Yunus’durur benim adım…
Teknik direktörden futbolcusuna; taraftardan gazetecisine el birliğiyle 'güzel oyun'u mahvettik. Türk futbolunu kurtarmak için bütün unsurlar birleşmeli yoksa yarın çok geç olacak.
En sonunda Türkiye’deki futbolun en büyük sorunu ‘içeriden’ biri tarafından dile getirildi. Rizespor Teknik Direktörü İlhan Palut, 1-0 kazandıkları Trabzonspor maçı sonrası şu açıklamayı yaptı: “Biz zaman çalmıyor muyuz? Ben görmüyor muyum? Biz öndeyken biz de autları biraz geç kullanıyoruz, 30 saniye, 40 saniye bunların hepsini görüyorum. Bunlara izin verilmemesi lazım. Analiz maç seyrediyorum. Faul oluyor, frikik. Bir takım iki dakikaya baraj kuruyor. Şu oyunu oynatalım. Hep beraber hakem oynatsın biz de oynayalım. Kim kazanırsa da kazansın. Ne yapalım en büyük sorunumuz oyunun oynanmaması. Şimdi yüze gelen müdahaleler çıktı. Karnına gelen yüzünü tutup maçta 1,5 dakika yatıyor. Bunlara izin vermeyelim. Ben de bundan rahatsızım. Hep birlikte suçluyuz. Bunları çözmemiz gerekiyor.”
İlhan Palut, zaman çalmak konusunda yerden göğe haklıydı. Rizespor- Trabzonspor maçı toplam 97.53 saniye oynanmış top oyunda 47 dakika 59 saniye kalmıştı. Süper Lig’de 10 karşılaşma içinde topun en az oyunda kaldığı maç bu mücadeleydi. Süper Lig rekoruysa ligin tepesindeki Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanan maça ait. Uzatmalar dahil 97 dakika süren derbide topun oyunda kalma süresi sadece 43 dakika 8 saniye oldu.
Eskiden Avrupa’dan bir maç televizyondan naklen verildiğinde Türkiye’de hayat dururdu. Zamanla teknoloji gelişti, artık Premier Lig, Bundesliga, Ligue 1, Serie A derken Avrupa ligleri gözümüzün önünde. Orada da hakemler hatalı karar veriyor. Ama kimse oyunu kesmeye çalışmıyor. Bunu yapmaya teşebbüs edenlerse yapılanın ağırlığına göre federasyon tarafından cezalandırılıyor ya da medyanın ağır eleştirilerini alıyor. Bu yüzden kimsenin aklına oyunu yavaşlatmaya çalışmak gelmiyor. Çünkü onlar seyirciyi stadyuma toplamanın ya da ekran başına çekmenin tek yolunun oyunun güzelliği olduğunu biliyor. Eskiden dört büyükleri ya da kendi kentinin takımına destek veren çocuklar artık Real Madrid, Barcelona, Manchester City, Arsenal, PSG, Inter, Bayern Münih formasını giyiyor. Çünkü ‘güzel oyun’ orada oynanıyor.
Süper Lig’den herhangi bir karşılaşmayı açın, skora göre aşağıdakileri görmeniz büyük olasılık…
* Kalecinin atış yaparken bekleyerek zaman geçirmesi… Hakemin buna müsaade etmesi… Ancak maçın sonunda kartını kullanması…
* İki oyuncunun müdahalesinde bir müdahale olmamasına karşın büyük bir çığlıkla oyuncunun yere düşmesi…
* Taç, korner ve faul atışlarında avantajlı olan tarafın ağır çekimde hareket etmesi…
* Bir futbolcunun faulden sonra ayağı kırılmış gibi çığlık atması, kenara gittikten sonra oyuna deliler gibi koşarak girmesi…
* Bir futbolcunun göğsüne gelen el darbesini yüzüne gelmiş gibi gösterip çığlıklar atması…
* Kimi zaman faul için kimi zaman penaltı için kendini yere bırakan futbolcular…
Avrupa’da düşmeyen futbolculara Süper Lig’e geldiğinde bir şey oluyor. Rüzgar esse kendilerine yere bırakıp bağırmaya başlıyorlar. Maalesef üzüm üzüme baka baka kararıyor. Taraftarlar da kimi zaman bu tip pozisyondaki tavırlarıyla böyle davrananları cesaretlendiriyor.
Sahada bunlara müsaade etmemesi gereken kişiyse adaleti sağlaması gereken hakemler. Ama onlar kimi zaman tempo arttığında yanlış karar vermekten korktukları için kimi zamansa yeteneklerinin kısıtlı olduğundan anti futbolun tarafında yer alıyorlar. Hakemi kandıranlar, maçı yavaşlatanlar, rakibinin emeğini çalanlar ödüllendiriliyor.
Teknik direktörler için soru şöyle: “Taktik faul ve oyunu yavaşlatma konusunda futbolcularına direktif veriyorlar mı?”
Bu sorunun yanıtı Süper Lig’de önemli değil. 20 takımdan sadece dördü sezona başladıkları hocalarla (Okan Buruk, İsmail Kartal, İlhan Palut ve Volkan Demirel) yola devam ediyor. Yani ister oynamaya ister oynatmamay çalışsınlar kulüplerde ömürleri uzun olmuyor. Benim hocalara tavsiyem güzel oyundan tavır alın. Bari namınız yürüsün.
Biraz da iğneyi kendimize yani medyaya batıralım. Yorumcular, anti futbola ‘Haddini bilerek oynadı’ diyerek destek veriyor. Rakibi kandırarak haksız kazanç elde edenler, mesela haksız penaltı kazananlar ‘profesyonelce davrandı’ sözüyle övülüyor. Halbuki olması gereken emek hırsızı futbolcunun afişe edilmesi, oyuncuların fair play dışı bir hereket yaptığında kamuoyundan büyük baskı göreceğini bilmesi.
Sözün özü Türkiye’ye artık ‘güzel oyun’ gelmeli. Sık sık dile getirilen ‘futbolun marka değeri’ için bunun yapılması şart. Ama bunu yapacak otorite yani Türkiye Futbol Federasyonu bunu başarabilir mi? Kulüp başkanının hakem dövdüğü, bir takımın sahadan çekildiği, Süper Kupa’nın bir şekilde oynanamadığı, yasa dışı bahis ve hakem camiasındaki torpil iddialarının kol gezdiği bir ortamda buna ‘evet’ demek zor. Yine de futbolun tüm unsurları birleşip aksiyon almazsa zaten şu anda birkaç takım dışında seyirci fakiri olan ligimiz iyice dibe doğru gidecek. İş işten geçmeden herkesin ‘güzel oyundan’ yana tavır alması dileğiyle…
30 Ekim 2024 - El Clasico’da ‘centilmenler’ İstanbul derbisinde ‘ergenler’
16 Ekim 2024 - Futbol Federasyonu’nda bu kez de Lale Cander krizi… İşte krizin perde arkası
11 Ekim 2024 - Maraton asla maraton değil: Ekrem İmamoğlu etkisi
24 Eylül 2024 - Budapeşte’nin gösterdikleri: Türk satrancı hamle bekliyor