‘Benim Hande Erçel’den ne eksiğim var?’ Parası yetmediği için Cannes’a gidemeyen ünlü kim?
Özcan Alper'in Antalya Film Festivali'nde En İyi Film seçilen 'Karanlık Gece' 28 Nisan'da gösterime giriyor. Kar topu oynadığı için öldürülen gazeteci Nuh Köklü'ye adanan film, Türkiye'nin acı bir gerçeğini, linç meselesini etraflıca anlatıyor. Alper "Vahşi bir şiddet iklimi içinde yaşıyoruz" diyor.
‘Sonbahar’ filmiyle büyük çıkış yapan, sonrasında toplumsal hafızamızın karanlık koridorlarında dolaştığı ‘Gelecek Uzun Sürer’ ve ‘Rüzgarın Hatıraları’ filmlerini çeken yönetmen Özcan Alper’in merakla beklenen son filmi ‘Karanlık Gece’, 28 Nisan’da gösterime girecek. Antalya Film Festivali’nde En İyi Film seçilen yapım, küçük bir Anadolu kasabasında görev yapan bir devlet memurunu linç eden bir grup arkadaşın yıllar sonraki hesaplaşmasını anlatıyor.
Berkay Ateş, Cem Yiğit Üzümoğlu, Pınar Deniz, Taner Birsel ve Sibel Kekilli’nin rol aldığı film, son yıllarda acı bir Türkiye gerçeğine dönüşen linç meselesini etraflıca ele alıyor. Filmin senaryosunu yazar Murat Uyurkulak ile yazan Özcan Alper 10Haber’e ‘Karanlık Gece’nin ortaya çıkış hikayesini anlattı:
“Yaşadığım ülkede son yıllarda tanık olduğum, okuduğum ve gözlemlediğim bazı olaylar bu filmin ilk fikir tohumlarının oluşumuna neden oldu. Bir yandan ülkede, herhangi bir sıradan konunun bile konuşulmaz hale gelmesi, mutlaka üzerine bir milli hale kondurulması, her meselenin bir milli mesele olarak adlandırılması ile karşılaşırken diğer yandan, Hitler’in ‘Kavgam’ı gibi, açık ırkçı ve savaş kışkırtıcısı bayağı yayınlar bestseller haline gelerek normalleşiyordu.
Bir sinemacı olarak benim için endişe verici olan bu ‘normalleşme’ idi. Milliyetçi ve ırkçı zihniyet kalıplarının normalleşmesi… Bu normalleşme ile beraber, devlet ve iktidar ayağında ciddi bir otoriterleşme kendini hissettirirken, toplumda bir tür akıl tutulması yaşanıyor gibiydi. Irkçılığın ve milliyetçiliğin yükselişi paralelinde ilerleyen bu akıl tutulması, ülkenin dört bir köşesinde pek çok linç eyleminin gerçekleşmesine sebep oluyor, onlarca insan hayatını kaybediyordu.”
“Özellikle bu süreçte gazetelerde okuduğum birkaç haber, bu filmin senaryosunun temel omurgasını oluşturdu. Birincisi, dolaylı olarak tanıştığım kendi kuşağımdan bir gazetecinin (Nuh Köklü) sokak ortasında kartopu oynarken vahşice öldürülmesiydi. İkincisi ise üniversiteli bir gencin yaz tatilinde çalışmak için gittiği milliyetçi bir şehirde bir gece ortadan kaybolması ve sonrasında babasının çaresizce onu arayışı ve bunun toplumda hiçbir karşılık bulmamasıydı.”
“Küçük bir dağ kasabasındaki sıradan insanları anlattığım bu hikâyede, dünyanın pek çok yerindeki otoriter rejimlerdeki benzer fotoğrafları gördüm bir yandan. Bu hikâyenin arka planında yer alan, o sıradan insanların doğayla, birbirleriyle ve cinsellikle kurdukları ilişkinin yaşanan bu politik süreç ve durumla bağları, beni bu filmi yapmaya iten ve motive eden önemli bir unsur oldu aynı zamanda. Özellikle toplumsal olarak bastırılmış arzular, yaşanmamış cinsellikler ve bireyleşmenin önündeki engellerin, vahşi bir şiddet iklimini nasıl yaratabildiğini bu hikâye üzerinden anlamaya çalıştım”