Enflasyon mağduru can dostlar: Mama zamları sonrası barınaklarda nüfus patlaması
Burdur’daki Sagalassos Çalıştayı'nda konuşan uzman akademisyenlere göre Türkiye'yi hiperenflasyon yaşayıp ciddi önlemler almış ülkelerden ayıran en önemli özellik, hiperenflasyona varmadan durumu idare etmeyi mümkün kılan bir siyasi yapıya sahip olmamız.
Ekim ayı fiyat artış oranı nispeten düşük geldi. Merkez Bankası enflasyonla mücadele için faiz artışına devam edeceğini duyurdu ama bundan sonrası bir hayli zor görünüyor. İktisatçılar “yüksek enflasyon yükünü sürekli çalışanların sırtına yükleyen” siyasi yapının devam ettiğini, özel sektörün de yüksek enflasyondan fayda sağlaması nedeniyle, politikacıların da yüksek enflasyonla mücadeleyi ciddiye almadıklarını söylüyorlar.
Geçen hafta sonu Burdur-Ağlasun’da “Türkiye siyasetinin yumuşak karnı: Enflasyon” başlıklı Sagalassos Çalıştayı’nı izledim. Enflasyon konusunda çalışmalarını bildiğimiz akademisyenlere göre Türkiye’yi hiperenflasyon yaşayıp ciddi önlemler almış ülkelerden ayıran en önemli özellik, hiperenflasyona varmadan durumu idare etmeyi mümkün kılan bir siyasi yapıya sahip olmamız. Bu nedenle de bir türlü, Türkiye’deki enflasyon oranları, çağdaş ülke ekonomilerindeki gibi düşük tek haneli enflasyona rakamlarına inip burada istikrar kazanamıyor. Hem politikacıların bu konuda niyetinin olmadığını, hem de siyasi yapının, enflasyonun asıl yükünü taşıyan dar ve sabit gelirliler ile ücretlilerin taleplerinin karar mekanizmasına yansımasının engellendiğini söylüyorlar. Hiperenflasyon yaşayıp kalıcı iyileştirmeler yapan ülkelerde sendikaların ve toplumsal muhalefetin güçlü olduğuna dikkat çekiyorlar.
Prof. Dr. Öner Günçavdı’nın çabalarıyla artık düzenli hale gelen Sagalassos toplantılarını, İTÜ Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar merkezi (İTÜESAM) düzenliyor. Bu yılki toplantılar Seyfettin Gürsel ‘in “Türkiye’de ani ve sert enflasyon şoklarının reel ücretler üzerindeki etkisi”, Bahçeşehir Üniversitesinden Ozan Bakış’ın “İstanbul rezervasyon ücretleri ve işgücü arzı ile talebi arasındaki ilişki” konulu çalışmasının sunumuyla başladı. Daha sonra Hakan Kara “pandemi sonrası para politikası ve enflasyon”, Fatih Özatay, “Türkiye’de enflasyonla mücadele neden bu kadar zor?” başlıklı sunumlarını yaptılar. İkinci gün Kamil Yılmaz “Türkiye’de enflasyon siyasi bir olgudur”, Ege Yazgan “Türkiye’nin son enflasyonu: göreli fiyatlar ve gelir etkileri”, Caner Özdurak ise “Menemen endeksi: hissedilen enflasyon ölçümü için alternatif bir bakış” başlıklı sunumlarını yaptılar.
Seyfettin Hoca sunumunda geçen yıl yaşandığı gibi yüksek enflasyon ve seçim kaygısı nedeniyle ücretlerde önemli artışlar yaşandığını, bunun ardından ise ücretliler üzerindeki yükün yeniden ağırlaşacağını, şimdiye kadarki deneyimleri örnek vererek anlattı.
Hakan Kara sunumunda enflasyonla mücadele için “niyet” ve “kabiliyet” gerektiğini, kabiliyetin ülkede olduğunu ama siyasi olarak niyetin bulunmadığını söyledi. Sunum sırasında ve sonraki sohbetlerimizde Hakan Hoca’nın düzgün işler yapılmaya başlansa bile, kendisinin enflasyonun yüzde 20-30 seviyelerine kadar düşüp, asıl amaç olması gereken tek haneye gidebileceği konusunda karamsar olduğunu söyledi. Hakan Kara, daha sonrasında, uzun yıllar yüzde 20’nin üzerinde dalgalanan bir enflasyon beklediğini söyledi.
Asgari ücretin yoksulluk sınırı hatta açlık sınırının çok altına inmesine rağmen asgari ücretin yüksekliğinden yakınan çok sayıda şirket olduğuna dikkat çeken Fatih Hoca, şirketlerin verimli çalışmadığını, sorunu ücrete bağladıklarını hatırlattı. Nominal ücretleri sınırlayamayan ya da artış oranını yeteri kadar kısıtlayamayan bu şirketlerin reel ücretlerin erimesine neden olduğu için, açıkça söylemeseler de, yüksek enflasyonun işlerine geldiğini belirtti. Bu nedenle yüksek enflasyondan şikayet eden şirketleri pek rastlanmadığını kaydeden Fatih Hoca, bu olmadığı takdirde siyasilerin enflasyonla mücadeleyi savsaklamaya devam ettiklerini söyledi. Özatay, gerekli kurumsal yapının oluşturulması. Merkez Bankası bağımsızlığı, hukuk devleti başarılmadan enflasyonla mücadeleden samimi olarak söz edilemeyeceğini söyledi. Bu düzeltmeler olmadan enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşmasının çok zor olduğunu söyledi. Özatay. 1994 ve 2001 krizlerinden örnekler vererek bu inisiyatifin şu anda olmadığını anlattı.
Kamil Yılmaz “siyasi elit” diye tanımladığı, tüm partilerin dahil olduğu siyasi sistemin enflasyonla mücadele konusunda samimi davranmadığını belirtirken, siyasi partiler yasasının tek şart olmadığını ama enflasyonla mücadele için değiştirilmesinin şart olduğunu vurguladı. Demokrasilerde siyasi rekabetin iki boyutu olduğunu belirten Kamil hoca, partiler arası rekabet ve seçimlerin yer aldığı dikey boyutun Türkiye’de işlediğinin söylenebileceğini kaydetti. Buna karşılık parti içi rekabet ve siyasi partiler yasasını kapsayan dikey boyutun ise işlemediğini söyledi. 12 Eylül Anayasası ile getirilen kısıtların giderek daha da ağırlaştığını kaydeden Kamil Yılmaz, parti içi rekabetin yanı sıra, siyasi elitlerin elinde bulundurduğu gücü sınırlayabilecek toplumsal denetim mekanizmaları olmadan ‘yanlış’ ekonomi politikalarının tekrarlanmasının önüne geçmenin mümkün olamayacağını ifade etti.
Toplantı öncesindeki sıcak ekonomik gelişmeler olan Enflasyon Raporu ve rapor öncesi Merkez Bankası’nın açıkladığı örtük sıkılaştırma öngören tedbirler pek konuşulmadı. Bununla birlikte CHP Kongresi’ndeki gelişmelerin, toplantı aralarında en çok üzerinde konuşulan konulardan olduğunu da söylemek gerek. Toplantıda konuşulmadı ama Merkez’in enflasyon raporunda şahin bir görüntü vermesi, 2024 yılı büyümesinin yüzde 2 olarak alınması, iç talebin kısıldığı konusunda banka yönetiminin tedbirli görünmesi, piyasaları enflasyonla mücadele açısından umutlandıran gelişmelerdi.
Merkez Bankası’nın kasım toplantısında 2,5 puanlık artış yapması bekleniyordu ama rapordan çıkan sonuç, piyasalara Aralık ayında da bir 2,5 puanlık daha artırım sinyali vermesiydi. Piyasalardaki beklenti politika faizinin yüzde 40’a çıkması yönünde. Merkez Bankası’nın ise kararlı görünüm için 3 puanla yetindiği 2024 enflasyonu konusunda ısrar edip, yüzde 44-45 olan piyasa beklentilerini yüzde 40’lara çekmek istediğini görüyoruz. Merkez Bankası hedef aralığını da yükselttiği için, 40’ın hemen altında bir 2024 yılsonu enflasyonuna ulaşıldığı takdirde, büyük ihtimalle kendisini başarılı bulacak.
Ancak şimdiden bu beklentilerin gerçekleşeceğini söylemek mümkün değil. CHP’deki genel başkan değişiminin seçimleri ve seçim öncesi alınacak ekonomik kararları, özellikle de ücret zamları ve kredi ayağını nasıl etkileyeceğini bilemiyoruz. Dolayısıyla enflasyon başta olmak üzere ileriye nasıl bir ekonomik yük biriktirileceğini hesap etmek de mümkün olamıyor.
Özetle; yeni ekonomi yönetimi doğru kararlar alıyor, piyasalara güven vermek adına başarılı adımlar atıyor denilebilir. Ancak Sagalassos toplantılarında konuşulan enflasyonla mücadele önündeki engellere ilişkin kaygılara katılmamak da mümkün değil. Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığı, tek kişinin tüm kararları aldığı, denetimin olmadığı, erkler ayrılığına bile yer vermeyen bir siyasi ve idari sistemde, gerçekten enflasyonla mücadeleden söz etmenin ne kadar zor olacağı ortada.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor