Zeynep Sönmez: Kazanmak Nedir, Kaybetmek Ne Değildir?

Zeynep, 3. turda Ekaterina Alexandrova’ya yenildi. Ama bu, onun yolculuğunun sonu değil. Çünkü bazen bir maç kaybetmek, zihinsel bir eşikten geçmenin ve bambaşka bir güce uyanmanın başlangıcıdır. “Hayallerime uzak olmadığımı gördüm.” Bu cümle, basit bir teselli değil; bir farkındalık anıydı.

7 Temmuz 2025

Londra’nın güneybatısında, her yaz dünyanın en prestijli ve en eski turnuvası yapılıyor .

Bembeyaz kıyafetlerin, kendine has kurallarıyla herkesi büyüleyen, reklamsız çok sesli ama yeri geldiğinde sessizliğe bürünen kortların ve tarihle yoğrulmuş geleneklerin dünyası : Wimbledon.

1877’den bu yana süregelen bu tenis ritüeli, yalnızca sporun değil, aynı zamanda zarafetin, disiplinin ve zihinsel gücün sahnesi.

Ve bu sahneye bu yıl, bir Türk sporcumuz imzasını adım attı. Tarih yazdı: Zeynep Sönmez.

Zeynep, Wimbledon’a yalnızca bir raketle değil, taşıdığı hayalle geldi.

Bu yolculuk onun için ne ilk ne de sıradan bir turnuvaydı.

Yıllarını adadığı bu oyun, artık onun için bir müsabakadan öte bir yaşam biçimine dönüşen bir bakımına kendine bulma sınırlarını aşma imtihanıydı.

“Ben üçüncü turu değil, turnuvayı kazanmayı hayal ettim.”

Bu cümle, kortun dışına taşan bir iddianın ifadesiydi. Çünkü gerçek başarı, sadece rakibini yenmek değil; hayal kurmaya cesaret etmekle başlar. Zeynep, 3. turda Ekaterina Alexandrova’ya yenildi.

Ama bu, onun yolculuğunun sonu değil.

Çünkü bazen bir maç kaybetmek, zihinsel bir eşikten geçmenin ve bambaşka bir güce uyanmanın başlangıcıdır.

“Hayallerime uzak olmadığımı gördüm.”

Karşılaşma sonunda yaptığım röportajda sarfettiği bu cümle, basit bir teselli değil; bir farkındalık anıydı; Zeynep gözyaşlarıyla bu cümleyi kurduğunda, bir başarının değil, bir iç dönüşümün eşiğindeydi.

Ve bu farkındalık, yalnızca onun değil, ekran başında onu izleyen binlerce gencin zihninde bir kıvılcım yaktı: “Belki ben de başarabilirim.”

Kortta Değil, Kendinde Kazanmak

Zeynep’in oyunu yalnızca teknik bir mücadele değildi. Onunki, aynı anda iç dünyasında da oynanan bir maçtı.
Korkularla, beklentilerle, baskıyla.

Ama hepsinden önemlisi: kendi iç sesiyle.

Defterinde Hazine Gizli

Mola anlarında defterini açtı, kendi kendine notlar yazdı: “Sakin kal. Neden burada olduğunu hatırla.”

Bu, sadece bir taktik değil, zihinsel bir duruş.Bir genç kadının kendi merkezine tutunma biçimi.

“Dileğim iyi bir sporcu olmak. Ama daha da önemlisi, her karşılaşmadan sonra daha iyi bir insan olmayı öğrenmek.”

İşte bu söz, Zeynep’in yolculuğunun asıl hedefini açık ediyordu. Başarıyı yalnızca skorla ölçmeyen, insani değerleri kortun merkezine koyan bir yolculuk bu.

Bu da bize şunu gösteriyor;

Tenis, bir spor değil sadece.

Kendini tanımanın, duygularını yönetmenin, kriz anlarında ayakta kalmanın bir metaforu.

Ve Zeynep, bir çok şampiyon sporcu gibi kortta olgunluğun, zarafetin ve özdisiplinin beden bulmuş hâliydi.

Wimbledon’da Oynamak: Bir Maçtan Fazlası

Wimbledon, sporun ruhuna saygı demektir.

İngiltere’nin en prestijli turnuvası olmasının ötesinde, sessizliğin içinde güç barındırır. Ve bu sahneye çıkmak, yalnızca tenis oynama becerisi değil, o kültürü taşıma yeterliliği ister.

Zeynep, İngilizce yaptığı röportajlarında, seyirciyle kurduğu bağda, duruşunda ve tevazu dolu ifadelerinde, bu kültürü layıkıyla temsil etti. Bir sporcudan fazlasıydı o: Bir kültür elçisiydi.

“Sporcularımız diplomatlarımızdır.”

Türkiye’nin Birleşik Krallık Büyükelçisi Koray Ertaş’ın bu sözleri, Zeynep’in temsil gücünü özetler nitelikteydi.

Zeynep kortta yalnız değildi.

Onunla birlikte bir ülke, bir nesil, bir inanç da oradaydı. Ve bu temsil, yalnızca rakiplerini değil; önyargıları, sınırları ve sessiz kalmış umutları da zorladı.

O Gözyaşlarının Arkasında Ne Vardı?

Zeynep korttan elenirken ağladı.

Ama bu gözyaşları bir sonucun değil; bir sürecin, bir uyanışın yansımasıydı bence .

Ve belki de en çok, onu küçücük yaşta korta götüren annesi Esra Özdoğan için anlamlıydı.

Bir annenin fark ettiği yeteneğin, bir ulusun kalbine ilham verişiydi bu.

Şimdi Ne Olacak?

Şimdi Zeynep turnuvadan elendi.

Ama o hâlâ o kortta.

Genç kızların hayalinde, annelerin umudunda, babaların cesaretinde, bir ülkenin kolektif belleğinde.

Çünkü bazen kaybetmek, en gerçek kazanma biçimidir.

Korttan Hayata Uzanan Bir Ayna

Bu yazı bir maçın sonunda değil, bir kişisel dönüşümün başlangıcında yazıldı.

Zeynep Sönmez, kortta yalnızca rakiplerine karşı değil, kendi içindeki sınırlarla da oynadı.

Ve bize hatırlattı:

En büyük galibiyet, bir maçı değil, her seferinde kendini aşabilmektir. Başarı nasıl olsa gelecektir. Çünkü asıl galibiyet, insanın kendine rağmen ilerleyebilmesinde yatar.

Hayat da bir tenis maçı gibidir:

Kaybettiğin sayılar değil, vazgeçtiğin anlar belirler sonucu.

Her top, yeniden başlama şansıdır.

Her servis, “hâlâ buradayım” deme cesareti.

Ve bazen sadece bir top, bir hamle, bütün oyunu değiştirir.

Tıpkı hayatta olduğu gibi:

En büyük zafer, skoru değil, kendi sınırlarını aşabilmektir.

Bu yolculuk, yalnızca bir spor hikâyesi değil.

Hayal kuran, mücadele eden, düşüp kalkmaya cesareti olan herkesin içinde yankı bulabilecek bir kendini keşfetme çağrısı.

Ama bu hikâyelerin devamı, yalnızca onların çabasıyla değil, bizim desteğimizle mümkün.

Eğer daha fazla Zeynep görmek istiyorsak; desteklemek, görünür kılmak ve yol açmak zorundayız.

Maç günlerinde değil; her gün, her alanda, her yaşta.

Çünkü bir hayali büyüten sadece yetenek değil, o hayale omuz veren kalabalıklardır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.