‘Teselli ikramiyesi’ Beşiktaş’ın…

Beşiktaş, tarihinde 17’inci kez oynadığı Türkiye Kupası finalinden 11 zaferiyle ayrıldı ve Serdar Topraktepe de ‘bençten gelip’ kariyerine önemli ve derin bir başarı ekledi. Trabzonspor ise 16’ıncı finalinden eli boş döndü.

24 Mayıs 2024
Beşiktaş – Trabzonspor finali futbol açısından pek doyurucu geçmese de son bölümüdeki heyecan ve gollerle bir nebze tat verdi.

Futbolumuzun ‘Dört büyükler’ namlı üyelerinden ikisinin zirve yarışını açık ara sürdürdüğü, diğer ikisinin ise tarihi puan farklarıyla geride kaldığı bir sezonda Galatasaray ve Fenerbahçe’nin çeyrek finalde havlu attığı Ziraat Türkiye Kupası, Beşiktaş ve Trabzonspor için bir anlamda ‘Teselli ikramiyesi’ne dönüşmüştü. Nihayetinde bu cephede ipi göğüsleyen kanat İstanbul’un Siyah-Beyazlı temsilcisi oldu.

Yapımından beri mimari özellikleriyle çok da bağrımıza bas(a)madığımız ama kariyerinde ‘Şampiyonlar Ligi tarihi’nin Milan’la Liverpool arasında vuku bulan en unutulmaz finalini barındıran Atatürk Olimpiyat Stadı’nda dün gece oynanan final futbol açısından pek doyurucu geçmese de özellikle son bölümünde yükselen heyecan ve karşılıklı gollerle bir nebze tat verdi.

Muhteşem finalde kupaya uçan KartalMuhteşem finalde kupaya uçan Kartal

Keşke Semih’i seyredebilseydik

 Beşiktaş, tarihinin belki de en zikzaklı ve kulübesi en karışık sezonunda genç bir fidan sayesinde yine de belli ölçülerde ilgi kaynağı oldu. Bu kaynak Semih Kılıçsoy’du ama ne yazık ki genç hücumcu takımın teknik sorumlusu Serdar Topraktepe’nin verdiği bilgiler doğrultusunda öğrendiğimiz kadarıyla ufak tefek sıkıntılar yüzünden ilk 11’de sahaya sürülmedi. Karadeniz ekibinin ise heyecan verici tek ismi vardı; o da Alexander Sorlöth ve Andreas Cornelius geleneğine (profiline) yakın duran, upuzun boyu ve ezici fiziğiyle dikkat çeken Paul Onuachu’ydu. Nitekim terazinin Bordo-Mavili hattında merkez noktası olan Nijeryalı forvet, erken dakikalarda attığı golle takımının skor üstünlüğüne ele geçirmesini sağladı. İlk yarı gol sonrası Abdullah Avcı’nın öğrencilerin oyunu geride kabul ettiği ve Beşiktaş’ın beraberlik sayısını aradığı bir görüntüde geçti. Siyah-Beyazlılar bir hayli çaba göstermelerine karşı Muleka’yla buldukları şans ve Ghezzal’ın boşluğu döven kötü kullanılmış iki serbest vuruşunun dışında gol arayışında pek etkin değildi. Derken aradıkları fırsatı Enis Bardhi’nin gayri ihtiyarı yaptırdığı penaltıda buldular ve Ghezzal’ın kullandığı atış, soyunma odasına beraberlikle gidilmesini sağladı.

Sanki hiç gitmemiş hep var gibiSanki hiç gitmemiş hep var gibi

Pepe attı, yedirdi!

İkinci yarıya ilişkin Avcı’nın kimi dokunuşlar ve uyarılarla takımının oyununa hareket getirmesi bekleniyordu kuşkusuz. Lakin sahadaki görüntü pek de bir şeyin değişmediği yönündeydi. Derken Gedson Fernandes’in soldan sürüklediği atakta Jackson Muleka’nın zarif pasını Salih Uçan’ın kafayla gole çevirdi ve Beşiktaş öne geçti. Karadeniz ekibinde takımın en kötüleri görünümündeki Fountas, Berat ve sonrasında Umut Güneş kulübeye çekilirken yerlerine girenler de doğrusu oyuna değil ama beraberlik golüne katkıda bulundular. Tabii burada asıl kast ettiğim kişi Nicolas Pepe. Fransa doğumlu Fildişili oyuncu, bitime yakın aranılan gole imza attı ama aynı isim uzatma bölümünde o kadar laubali bir vuruşa soyundu ki top Al Musrati’nin önüne gitti ve Libyalı orta sahanın enfes şutu kupanın sahibini belirledi.

Bu arada maça ilişkin öne çıkan bir not da ilk yarıda Uğurcan’ın, ikinci yarıda da Mert’in kurtarışlarıyla ön plana çıkmalarıydı. Dün Beşiktaş daha iyi, daha baskın oynayan taraftı ve hak ettiği şekilde kazandı.

Beş ayrı teknik direktör ve bir kupa

Beş ayrı teknik direktör; biri tekrar emaneti devraldı ve finişi yaptı… Karşılığında şöyle bir başarı var; Türkiye Kupası ve uzantısı olarak yeni sezonda Avrupa bileti. Maçın bir başka yan hikâyesi de ligde önce Galatasaray derbisinde kendi kalesine gol atan, ardından Fenerbahçe derbisinde de kırmızı görüp takımını eksik bırakan ve doğal olarak eleştirilerin odağına oturtulan Al Musrati’nin elde edilen bu başarıda son sözü söyleyen isim olmasıydı. Ama öte yandan bu kupa zaferine rağmen Beşiktaş’ı hâlâ zor bir süreç bekliyor; yeni bir teknik direktör bulunacak, eldeki kadronun atıl isimleriyle yolların ayrılmasına çalışılacak ve yerlerine farklı oyuncular alınacak. Buradaki mesele söz konusu kabuk değiştirmeyi ve revizyonu yapmak değil, dönüşümü yapacak bütçeyi bulmak, maliyetlerin üstesinden gelmek. Neyse, bekleyip göreceğiz.

Beşiktaş’ın 11’nci kupa zaferi

Trabzonspor ise doğrusu pek de heyecan vermeyen bir kadroya sahip. Eldeki en önemli değer olan Onuachu takımda kalacak mı yoksa ‘tapusunu’ elinde bulunduranlar tarafından çıkarılacak bir ‘sefer görev emri’yle Göztepe’nin yolunu mu tutacak? Eskiyen yüzler ve daha da yaşlanan isimlere (mesela hâlâ gözde konumda olan Visca’nın da ben önümüzdeki sezon artık fiziki problemler yaşayacağı kanaatindeyim) veda edilecek mi? Ve en önemlisi yerlerine gelenlerin montajı nasıl olacak? Ve onlar dertlere çare bulacaklar mı? Yani bir başka “Bekleyip göreceğiz” meselesi de Bordo-Mavili takım kanadında yaşanacak.

Derbilerin günah keçisi Beşiktaş'a kupayı getirdiDerbilerin günah keçisi Beşiktaş’a kupayı getirdi

Sonuç? Beşiktaş, tarihinde 17’inci kez oynadığı Türkiye Kupası finalinden 11 zaferiyle ayrıldı ve Serdar Topraktepe de ‘bençten gelip’ (!) kariyerine önemli ve derin bir başarı ekledi. Trabzonspor ise 16’ıncı finalinden eli boş döndü. Ayrıca daha önce beş kupa kazandıkları ve bu yüzden ‘uğurlu’ belledikleri Atatürk Olimpiyat Stadı’nda Bordo-Mavililerin bu kez yüzü gülmedi.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.