Saldırı sonrası ilk derbi… Halil Umut Meler göreve
Bu sezon Avrupa macerası hem Galatasaray’a hem de Türk futboluna öğretici dersler sundu. Zorlanılan Molde, Kopenhag ve Prag serileri, meselenin yıldızlar topluluğu olmadığını; genç, yarın vaat eden profillerle de başarının gelebileceğini gösterdi.
Evet, ‘Avrupa fatihi’ namlı Galatasaray’ın kıta üzerinde bu sezonki yürüyüşü saat farkı nedeniyle dün başlayıp bugün biten maçta sona erdi. Prag, Sarı-Kırmızılılar için finali İrlanda’da oynacak organizasyon için Dublin yönündeki son durakmış! Çekya’nın başkentine İstanbul’da alınan 3-2’lik galibiyetiyle giden Okan Buruk’un öğrencileri Sparta karşısında çok çabuk geriye düştü ama hemen toparlanıp Abdülkerim Bardakçı’nın sayısıyla hemen beraberliğe ulaştı. Bu skor ‘İlk 16’ya kalmak için yeterliydi, sonrasında Galatasaray’ın oyunu soğutma, rölantiye alma ve mümkünse bulunacak bir golle de öne geçme çabalarını izledik. Aslında aranılan fırsatlar da bulundu; örneğin Kerem Aktürkoğlu son derece uygun bir pozisyonda İstanbul’daki Bayern maçında yaptığı gibi benzer bir şekilde topu auta yolladı…
Maçta asıl olarak dengeleri değiştiren hamle Kaan Ayhan’dan geldi. Sadece bu pozisyonda değil genel olarak ‘VAR’ döneminde, onca kameranın olduğu ortamda futbolcular nasıl böyle tekme savuruyor pek aklım almıyor ama yaptığı sert müdahale önce sarıyla, sonra da gelen uyarı sonucu gösterilen kırmızıyla cezalandırıldı ve Sarı-Kırmızılılar 10 kişi kaldı. Danimarkalı Brian Priske’nin çalıştırdığı Sparta Prag’a ilişkin ilk maç yazımda son derece dinamik, atletik, fiziği güçlü bir takım olduğunun altını çizmiş ve ‘İskandinav takımları’nı andırdığını belirtmiştim. Böylesi dinamik bir ekip karşısında 10 kişi oynamak çok zor tabii ki. Hele bir de geriye düştükten sonra önce beraberliği, sonra da uzatmaya taşıtacak golü arama çabası savunma hattındaki gedikleri daha da büyüttü. Çekya temsilcisinin hızlı oyuncuları sık sık kontra buldu ve nihayetinde Galatasaray’ın ‘Avrupa rüyası’ 4-1’lik mağlubiyetle sona erdi.
Yenilgi elbette yanlış kadro mühendisliğinin eseriydi. Süper Lig sathında hissedilmeyen defolar Prag karşısında gözle görülür hale geldi. Aslında bu defoların bir kısmı önce Molde, sonra da Kopenhag eşleşmelerinde de kıyıya vurmuştu ama o virajlardaki “Devam” durumları sorunların halı altına süpürülmesini sağlamıştı. Sparta’lılar İstanbul’daki maçta Muslera’nın yüzüyle kurtardığı pozisyonu golle sonuçlandırsalar belki de tur ümitler geçen hafta sona erecekti ama Uruguaylı eldivenin klası umudu rövanşa taşımıştı.
Modern futbolda orijinler, mevkiler bellidir. Diyelim eldeki bazı değerlerin yerleriyle oynadınız ama bunun da bir sınırı var. Herkes Barış Alper değil ki! ‘Gerçek’ formasyonu sağ bek, sol bek olmayanlarla belki Süper Lig’in koşullarında yola devam edebilirsiniz ama iş Avrupa arenasına çıkınca bu ‘palyatif’ çözümler ne yazık ki her zaman aynı randımanı, aynı verimi vermiyor. Hoş örneğin Berkan Kutlu sol bekte değil ‘gerçek’ yeri olan orta sahada da oynasa benim için fark etmez, Galatasaray standartlarının çok çok altında bir isim ama yapacak bir şey yok. Elinden geldiğince mücadele ediyor lakin dün durumu kurtaramayanlar arasındaydı. Kerem Aktürkoğlu da keza… Onun mevkisiyle, pozisyonuyla bir problemi yok ama çalışkan ve fakat işlevsiz görüntüsünü yine sürdürdü. Yerine giren Zaha’nın da açıkçası ondan farkı yok ama zaten Fildişili oyuna dahil olduğunda 10 kişilik düzende yapacağı pek bir şeyi yoktu. Bence Kerem Demirbay da vasattı, ilk gol kaptırdığı toptan geldi, ikinci yarıda da benzer bir şekilde kaptırdığı top savuşturuldu… Abdülkerim Bardakçı ve Davidson Sanchez iyiydiler ama onların da güçleri bir yere kadar yetti.
Şimdiki zamanlarda Avrupa futbolunun eski şöhretlerini ligimizde oynatarak kendimizi sınıf atlamış gibi görüyor ve sürekli rakipleri küçümsüyoruz. Sparta Prag da baştan beri bu bakış açısıyla ele alındı. Nihayetinde benim futbola gözümü açtığım dönem Euro 76’da, o ünlü Beckenbauer’li, Maier’li, Müller’li kadroyu finalde alt ederek şampiyonluğa ulaşmış, yine Euro 96’da final oynamış bir oyun kültürünün mirasçılarıyla karşılaştık. Futbol tarihine ‘Panenka penaltısı’nı armağan etmiş bir gelenek bu ayrıca. Tamam, şimdiki zamanlarda geçmişin bir hayli uzağındalar ama yine saygı duyulması gereken bir takımdı Sparta Prag ve gücünü gösterdi, ‘Avrupa Ligi’nde ‘İlk 16’ya kaldı.
Öte yandan bu sonuçla bir anda Galatasaray’ın bu sezon Avrupa’da yaşattığı sevinci, heyecanı da yok saymak gerekmiyor. Bir türlü çözülemeyen (ya da geç kalınıp ‘Avrupa listesi’ne dahil olunmayan diyeyim) sol bek meselesi, Boey’in satılmasıyla ortaya çıkan sağ bek sorunu derken yaşanan savunma problemleri bu sonuca neden oldu. Ama ligde tabii ki hâlâ ipler Okan Buruk ve öğrencilerinin elinde.
Ben bu sezonda Avrupa macerasının hem Galatasaray’a hem de genel olarak Türk futboluna öğretici dersler, ilham alıca pasajlar sunduğuna inanıyorum. Sarı-Kırmızılıların zorlandığı Molde, Kopenhag ve Prag serileri meselenin yıldızlar topluluğu olmadığını; genç, dinamik, yarın vaat eden profillerle de başarının gelebileceğini gösterdi. Ama artık futbol kültürümüz taraftarından basınına herkes tarafından başarının sadece ve sadece transferle sağlanacağı yargısıyla donatıldı ve korkarım ki bu düşünce zihinlere bir daha çıkmamacasına yerleşti. Velhasıl geleceğe ilişkin mental olarak işimiz zor diyorum…