Haftanın kitabı – ‘Ölüm Tüneli’: Yazar ve entelektüel
Modern Endonezya edebiyatının en büyük yazarı Pramoedya Ananta Toer başyapıtı sayılan 'Buru Dörtlüsü'nün ilk kitabı 'İnsanların Bu Dünyası'nda Cavalı genç bir adamın gelişme sürecini ülkesinin tarihi ile ilişkilendirerek anlatıyor.
Kişisel deneyimlerle dayanan bu roman, sömürge yönetimi altında yaşanan ayrımcılık, aşağılanma ve direniş, bireylerin kaderler üzerinden sergilenmiş.
Hayatını siyasi mücadeleye adamış, susturulmak istenmiş, yazması engellenmiş, uzun yıllarını hapishanelerde geçirmiş ve sonunda bir halk kahramanına dönüşmüş bir insanın kısaltılmış biyografisini yazmak hiç kolay değil. İyisi mi sözü kendisine bırakalım:
“Pramoedya Ananta Toer 1925 yılında Cava adasında doğdu. İlk olarak 1947 ile 1949 yılları arasında Endonezya devriminde oynadığı rol sebebiyle Hollandalılar tarafından, ardından siyasi suçlu olarak Endonezya hükümeti tarafından hapse atıldı. Eserlerinin çoğu hapiste olduğu sürede yazıldı. Bu eserler arasında 1969 ile 1979 yılları arasında hapis yattığı Buru Adası’nda diğer mahkûmlara anlattığı hikâyelerden oluşan ‘Buru Dörtlüsü’; ‘İnsanların Bu Dünyası / This Earth of Mankind’, ‘Child of All Nation’, ‘Footsteps’ ve ‘House of Glass’da yer alıyor. Pramoedya 30 kurgu ve kurgu dışı kitap yazmıştır. Romanları 20 dile çevrilen Pramoedya 1988 yılında PEN Yazma Özgürlüğü Ödülü’nü, 1995’te ise Ramon Magsaysay Ödülü’nü almıştır. Bu kitabın İngilizce çevirisinin yapıldığı tarihte Pramoedya Jakarta’da ev hapsindeydi; kitapları yasaklanmıştı ve satanlar hapis cezasına çarptırılabiliyordu.”
Pramoedya iktidar değişikliğinin ardından 1979’da serbest bırakıldı ama yeni yönetim için de tehlikeliydi. İktidar yanlısı gazetelerin aleyhinde yürüttüğü kampanyalar sonucunda kitapları yine yasaklı kaldı. Yazma ve seyahat yasağı ancak 1997 yılındaki ayaklanma sonucu başlayan reform döneminde, 1999’da sona erecekti.
Ancak kendisine yapılanları affetmeyeceğini söyledi, affederse kirli tarihin kolayca unutulacağından korkuyordu. Pramoedya aynı hataların tekerrür etmemesi için geçmişle hesaplaşmayı savundu. 2006 yılındaki ölümüne kadar hayatını yazar ve politik aktivist olarak sürdürdü.
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ‘İnsanların Bu Dünyası‘nda hikaye 1898 yılında, Hollanda sömürgesi olan Cava’da, Surabaya şehrinde başlıyor. Ticari öneme sahip bir liman kenti olan şehir Avrupa ile Asya arasında gidip gelen gemiler sayesinde büyük bir devinim içinde. “Gemiler, Hollandalı memurları, iş insanlarını, servet peşine düşen ve belki de kendini Hollanda Sömürge Ordusu’nda ya da hapishanede bulan, Avrupa’nın dört bir yanından maceracıları da taşıyordu. Araplar, Hintler ve Çinliler her zaman limandaydı; çoğu uzun zaman önce Cava’ya yerleşmişti. Bütün bu insanlar yanlarında kendi ülkelerindeki hayatın bazı yönlerini de getirmişti: siyasetlerini; din, felsefe ve ahlak üzerine fikirlerini; önyargılarını ve nefretlerini; bazen de imgelem ve öngörülerini.”
Bu dinamik yapının sömürgelerdeki egemenliğini tehlikeye düşüreceğini öngören Hollanda devleti yerli halkı -işbirliği yaptığı yöneticiler dışında- eğitimsiz, yoksul ve onursuz bırakan bir yönetim anlayışını benimsiyor. Sömürülenin ve hükmedilenin içinde bulunduğu kabullenmişliğin sürüp gitmesini istiyorlar.
Roman kahramanı ve anlatıcısı 18 yaşındaki Minke de bir yerli. Ancak ailesinin yönetici kesime dahil olması onun iyi bir eğitim almasını sağlamış. Seçkin bir okul olan Surabaya Hollanda Lisesi’ne (H.B.S.) gidiyor ve bilimsel gelişmelere büyük bir hayranlık duyuyor. Ve aynı zamanda Hollanda dilinde yayın yapan dergilere edebi yazılar gönderiyor. Yine de bir “yerli” olarak Minke hepsi Avrupa kökenli olduğunu iddia eden diğer öğrenciler tarafından hor görülüyor.
Minke bir arkadaşının ısrarı ile ziyaret ettiği zengin bir Hollandalı tüccarın evinde hayatının akışını değiştirecek insanlarla karşılaşır. Özellikle de Herman Mellema’nın cariyesi Nyai Ontosoroh önyargılarını altüst edecektir. Zira toplumun fahişe olarak gördüğü, aşağıladığı ‘Nyai’ler hakkında o da benzer kanaate sahiptir. Ancak Bayan Ontosoroh bir zamanlar iyi bir adam olan efendisi Herman Mellema’nın yardımıyla Avrupa kültürünü edinmiş, güçlü bir kadındır. Adamın akıl sağlığını yitirmesi üzerine ev ile birlikte şirket yönetimini de üstlenmiştir.
Minke ile kadının kızı Annelies arasında bir aşk başlar ve hikaye bu romantik ilişki Minke’nin sömürge sisteminin çelişkilerini ve adaletsizliklerini fark eden uyanışı ile birlikte ilerler. Sonra diğer karakterler katılır hikayeye; sömürgeleştirilenlere sempati duymaya başlayana kadar sömürge Hollanda ordusu için savaşan Fransız ressam Jean Marais; Minke’nin Hollanda dili ve edebiyatı öğretmeni Magda Peters; Nyai Ontosoroh’un sadık koruması Darsam; yönetici Herbert de la Croix ve kızları Sarah ve Miriam, sömürgecilik karşıtı bir gazeteci olan Kommer; insani yardım doktoru Dr. Martinet ve diğerleri.
İşte böyle başlar Minke’nin kendisini ve dünyayı anlama yolculuğu….
Minke kahramanımızın takma ismi. Hollandaca ‘maymun’ kelimesinin telaffuzundan gelen bu isimden vazgeçmemesi sömürgeci aşağılanmayı umursamadığını göstermek için. Kahramanın asıl ismini roman boyunca öğrenemiyoruz ama Minke’nin gerçek bir insandan esinlenerek yaratıldığını biliyoruz; Pramoedya’nın daha önce biyografisini yazdığı gazeteci Tirto Adhi Soerjo’dan. ‘Buru Dörtlüsü’nde anlatılan onun politik eğitiminin, uyanışının ve aktivizminin hikayesidir.
Anlatılan hikayeler önemli olduğu kadar sürükleyici ama daha çarpıcı olanı hepsinin de Pramoedya’nın 15 yıllık tutsaklık döneminde hem de kalem kağıt kullanılmadan yazılmış olmaları.
Kısaca açıklayalım; Pramoedya, hapis cezasını zaten yazdıkları nedeniyle almıştı ve onu hapsedenler bir daha yazmamasını istiyorlardı. Cezası boyunca kağıt ve kalemden mahrum bırakıldı. Pramoedya, fiziksel ve zihinsel özgürlüğünü yok eden bu kuşatmayı sözlü anlatımdan yararlanarak kıracaktı. Romanlarını diğer mahkumlara bölümler halinde anlattı. Hikayeler yıllar sonra dinleyicilerin belleklerinden yazıya aktarıldı. Böylelikle, kendisi bir direniş ürünü olan ‘Buru Dörtlüsü’, zamanla sömürgeciliğe karşı direnişin başyapıtlarından birisi haline geldi.
Pramoedya’nın romanlarının, Endonezya tarih kitaplarında eksik olanı içerdiği söylenir: Gerçeği!.. Zira uzun yıllar boyunca diktatörlükle yönetilen ülkede resmi tarihin yaptığı, muhaliflere yönelik katliamları, adaletsizlikleri, mal ve mülk gaspını haklı göstermek ya da unutturmaktır. ‘İnsanların Bu Dünyası’ ile başladığı ‘Buru Dörtlüsü’nde resmi tarihin görmezden geldiklerini sergileyerek aşağıdan bir tarih yazıyor Pramoedya; sömürgeciliğin ve iktidarı onlardan devr alan yozlaşmış iktidarların zulmüne maruz kalan sıradan insanların tarihini.
Bu romandaki kişiler kapitalizmin sömürgecilikten emperyalizme geçiş döneminin sömürge ülkelerde yarattığı gerilim ve çatışmaların ortasında kalan insanlar. Benlik saygısını, direniş refleksini yitirmiş, batıya tapar hale gelmiş bir halkın çocukları. Pramoedya, bu durumu kıracak olanın bilinçlenme olduğunu düşünerek ‘İnsanların Bu Dünyası’nda geçmişe dair ama geçmişi yeniden yaratmayı hedefleyen hikâye anlatıyor. Eğer biz kendi hikayelerimizi yazmazsak, zihnlerimizin başkalarının bizim için yazacağı hikayelerle yıkanacağının farkındalığıyla…
Tarihi gerçeklere sıkı sıkıya bağlı olmakla birlikte siyaset, ırk, sosyal sınıf, yoksulluk, eğitim, aile gibi meseleleri dramatik olay örgüsüne ve çok ilgi çekici karakterlerlere yedirerek işlemiş. Mesela yeni bir tarihi karakter olarak Minke kişiliği bizzat tarih tarafından şekillendiriliyor. Minke, olgunlaşma sürecindeki bir insan tipi. Aldığı Batılı eğitimin olumlu yanları kadar kendi halkına bakışını çarpıtan olumsuzlukları da var. Ama biliyoruz ki süreç ilerledikçe Minke’nin bilinci de değişecek ve yeni bir insan tip çıkacak ortaya.
Sözlü anlatılmış hikayelerin yazıya dökülme sürecinin roman tekniğinde sorunlar yaratması doğaldır. Neyse ki bu türden sorunların üstesinden gelinmiş, hatta sözlü anlatımın sağladığı akıcılık bu uzun romanın en büyük kozu olmuş. Somut bir tarihi hikaye ederken kullanılan ayrıntı bolluğunda okuyucunun boğulmamasını sağlayan da işte bu akıcılık.
‘İnsanların Bu Dünyası’ elbette siyasi bir roman. O dönemin diktatörü Suharto’ya karşı açık bir eleştirisi var. Ancak siyasi tarih anlatılan hikaye ile birlikte akıyor ve Pramoedya daha çok insanlığın karanlık yönlerini araştırıyor. O karanlığın farkında ama umutsuz değil; insanlığın merhametine, haysiyetine ve muazzam zorluklar karşısında durabilme potansiyeline duyduğu inançla anlatmış hikayesini. Minke’nin bilincinden izliyoruz gelecek olanı; devrimi, özgür bir dünyayı ve halkların uyanışını…
İnsanların Bu Dünyası
Pramoedya Ananta Toer
Çeviren: Sevda Deniz Karalı
Ayrıntı Yayınları, 2024
416 sayfa.
ISBN: 9786053146834