olduğumu anladı, bilmiyorum.
Kemal Sayar’ı dinlemekten hoşlandığını, onu dinlerken huzur bulduğunu da söylüyor. Ama bütün gün o havada olması pek mümkün değilmiş. Sevgili Kemal’i de harcayıverdi yani bir kalemde. İki kadının da burunları plastik cerrah meslektaşların tezgahından geçmiş. Hayatın plastik olduğu bir zaman diliminde terapi ilişkisinin de plastik olması çok normal değil mi?
13 Mart
Sevgili Hikmet’le Akbank Sanattaki ‘Kadim Kavramlar’ konulu söyleşimizde biraz cıvıttık sanırım. Cengiz bize biraz kızdı. Ama söyleşi de ancak böyle biraz daha çekilir hale geliyor benim için. Yoksa durmadan ciddi ciddi o kavram senin bu kavram benim konuşmak artık pek de yapabildiğim bir şey değil. Sıkıldım bilgiç bilgiç konuşmaktan. Üstelik biliyor olduğumdan da pek emin değilim açıkçası üzerine konuştuğumuz konuları. Birçok konuda fikrim var, evet. Ama bunların ne kadarı bilgi, bu pek belli değil.
Karamsarım son zamanlarda. Hayatın gidişatı canımı sıkıyor. Hiçbir şey olmuyor gibi geliyor. Ne olması gerektiğini de bilmiyorum öte yandan.
Bugün Çiğdem’in, çocuklarımın annesinin doğum günü. Yaşlandık artık, doğum günlerini kutlamıyoruz ama yine de insan hatırlanmaktan hoşlanıyor. Küçük bir sürpriz yapmalı ona.
15 Mart
Borderline yazılarıma devam edebildiğim için çok memnunum. Böyle devam ederse fena bir metin olmayacak. Yayınlamaya değer, psikolojik ve sosyolojik bir açılım sağlayacak, ayakları yere basan bir hipotez üzerine kurulu bir metin olacak.
19 Mart
Gözaltılar ve birdenbire başlayan kar yağışı. Güne böyle uyandık. Canım günlük hayatıma dair herhangi bir şey yazmak istemiyor. Turgut Uyar’ın dizeleri: Aslolan bir süre daha mutsuzluktur.
Thrasymakhos’un Adaleti yazımı gönderdim gazeteye.
21 Mart
Oğlum protesto gösterilerine gidecekmiş. Önce, “Gitme!” demek geçti içimden. Oğlumun başına bir şey gelir endişesiyle. Sonra ben gençken anne babamın endişeli bir yüzle üniversitedeki protesto gösterilerine katılmamam konusunda bana gösterdikleri tepkiyi ve benim ne kadar sinirlendiğimi anımsayınca yalnızca, “Dikkatli ol lütfen,” demekle yetindim.
Bu akşam Başar Başarır, Hikmet Hükümenoğlu ve Deniz Yüce Başarır’la bir meyhane gecesi. Edebiyat dedikoduları, gelecek planları, dostluklar, yaşlanmış anne babalar, göçüp gitmiş dostlar.
Neden hiçbir umut yok içimde? Berlin’de kendimi iyi hissedebilecek miyim? Uzaklaşmak ve kimsenin beni tanımadığı bir yerde öylece durmak istiyorum.
22 Mart
Edebiyat dünyasıyla ilgili 58 yılda öğrenemediğim şeyleri öğrendim bir gecede. Dedikodu yapmayı sevdiğimi yeniden anımsadım.
23 Mart
Oğlum üç gündür büyük bir coşkuyla Saraçhane’ye gidiyor enfes fotoğraflar çekiyor. Onu yalnızca müzik yaparken bu kadar coşkulu gördüm. Dediğim gibi anne-babamın bana yaptıklarını yapmıyorum ona. Ya da yapmadığımı sanıyorum. Protesto gösterileri olduğunda annem can sıkıcı ve rahatsız edici bir endişeyle derslerim dışında hiçbir şeyle ilgilenmememi ve hiçbir olaya karışmamamı söylerdi. Neredeyse her fırsatta. Ona nasıl sinirlendiğimi, onu nasıl cahil ve hayattan bihaber bulduğumu, ondan nasıl uzaklaştığımı net bir şekilde anımsıyorum. Aynı şeyi oğluma yapmıyorum. Ama bir baba olarak ona bir şey olacağından endişelenmiyor değilim. Kendi bazı gençlik tecrübelerimi paylaşmakla yetiniyorum bu nedenle.
Bu arada kızım da Paris’te yapılan protesto gösterilerine katılıyor, oradan çeşitli fotoğraflar gönderiyor. Gurur duyuyorum onlarla.
Bu yaşananlar iyi yönetilirse ülkede demokrasi için çok büyük bir kazanç olacaktır. Halkın ülkesine sahip çıkması ama karşısında olduklarına dahi ve en çok da onlara şiddetle yaklaşmaması, çatışma yaşayacaksa yalnızca fikir çatışması yaşaması, kendisine şiddet uygulansa bile kendini tepkisel olarak şiddetle savunmak yerine yalnızca durması ve hayatın gözlerinin içine bakması o kadar önemli ki.
Günün incisi Turgut Uyar’dan: “ne var ki artık çok iyi anlıyorum / şimdi aslolan mutsuzluktur /şimdilik ve daha birkaç zaman.”
Fotoğraf: Yağmur Hasanoğlu