Cop28’e adım adım: Kral Charles ve Papa Francis iklim zirvesine gidiyor
Türkiye iki film arasında Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında bölündüğü gibi bölündü. Suzan Sabancı Kral Charles'ın vakfında. LC Waikiki satılıyor mu?
Lozan Antlaşmasının 100’ncü yıldönümünde, yani dün önüme öyle bir harita geldi ki…
Tam anlamıyla bir “Bölünmüş bir Türkiye…”
Osman Kavala savcılarının eline geçse, anında içerdesiniz.
Bir Türkiye düşünün ki, neredeyse 28 Mayıs seçim gecesi gibi bölünmüş…
Bir tarafı kapkara…Simsiyah
Öteki tarafı ise pespembe…
Fazla uzatmadan yazayım.
“Conflict” adlı site “Son 24 saatte Türkiye’nin hangi şehirlerinde en çok hangi filmlerin arandığının haritasını çıkarmış.
Kaynağı da Google Trends…
Bütün dünyada olduğu gibi iki film ön plana çıkmış.
Biri Oppenheimer…Öteki “Barbie…”
Şu an bütün dünya bir “Barbieheimer histerisi” yaşıyor…
Aynı hafta çıkan iki film, sinema endüstrisinde “Pandemi kirizini” bitirdi.
Üç haftadır dünyada en çok konuşulan korulardan biri haline geldi.
Google Trends Türkiye’nin her ilinde, bu iki filmden hangisinin daha çok arandığını çıkarmış.
Ve en çok aranan filmi, o ilin rengi olarak işaretlemiş harita üzerinde.
Oppenheimer filminin harita üzerindeki rengi siyah.
Zaten bütün filme hakim olan renk de bu…
Barbie filminin rengi ise pembe…
Bu da normal çünkü filmin tamamı neredeyse pembeye boyanmış.
Türkiye haritası bu iki film etrafında yüzde 52.8-47.2 oranında bölünmüş.
Şimdi biraz ara verip düşünelim.
Sizce bütün illerin toplamında bu iki filmden hangisi daha çok aranmıştır.
Yani haritamız siyaha mı, yoksa pembeye mi boyamıştır…
Size bir ipucu vereyim.
Dünyada Box Office rakamlarına bakılırsa, iki filmin toplam gişesi bir hafta sonunda 500 milyon doları geçti.
Bunun 174 milyonu Oppenheimer’ın gişesi…
337 milyon doları Barbie’den geliyor.
Yani Barbie iki katına yakın iş yapmış.
Bu rakamlara bakan bizim, pembe renkten korkan homofobik erkek takımımız, “Eyvah Misak-ı Millimiz Lozan’ın 100’üncü yılında pembeye boyadı” diyerek milli matem ilan edebilir.
Yok o kadar pesimist olmayın.
Türkiye’de Google aramalar bakımından ilginç bir durum var.
Şehirlerin yüzde 52.7’sinde daha çok Oppenheimer filmi ile ilgili arama yapılmış. Barbie filmi hakkında arama yapanlar yüzde 47.3’te kalmış.
Yani dünya trendlerdinin aksine Barbie araması daha az kalmış.
Tabii insan 52-48 oranını görünce ister istemez aklı takılıyor.
Türkiye haritasının pembe-kara bölünmesi “Erdoğancı-muhalif bölünmesi ile benzer mi…
Yani Erdoğan’a oy veren Rize kapkara; anti Erdoğan’cı İzmir, Bodrum ise pespembe mi…
Laik kesimin pembefobikleri hemen paniğe kapılmayın.
İşten kesinleşen sandıklardan gelen kesin sonuçlar.
İstanbul-Ankara-İzmir üçgeni, Çanakkale, Bodrum, Muğla, Marmaris ve Güneydoğuyu alırsanız , yani Erdoğan’a karşı oy veren bu şehirler pembe değil siyah.
Siyah renkli. Yani “Oppenheimer’cı…
Ama Erdoğan’a karşı olan şehirlerin hepsi İzmir, İstanbul, Ankara Bodrum gibi siyah değil.
Mesela Trakya baştan başa pembe…
Ama damarını kessen Tayyip akacak Rize de pembe…
Keza Trabzon, Konya, Erzurum…
Tayyip karşıtı Akdeniz de silme pembe…Barbici yani…
Anlayacağınız ülkenin pembe siyah bölünmesi “Erdoğancı-muhalif bölünmesinden farklı…
Kendi şehrinizde durum nedir bilmek istiyorsanız haritayı yayınlıyorum.
Merak ettiğiniz vilayeti bulun, parmağınızı üzerine bastırın, rengini öğenin.
Göreceksiniz ki, sinema dilinin bu iki renk siyaset tanımıyor…
Bu yıl Barbie ve Oppenheimer’ı daha çok konuşmaya devem edeceğiz.
Özellikle Barbie’yi seyredip, size anlatacağım.
Sırf pembefobikleri yatıştırmak için…
İngiltere’nin yeni kralı Üçüncü Charles’ın, prensliği döneminden öncülük yaptığı bir kuruluş var.
Adı “The Prince’s Trust International.”
Bir yardım kuruluşu bu. İlk kurucuları arasında dönemin Prens Charles’ı ile Ağa Han da var.
Özellikle gençlere, girişimcilik, eğitim, sağlık ve kültür-sanat konularında yardımlar yapan çok prestijli bir yardım kuruluşu.
Bu kuruluşun en üst çerçevedeki yönetim birimi de “Hamiler Ailesi” adını taşıyor.
Dünyanın önde gelen patron ailelerinin oluşturduğu bir çevre bu…
Apple, Google, Bank of America, HSBC, BlackRock, Amazon Trust, Dell ve Bloomberg gibi dev kuruluşlar da kurumsal “Hamiler” arasında.
Bir de “Hamiler Ailesi’nin” üyeleri var.
Mesela ünlü Hint işinsanı Lakshimi Mittal…
Mesela medya devi Rupert Murdoch’un kızı Liz Murdoch…
Dün öğrendiğime göre, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer işte bu “Patronlar Ailesine ” girmiş.
Aslında bu çalışmaları daha Charles Prensken başlamış.
Prens Charles şimdi kral taçı giyince bu kuruluş içindeki çalışmaları da bir üst düzeye taşınmış.
Son 20 yılda Türkiye’de en ilgiyle izlediğim kuruluşlardan biri LCWaikiki.
Bu markayı satın aldıklarında kendi kendime niye böyle bir şey yaptılar diye sormuştum.
Çünkü Türklerin zor telaffuz edebileceği bir isim ve çok da ön planda olmayan bir markaydı.
Ama mucize yarattılar.
Beni ve ekonomistler hayretler içinde bırakan bir performans gösterdiler ve şirketi Türkiye’nin en büyük hazır giyim markası haline getirdiler.
Dün bazı internet sitelerinde LCWaikiki’nin satılacağı yolunda haberler çıktı.
Çok şaşırdım.
Çünkü başarısının zirvesinde bir marka, paraya finansal sorunları olduğunu da hiç zannetmiyordum.
Ancak şirketin hissedar yapısı biraz komplike.
Yüzde 47.34’ü Küçük Ailesine ait.
Yüzde 35.42’si Dizdar Ailesinde.
Yüzde 7.18’i Kısacık Ailesinde.
Yüzde 6.48’i Amouyal Ailesinde.
Yüzde 3.58’de başkalarında.
İnsan bu tabloya bakınca aklına “Acaba hissedarlar arasında bir sorun mu çıktı” diye düşünüyor.
Dün araştırdım.
Sağlam kaynaklardan gelen bilgi “Yok öyle bir şey” şeklindeydi.
Sevindim.
Çünkü LCWaikiki Anadolu Türk girişimcilik dehasının, vizyonerliğinin ve azminin bir sembolü.
Onu geliştiren ellerde kalması marka için iyi olacaktır.