18-03-2024
İsmet Berkan

Futbolun sorunlarını futbol dünyası çözebilir mi?

Futbolun sorunlarını futbol dünyası çözebilir mi?

Kendimi bildim bileli Beşiktaş taraftarıyım ve bir futbolseverim.

Geçen yıl kendimi televizyonda futbol maçı seyrederken cep telefonumda oyun oynarken yakaladım. O günden beri Türkiye liglerinde maç seyretmeye çok nadir oturuyorum.

Sahadaki oyun beni heyecanlandırmıyor ve ilgimi telefonumdaki oyun kadar çekmiyorsa seyretmenin de anlamı yoktu.

Bu sezon taraftarı olduğum Beşiktaş’ın belki iki, belki üç maçını yarım yamalak seyrettim. Dün arkadaşlarım ‘Çok güzel maç oluyor, kaçırmayın’ dedi diye Galatasaray-Kasımpaşa maçının ikinci yarısını izledim, ama gece Trabzonspor-Fenerbahçe maçına bakmadım; itiraf edeyim gece böyle bir maç olduğu aklımdan tamamen çıktı. Onun yerine Liverpool-Manchester United FA Cup maçını izledim.

Benimki kişisel bir şey; Türkiye’de oynanan futbol bırakın zevk vermeyi, oyun zevkimi tırmalıyor, o yüzden kaçınmaya çalışıyorum. Benim gibi başkalarının da olduğunu biliyorum, ama sayımız ne kadar çok, ondan emin değilim.

Bana göre futbol spor olmazdan önce eğlence endüstrisinin önemli bir parçası. İşin spor tarafı eğlenceyi büyütüyor elbette. O yüzden futbolun spor olduğunu hiç unutmamak gerek.

Türkiye’de bu endüstri bir hayli büyük aslında. Yarattığı ekonomi on binlerce insana iş, milyonlarca insana da meşgale sağlıyor.

‘Eğlence’ diyemiyorum, onun yerine ‘meşgale’ dedim; çünkü bana göre ortada eğlenilecek bir durum yok.

Futbol endüstrisi ülkemizde dediğim gibi azımsanmayacak büyüklükte bir ekonomi yaratıyor ama nedense bu endüstrinin ana oyuncularının tamamı zarar ediyor. Kulüpler, şirketler, yayıncı kuruluşlar, sponsorlar hiçbiri futboldan kâr elde edemiyor. Ortada kâr olmayınca sermaye de birikmiyor ve futbolumuz giderek daha güdük, daha sevimsiz bir şeye dönüşüyor.

Dün gece Trabzon’da yaşananları sabah videolarından seyrettim, 10Haber’deki haberden okudum. Hiç şaşırmadım aslında.

Sahaya her zaman bir deli taraftar dalabilir; dünyada da oluyor bu. Olay bir kişinin girmesi değil. Dün akşamki olay yüzlerce kişinin girmesi, futbolcuların kendilerini savunmak zorunda kalması, stat güvenliğinin hemen hemen hiçbir şey yapamaması.

Dün geceki olay bize futbolun eğlence endüstrisinin bir parçası olmaktan çıkıp nefret endüstrisinin parçası haline geldiğini gösteren çarpıcı bir örnek. Ortada keyif ve keyif veren bir oyun olmayınca nefretler, karşılıklı kızgınlıklar ve bu nefreti sürekli körükleyen demeçler gırla gidiyor.

Keşke birileri öyle bir istatistik çıkarsa: Futbol hakkındaki konuşmaların ne kadarı sahiden futbol hakkında, ne kadarı taraftarı tahrik etmeye ve sürekli diken üstünde tutmaya yönelik acaba?

Başka ülkelerde kulüp başkanları ve yöneticileri bu kadar çok medyaya konuşuyor mu? Konuştuklarında rakipleriyle ve hakemlerle bu kadar çok polemiğe giriyor mu acaba?

Bizde bu kadar çok konuşulmasının sebebi futbolun kavgaya dönüşmesi. Oysa alt tarafı bir oyun bu ve biz seyirciler güzel bir iki saat geçirmek, sonunda mutlu olmak dışında bir arzuya sahip değiliz. En fazla yaptığımız rakip takımı tutan eşimizi dostumuzu kızdırmak. Bu da eğlencenin parçası.

Fakat tabii maalesef Türkiye’de futbol sahada oynanan bir oyun olmaktan ağır ağır uzaklaşıp futbol yöneticilerinin birbirlerini medya önünde suçladığı bir başka ‘şey’e dönüştü.

Bu suçlamalarda baş aktör hakemler ve hakemleri uzaktan kontrol ettiğine inanılan belirsiz bazı aktörler. 

‘Hakem hata yapıyorsa mutlaka kasıt vardır.’ Bu cümleye inanmayan bir futbol seyircisi bulamazsınız Türkiye’de. Hepimizi kendi paranoyak akıl yürütme biçimlerine inandırdılar sonunda.

Tam da bu yüzden belki 20 yıldır Türkiye’de futbol hakemleri savunmada. Oyundan ve oyundaki görevlerinden çok kendilerini düşünüyor, kendilerini korumaya çalışıyorlar. O yüzden neredeyse her pozisyona düdük çalıyorlar. Bazen futbol maçı 100 dakika sürüyor; ama bakıyorsunuz top oyunda 45 dakika bile kalmamış. Bu kadar çok duran ve duraklamayla geçen bir oyun seyredene seyir zevki verebilir mi?

Bir de İngiltere’den, Almanya’dan, İspanya’dan maç seyredin bakalım, oyun kaç kere duruyor, kaç dakika duruyor?

Türkiye’de futbolun bir numaralı sorunu başta futbol yöneticileri olmak üzere herkesin bu oyunun bir eğlence olduğunu unutmuş olması.

İki numaralı sorun ise futbolun kâr etmemesi ve kulüplerin sonsuza kadar zarar ederek var olabileceklerini düşünmesi.

Bu iki sorun çözülsün, mevcut bakış açısı bu işin para kazanılan bir eğlence türü olduğuna dönüşsün, geriye hiçbir sorun kalmaz. Çünkü bütün öteki sorunlar kaynağını bu iki sorunda buluyor.

Ama meselemiz şu: Mevcut futbol yöneticileri bu söylediğim dönüşümü gerçekleştirebilir mi?

Biz depremde niye öldük? Sorunun cevabı maalesef belli

Biz depremde niye öldük? Sorunun cevabı maalesef belli

Evet, 6 Şubat depremleri sahiden çok büyüktü ve tek bir yeri değil tam 11 şehri birden vurdu. O yüzden hükümetin ‘asrın felaketi’ demesi bir yere kadar kabul edilebilir bir söylem; altından kalkılması zor sorunlar ortaya çıkardı, üstünden 13 ay geçtiği halde hala altından kalkıldığını söylemek de imkansız. Yani ‘asrın felaketi’ söylemi depremden hemen sonrası için geçerli.

Peki ama neden bu deprem ‘asrın felaketi’ne dönüştü? Bu soruyu da soruyoruz elbette.

Elimizde onlarca örnek var ama biri çok taze: Kahramanmaraş’ta Hamidiye Sitesi adlı sitede iki blok apartman yıkıldı; toplam 146 kişi hayatını kaybetti.

Bu binalarla hazırlanan bilirkişi raporları ibretlik. Bir inşaatta yapılmaması gereken her şey yapılmış, binalar bırakın ruhsat aldığı yılın bina yapım yönetmeliğine uymayı, 1975’teki yönetmeliğe bile uygun değil.

Peki, inşaatların yönetmeliklere uygun yapılmasını denetleme görevi nihai olarak kimin? Belediyenin.

Ama şu işe bakın ki, Hamidiye Sitesini inşa eden müteahhit zaten o dönemde Kahramanmaraş Belediyesi’nin ffen işleri müdürüymüş.

Kimin inşaatını kime denetleteceksiniz?

146 can böyle gitti, ‘asrın felaketi’ de böyle geldi işte.