Galatasaray için vahim iddia: Mobbing, taciz, bel kırma…
Bir dönem çalışırken yaşadıklarımın iş hayatında doğru ve normal davranışlar olduğu öğretilmiş bana. Konuşmak ayıp, itiraz etmek saygısızlık olarak algılanabiliyordu. Bugün baktığım yerden ise yapılanların tümüyle mobbing olduğunu görebiliyorum.
Ben uğramışım! Ama anlamam, kabullenmem yıllarımı almış.
Aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin sıkıntılarını, heyecanlarını, kaderini paylaşmış, benzer sorumluluklar almış ve doğal olarak da benzer davranışlar gösteren kişilerden oluşan toplulukları kuşak diye tanımlıyoruz. Günümüz iş hayatı değişik bir sınavdan geçiyor. Baby Boomers ( BB) , X, Y ve Z kuşakları aynı anda çalışma hayatında. Eğlenceli bir dönem. Ve tabi kendisini günümüz çalışma şartlarına adapte eden kuşak öncelikle BB ve akabinde X. Bir X kuşağı mensubu olarak iş hayatımın 2/3’ünde hem “Sessiz Kuşak” hem de “Baby Boomers” ile 1/3’ünde ise “Y” ve “Z” kuşaklarıyla çalıştım. Çalıştığım tüm kuşaklara uyum sağlayan, ortayı bulan nedense ben ya da benim kuşağım oldu. Kişinin sabırlı ve anlayışlı olması mobbing’i tolere ettiği anlamına gelmez. Saygısını ve iyi insan olduğunu ifade eder.
Maalesef bir dönem çalışırken yaşadıklarımın iş hayatında doğru ve normal davranışlar olduğu öğretilmiş bana. Konuşmak ayıp, itiraz etmek saygısızlık olarak algılanabiliyordu. Bugün baktığım yerden ise çalışma süreci içinde yapılanların tümüyle mobbing olduğunu görebiliyorum. Kimi zaman çok uzun çalışma saatleri, kimi zaman terminlerin yönetim tarafından doğru planlanmaması, kimi zaman iş yükü, kimi zaman kurumun başarısızlıkları için günah keçisi olma durumu, kimi zaman da izin ve tatil günlerini pervasızca yaşayamama gibi gibi… Hatta daha ileri gidelim. Sevgili babamı kaybettiğimde cenaze töreni sırasında yöneticim bana yarın işe geliyorsun değil mi, diyebildi. Ya da bir başka yöneticim bana hem yaşlısın hem de şişman diyebildi ( – ki bu cümleyi hak etmediğimi söyleyebilirim). Bir de tuhaf bir örnek verelim; yıllar önce servis ile işe gelen ekip trafikteki bir kazadan dolayı toplantıya geç kalmıştı, yöneticim bana kaza ihtimalini düşünmen gerekirdi, diyebildi. İnanın tümüne yanıt verdim, sessiz kalmadım. Ama onlar, kim ne yanıt verirse versin tavırlarını asla değiştirmedi. Böyle bir ortamda yaşarken bana yapılanların bazılarını bilmeden, farkında olmadan maalesef ben de başkalarına da yaptım. Öğrenilmiş çaresizlik kavramı benim durumuma çok uymakta. Yaptığının doğru olduğunu sanmak, başka çalışma sistemi bilememek, üst yönetimin beklentilerini çok fazla ciddiye almak. Hayatın sadece işten oluştuğunu düşünmek. İş hayatının en başında ne görüyor öğreniyorsan sen de o şekilde davranıyorsun. Bu nedenle iş hayatının ilk beş yılının kendi yolunu çizmek için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Hadi gelin biraz da mobbing kavramına bakalım. Mobbing Latince kökenli bir sözcük; iş yerinde sürekli tekrarlanan, sözlü veya fiziksel veya psikolojik şiddet, baskı, cinsel veya sosyal taciz, rahatsız etme, küçük düşürme, ayrımcılık, iş yükünü artırma, yıldırma, işten çıkarma tehdidi, çalışanı itibarsızlaştırma veya pasifize etme anlamlarına geliyor. Uzun süreli psikolojik terör, saldırı olarak da tanımlanabilir.
Mobbing yani yıldırma kavramı ilk kez 1984 yılında Dr. Heinz Leymann tarafından İsveç’teki “İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık” konulu raporda tanımlanmış. 1993 yılında İsveç’te çıkarılan bir kanunla (“İşlerinde Kişilerin Mağdur Edilmesi”) ilk kez yasal nitelik kazanmış.
Mobbing kavramının Türkiye iş dünyasında ne zaman kullanılmaya başlandığını belirleyen verilere ulaşmak pek mümkün değil, ancak ülkemizde 1990’ların sonlarından itibaren bu kavramı daha çok konuşur hale gelmeye başlıyoruz. Bu süreçte akademik çalışmalar global şirketlerin konuya yaklaşımları ve medya mobbing’in iş hayatındaki etkilerini daha fazla ele almaya başlıyor. Ancak mobbing’in işyerinde sorun olarak tanınması ve resmi olarak ele alınması 2000’li yıllara denk geliyor. “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” ile mobbing konusunda daha açık düzenlemeler yapılıyor. Yapılıyor ama maalesef günümüze kadar özellikle çalışanlarda büyük farkındalıklar olmuyor. Gerçi halen açık açık konuşulması, anlatılması kolay olmayan bir konu. Bazen susmak konuşmaktan kolay gibi görünse de oluşan yaralar yıllar geçse bile tamir edilemiyor.
Mobbing sadece üstlerin astlara yaptığı bir davranış biçimi değil, eş konumdaki çalışanların arasında olduğu gibi astların üstlerine baskı uyguladığı durumlar da söz konusu olabiliyor.
Mobbinge maruz kalan kişilerde fiziksel, psikolojik ve sosyal birçok hasar oluşmakta, çalışanların iş yerindeki performansını düşürdüğü gibi, sağlık sorunlarına da neden olabilir. İşte bazıları; stres, anksiyete, depresyon, özgüven kaybı, çalışanın kendisini yetersiz ve değersiz hissetmesi, baş ağrısı, uykusuzluk, isteksizlik, iş performansında düşüş gibi gibi. Bunların sonucu da; hem kariyer hem de sosyal hayatta problemler oluşmaya başlar. Mobbing’in yol açtığı bu tür etkiler uzun vadeli ve daha ciddi sorunlara da yol açabilir. Bu nedenle mobbing’e karşı önlem alınması, destek talep edilmesi, profesyonel yardım alınması, kişinin hiçbir koşulda sessiz kalmaması gerekir. Unutmayın ki bu konuda harekete geçmek sizin en doğal hakkınızdır.
Her şeyden önce kendinizi korumayı öğrenmeniz öncelikli olmalı. Sınırlarınızı net bir şekilde belirlemek gerçekten kritik. Mobbinge maruz kaldığınız anları, tarihleri, hatta varsa tanıkları not edin. İddianızı kanıtlamak için belgelere ihtiyacınız olacağını unutmayın. Size mobbing uyguladığını düşündüğünüz kişi kim olursa olsun, onunla doğrudan konuşun. Hissettiklerinizi, rahatsızlıklarınızı ifade ederek konuyu iş etiği kapsamında çözmeye çalışın. Mutlaka İnsan kaynaklarını bilgilendirin, ayrıca bu konudaki haklarınızı öğrenin. Hatta üst yönetimle durumu paylaşın. Tüm bunlara rağmen davranış halen değişmiyorsa, hukuki yollara başvurmak için gerekli adımları atın. Oldukça zor ama tüm süreçte yapıcı ve sakin bir yaklaşım belirlemeniz sizi profesyonel gösterecektir. Mobbing’e uğramış olmak sizin hatanız değil, kendinizi sorumlu tutmayın. Sadece susmayın. Susmamak cesaret ve strateji gerektirir. Bu nedenle süreçte pozitif olmak, psikolojik ve fiziksel anlamda sağlıklı kalabilmek için destek alın. Yakın bir arkadaş, bir aile üyesi ya da profesyonel destek sizi iyi hissettirecektir.
İş yaşamında Mobbing’in sıklığı toplumun alt kültürüyle, ekonomik gücüyle, ahlaki norm ve değerleri ile ilgili. Gücü eline alanın her şeyi yapma hakkını kendinde bulması, liyakate önem verilmemesi, toplumun eğitimsizliği, ekonomik kaygılar, toplumun değer yargılarının değişmesi, her şeyi normalleştirme trendi mobbing’i besleyen bir zemin oluşturmakta.
Mobbing sadece iş yerinde değil sosyal yaşamda ve devletle halk arasındaki ilişki gibi daha geniş bağlamlarda da ortaya çıkabiliyor. Güç dengesizlikleri güçlü olanların zayıfları ezme eğilimini besliyor ve bu durum ciddi bir sorun haline geliyor.
Bu tür davranışlar sosyal yapının sağlıklı işlemesini engelleyebiliyor ve insanlar arasında güvensizlik yaratıyor. Güç gösterisi sadece bireyler arası ilişkilerde değil toplumun genelinde de moral bozucu ve yıpratıcı bir etki yaratıyor. Bu nedenle farkındalık oluşturmak ve bu tür uygulamalara karşı durmak, toplumsal dayanışmayı güçlendirmek açısından büyük önem taşıyor. Herkesin eşit haklara sahip olduğu, saygı ve empati temelinde bir toplum oluşturmak için çaba sarf etmek gerekiyor.
Unutmayalım ki Mobbing yalnızca bireyler üzerinde değil, aynı zamanda toplumun genel yapısı üzerinde de derin izler bırakabilir. Mobbing toplumsal adalet ve eşitlik anlayışını zedeler. İnsanların haklarını savunma konusunda duyarsızlaşmasına yol açabilir. Bu nedenle mobbing ile mücadele etmek sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir sorumluluktur.
Herkesin bilinçlendiği, hakkını aradığı, gücün altında ezilmediği daha güzel günleri yaşamak dileğiyle.
Ve son söz; Zorbalık karşısında sessiz kalan bir toplum ahlaki değerlerini kaybetmiş demektir.
17 Aralık 2024 - Kişisel deneyimden toplumsal dönüşüme
10 Aralık 2024 - Yeniden 20’li yaşlarda olmak ister misiniz?
3 Aralık 2024 - İyilik, insanlık için yeni bir başlangıç
26 Kasım 2024 - 25 Kasım: Hep birlikte şiddete dur dediğimiz gün
19 Kasım 2024 - Ünvanların olmadığı bir dünyada, sen kimsin?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.