Nişantaşı’ndan dünyaya açılan bir pencere

Daha ismiyle bir öykü atmosferi kuruyor ‘Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’. Ferdi Çetin’in yeni metni, Kayhan Berkin rejisiyle İstanbul Tiyatro Festivali'deydi.

İBB Miras tarafından yeniden hayatımıza kazandırılan Metrohan’ın özgün mekânına yerleşen oyun değişen şehre, yıkım halindeki dünyaya, kördüğüm olan anne-kız ilişkisine değen, tiyatronun biçimine dair de düşündüren bir oyun…

9 Kasım 2023
Fotoğraflar: Aydan Çınar, Sanem Aslantürk

Karaköy ile Beyoğlu’nu birbirine üç dakikada bağlayan, dünyanın en eski ikinci metrosu Tünel’e ev sahipliği yapan 150 yaşındaki apartmanın birinci katındayız. İBB Miras tarafından detaylı bir restorasyon sürecine sokulan, yeni adıyla Metrohan’da.

Burası henüz yeni yeni duyulan bir kültür alanı. Ama içeri gireni anında etkisi altına alan bu görmüş geçirmiş Beyoğlu apartmanının, ki halihazırda İBB Kültür burada çok çeşitli etkinlikler düzenliyor, çok kısa sürede kültür-sanat hayatımızın en sık uğranılan duraklarından olacağına pek şüphe yok.

Bizim Metrohan’da bu seferki bulunma sebebimiz bir yazara verdiği ilham ve burada önümüzde canlı canlı kurulacak hikâye… ‘Yazar’ dediğim; hem izleyeceğimiz oyunun yazarı Ferdi Çetin hem de oyunun içindeki anlatıcı-yazar (Kayhan Berkin’in canlandırdığı…)

27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin ‘mekâna özgü’ ve prömiyerini de festivalde yapan işlerinden biri bahsettiğim: ‘Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’.

Bu uzun oyun adı, oyun hakkında bir şey bilmeseniz bile tek başına bir öykü, bir atmosfer kuruyor zihinde. Daha izlemeden; hafızaya, geçmişe, anneyle ilişkiye dair, belli ki mekânsal boyutları da olan bir oyunla karşılaşacağımızın ipuçlarını veriyor. 

Metrohan’dayız, oyun alanının üç tarafı seyirci sandalyeleriyle çevrili, apartmanın İstiklal Caddesi’ne doğru açılan kocaman camları perdesiz, dışarıda akıp giden kalabalıkla aramızda sadece restorasyon için kurulu duran inşaat iskeleleri var. Arada caddeden gelen sesler, yukarı doğru yükselen kahkahalar, hızlanan rüzgâr da dahil olacak oyuna, spontan bir şekilde. E ama biz de zaten -oyun icabı- Nişantaşı’nda bir apartman dairesindeyiz…

Karakterler, merkezde akan oyun anlarının dışında da salonun çeşitli yerlerinde girecek görüş alanımıza. Ortada üstü örtülü bir eşya yığını var, oyunun asistanı hazır edecek birazdan oyun için sahneyi, örtünün altında oyuna adını veren ‘gül ağacı masa’, üzerinde porselen çay bardakları, kristal kadehler… Bir taşınma anı gibi.

‘Yapay bir baş ağrısıdır dünya…’

Az sonra öğreneceğiz her şeyi. Burası neresi, bu evde kimler, neler yaşanıyor, bu apartman hangi hikâyeleri aktaracak bize… Hikâyeleri dillendirme, daha doğrusu gözümüzün önünde kurma vazifesi ‘yazar’da. Oyun da yer yer onun yönlendirmeleriyle şekillenecek. Çalışma masasından gördüğü ve hissettiği dünyayı tarif etmekle başlayacak.

Yazar olarak ‘oyunu kuran’ Kayhan Berkin’in aynı zamanda oyunun yönetmeni olması da tatlı bir isabet. Yazarın dilinden akan prolog kısmı, içeriğiyle oyunun ele aldığı meselelere, edebi tonuyla seyircinin kalbine direkt dokunacak tatta: “Arka planda bir salgın, yüksek yıkım sesleri eşliğinde neredeyse coşkuyla dönüşen bir şehir, nabzı, ateşi ve çığlığı yükselen bir dünya, yanan hayvanlar…”

“Yapay bir baş ağrısıdır” diye tariflediği dünyanın bir köşesinde, Nişantaşı’nda, boşaltılması gereken bir dairede, eski eşyalar ve birbirine temas etmeyi hiç başaramamış iki kadın arasında bir öykü kuracak yazar. Ömrünü kelimelerle dünyalar kurmaya adamış anneyle (Ayşe Lebriz Berkem), onun, kendini “ortaya bir cümle çıkaramayacak kadar korkak hisseden”, akademisyen kızı (Nergis Öztürk). Bir de ressam komşu (Okan Urun) var, evinin duvarlarını yıkmış, bir tablo üstünde çalışıyor. Yıkımın resmi belki de…  

Melez metin, parçalı oyun yapısı

Oyuncularından Okan Urun’un tarif ettiği gibi, ‘melez’ bir metin ve performans ‘Annemden Kalan…’ Metnin de oyunun da parçalı bir yapısı var. Akademisyen kadının öğrencilerine ders anlattığı anlar, anne ile kızın geçmişten ya da bugünden gelen duygusal yükü yoğun diyalogları, ressam ile kızın karşılaşma -birden birbirlerine açılma- anları, yazarın oyunun asistanına talimat verdiği ya da seyirciye direkt konuştuğu bölümler oyunun birbirinden apayrı ve farklı ama bütünü tamamlayan parçaları.

Ferdi Çetin; duygusuyla, akademik katmanıyla, mitolojik göndermeleriyle, kurmaca-gerçek arasındaki ilişkiye, mülkiyet kavramına, tiyatroda zaman/mekân algısına, oyunla yaratılan illüzyona dair söyledikleriyle, anne-kız hattında kurduğu ve pek çok kadına tanıdık gelecek öyküyle, şehrin dönüşümüne, dünyanın yokuş aşağı gidişatına dair ifadeleriyle çok güçlü bir metin yazmış. Sahnelenmesi o kadar da kolay olmayan bir metin bu yine de. Dramaturjisinde Noyan Ayturan’ın imzası olan oyunun, yazım aşamasında sahneleme süreci de düşünülerek tasarlandığını Çetin’den öğreniyoruz sonrasında. Oyunun mekânla kurduğu ilişki bunu fark ettiriyor da.

Kurmaca ve gerçek arasında bir hat…

Tercih edilen açık biçim sahneleme; hem ‘oyun içinde oyun’ trüklerine (kırmızı clown burunlarıyla mitolojik bir öykünün canlandırıldığı sahne ne güzeldi) hem canlı aryaları ve efektleriyle oyunun ‘ses’i olan opera sanatçısı Anıl Aslan ve asistan-oyuncu Beyza Elçin Işığan’ın oyuna ayrı bir hareket katmanı eklemesine olanak sağlıyor. Kayhan Berkin imzalı reji, tiyatro sahnesindeki gerçeklik ile kurmaca arasında, metnin de tartıştığı ilişkiye dair kafada sorular da bırakıyor.

Oyuncularsa sanki sahneye farklı farklı ağırlıklar bırakıyor, ortak bir sahne üstü dilinden bahsedemeyiz ama oyunculuk biçimleri bu parçalı yapıda yerini bulmuş. Nergis Öztürk ile Okan Urun doğal ve sakin performanslar sunuyor, hafiflikleriyle oradalar sanki. Kayhan Berkin biraz daha muzip, yer yer sarkastik bir anlatıcı.

Ayşe Lebriz Berkem ise annenin ağır, dominant hallerini daha dramatik bir dille taşıyor oyuna. Oturduğunuz yerin açısına göre gözünüzden kaçacak detaylar -ressamın çalışırken çok geride kalması gibi- olacaktır ama bir yandan da oyunun, merkezde akan dışında olan biteni flu göstermesi bana oyunun ruhuna gayet uygun geldi.

‘Annemden Kalan…’ın en çok mekânla kurduğu ilişki ve buradan da destekle kurmacayla gerçek olan arasında açtığı düşünsel hattı sevdim. Ve elbette çevirmen, dramaturg, akademisyen ve yazar olarak durmaksızın üretim halinde olan Ferdi Çetin’in evvelki oyunlarında da gördüğümüz ‘tiyatronun başka türlü nasıl olabileceğine dair’ araştırma hissini.
‘Annemden Kalan Gül Ağacı Çaydanlık Masanın Üzerinde Beyaz Bir İz Bıraktı’ sezonda -umarız- Metrohan’da devam edecek. Takipte kalın.

Annemden Kalan Gül Ağacı Çaydanlık Masanın Üzerinde Beyaz Bir İz Bıraktı
Ba-Tiyatro & H6 Act
Yazan: Ferdi Çetin
Yöneten: Kayhan Berkin
Oyuncular: Ayşe Lebriz Berkem, Kayhan Berkin, Nergis Öztürk, Okan Urun.
Süre: 80 dakika

Dikkat: İstanbul Tiyatro Festivali'nde 'Oyun Çıkışı' sohbet varDikkat: İstanbul Tiyatro Festivali’nde ‘Oyun Çıkışı’ sohbet var

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.