Bir Batı-Doğu hesaplaşması: Gürcistan seçimi asla sadece Gürcistan seçimi değildir
İhracat kımıldamıyor, ithalat ise nisanda bir önceki aya göre arttı. Ana pazarlardaki ekonomik durgunluk ve değerli TL ihracat artışının önündeki büyük engeller. Bu da ihracat azalıyorken cari açığın nasıl kapanacağı sorusunu akıllara getiriyor.
Standard &Poor’s (SP) Türkiye’nin kredi notunu yükseltmişken ve Türkiye’ye sıcak para girişi yeniden başlamışken kimsenin moralini bozmak istemem ama makro ekonomik dengelerde piyasalardaki iyimserliği haklı çıkaracak büyük bir düzelme yok. Geçen hafta açıklanan aylık enflasyon Merkez Bankası’nın sene sonu için koyduğu yüzde 36’lık ve 2025 için koyduğu yüzde 14’lük hedeflerin tutturulmasının çok zor olduğunu gösterdi. Belki de o nedenle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek aynı gün Almanya’da yaptığı konuşmada 2024 ve 2025 hedeflerini atlayıp enflasyonun 2026’da tek haneye düşeceğinden dem vurdu. Ne de olsa 2026’ya daha çok var…
Bu arada yine geçen hafta açıklanan dış ticaret verileri ihracatın azaldığını haber verdi. TÜİK’in verilerine göre ihracat Mart ayında yüzde 4.1 daraldı (Ama ithalat da yüzde 6.3 azaldığı için dış ticaret açığı yüzde 12.4 küçüldü). Geçen hafta Ticaret Bakanlığı da nisan ayı ihracat-ithalat verilerini açıkladı (Bakanlık dış ticaret verilerinde TÜİK’in önünde gidiyor). Buna göre ihracat nisanda yüzde 0.13 arttı, yani kıpırdamadı, buna karşılık martta daralan ithalatta geçen ay yüzde 4.2’lik artış görüldü.
Kısacası ihracat durmuş durumda. Bunun iki nedeni var. Biri, dünya ekonomisinde işlerin iyi gitmiyor olması. Türkiye’nin ana ihracat pazarı olan Avrupa’da durgunluk vardı. Son veriler durgunluğun teknik olarak bittiğini gösterdi (Çünkü yeniden pozitif büyümeye geçtiler) ama başta Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri yerinde saydı. Avrupa’daki durgunluğu Rusya-Ukrayna savaşı tetiklemişti, bu savaş sona ermeden Avrupa’nın yeniden dişe dokunur büyüme oranları yakalaması çok zor. Bu arada sadece Avrupa’da değil, Çin’de de işler pek iyi gitmiyor. Geçmiş dönemlerdeki yüzde 10’un üzerindeki büyüme oranları hayal oldu, Çin yıllık yüzde 5’lik büyümeyi öpüp başına koyacak hale geldi. Çin toparlanmadan Avrupa’nın ve dünyanın toparlanması da zor.
Türkiye’nin ihracatının durmasının ve hatta gerilemeye başlamasının ikinci nedeni ise TL’nin reel olarak değerlenmesi. Merkez Bankası’nın son faiz kararının metninde, enflasyonla mücadele kapsamında TL’nin bu yıl reel olarak değerlenmesinin hedeflendiği belirtiliyordu. Enflasyonun bu yıl sonunda Merkez Bankası’nın hedefi olan yüzde 36’ya, gelecek yıl yine Banka’nın hedefi olan yüzde 14’e düşüp düşmeyeceğini göreceğiz. Ama bu hedeflere ulaşmak için kullanılan en önemli iki silahtan birine dönüşen (diğeri yüksek faiz) TL’nin reel değerlenmesi de ihracatı baltalıyor. Avrupa’daki rakipleri karşısında fiyat avantajını kaybettiğini söyleyen ihracatçıları, İtalyan firmalarıyla aynı fiyata mal satmaya çalıştığını söyleyen tekstilcileri, İspanya’yla aynı fiyata oda satmaya çalışan turizmcileri siz de duymuşsunuzdur. Sorun büyük ve Merkez Bankası’nın son faiz kararındaki yukarıda aktardığım cümleye bakılacak olursa önümüzdeki dönemde daha da büyüyecek.
İhracatçılar kurun mevcut seviyesiyle dünya pazarlarında rekabet edemediklerini söylediğinde “Katma değersiz üretim yapan ihracatçıya ihtiyacımız yok!” sesleri yükseliyor. Bu teze göre ihracatçılar çoktan küresel markalar çıkarmış, yüksek teknolojiye geçmiş olmalıydı. Bu tezi savunanların hayatlarında bir kez bile bir organize sanayi bölgesinin kapısından içeri adım atmadığına eminim ama ispatlayamam. Bu ayrı bir yazının konusu ama çok kısaca: Türkiye’de bilim var mı ki yüksek teknoloji olsun, birkaç istisna dışında dünya çapında sanatçı, tasarımcı var mı ki moda olsun; ayrıca teknoloji ve marka geliştirenler projelerine kolayca finansman bulabiliyorlar mı ki katma değerli üretim yapılabilsin, “Made in Turkey”in imajıyla “Made in Italy”nin imajı bir mi ki Türkiye’den küresel marka çıksın… Katma değer meselesini Türkiye’nin kaynakları yıllarca betona, inşaata akıtılırken, bankalar teknoloji geliştirenleri, yetenekli modacıları değil İstanbul’un ücra köşesinde milyon dolara satılan konut projelerini finanse ederken düşünecektiniz. Bad-el harab-ül basra.
Koşullar böyleyken ihracatta güçlü bir artış mümkün değil. Cari açığın kapanması, Türkiye cari fazla vermeye başlaması da. İthalattaki daralmaya bağlı olarak dış ticaret açığı ve cari açıkta yaşanan küçülmenin ise bir sınırı var. Üstelik ithalattaki azalma büyük oranda altın ithalatına getirilen kotadan, adını koymaktan çekinmeyelim, sermaye kontrolünden kaynaklanıyor. Bu tip yasakların, kontrollerin delindiğini, kalıcı olamadığını Türkiye’nin yakın geçmişinden biliyoruz.
Başlıkta dediğim gibi biri bana anlatsın: İhracat azalıyorken cari açık nasıl kapanacak?