Suudilerden ilk açıklama: TFF ile böyle anlaşmıştık
Sivasspor- Fenerbahçe karşılaşması iki maçlı eliminasyon sisteminin gereksizliğini adeta haykıran bir mücadeleydi. Ya da koca bir yorgunluk faslı…
Futbolun, özellikle Avrupa genelindeki coğrafyasında gezindiğinizde ‘Kupa’ denen farklı organizasyonun temel derdinin oyunun ‘genel’inden ziyade ara aktörlerine hoşluk, güzellik, heyecan fırsatı yaratmak olduğunu görürsünüz. Bu turnuva bir anlamda ‘En İyi Yardımcı’ ödüllerinin adresidir… Bu yüzden de dengeyi sağlamak adına örneğin karşılaşmalar genellikle zayıf takımın sahasında, tek maç usulü oynanır. Dediğim gibi ana hedef ara renklerin varlığını hatırlatmak, onlara alan açmaktır. Bizde ise sistem her organizasyonda ‘Büyükler’ namlı takımları ön plana çıkarmak üzerine kuruludur. Ki kupa organizasyonumuzda da beklenti Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un yarı finale kalması, finalde de bu dörtlüden ikisinin karşı karşıya gelmesidir. Ama hayatın kendi ritmi çoğunlukla bu planı bozar.
Nitekim geçen sezonki finalistler Trabzonspor, Kayserispor, Alanyaspor ve Sivasspor’dan oluşan ‘Anadolu dörtlüsü’ydü ve son gülen Rıza Çalımbay’ın öğrencileri olmuştu. Bu sezonki yarı final dörtlüsünü oluşturan denklemin bileşenleri ise Demir Grup Sivasspor, Fenerbahçe, Medipol Başakşehir ve MKE Ankaragücü takımlarından oluştu. Yani hayat bir kez daha ‘ideal’ forma izin vermedi!
Bir de yine tuhaf bir durumdan bahsetmem gerekiyor sanırım, statüye göre bütün turlar tek maç eliminasyon usulü oynanıyor ama yarı finaller çift maç… Bunun gerekçesi ne, ben kendi adıma cevabını bilmiyorum, bilenlerin de ikna edici bir açıklaması olduğunu sanmıyorum. Ama şunu çok rahat söyleyebilirim, bu tercih meseleyi fazlasıyla sıkıcı hale getiriyor; tek maçın heyecanı, faturanın o mücadelede kesilme garantisi oynanan mücadelenin kalitesinin, olmadı heyecan düzeyinin daha yüksek olma ihtimalini arttırıyor.
Dün gece yarı final serisinin ilk maçı oynandı. Bu ilk randevuda Sivasspor, Fenerbahçe’yi evinde ağırladı. İki takım, çok değil, beş gün önce, 29 Nisan’da yine aynı stadyumda, Süper Lig mücadelesi için karşı karşıya gelmişler ve bu 90 dakikadan konuk ekip 3-1’lik galibiyetle ayrılmıştı. Bu kadar kısa zaman aralıklarıyla toplamda üç kez karşı karşıya gelmek sıkıcı olsa gerek; düşünsenize sürekli karşınıza aynı forvet çıkıyor, sürekli aynı savunmacıyı geçmek, aynı kaleciye gol atmak durumundasınız. Evet, futbolcu açısından sahaya çıkıp top peşinde koşmanın verdiği zevk (üstelik bu iş için para da kazanıyorsunuz) ön plandadır ve böyle meseleleri dert edinmek lüks kaçabilir ama yine de farklılık her zaman iyidir!
Süper Lig maçı farklı bir atmosferin ifadesiydi. Fenerbahçe zirve takibini sürdürmek zorundaydı, Sivasspor ise küme düşme çizgisinin üzerinde konumlanmıştı ve daha orta sıralarda kendisine daha iyi bir yer aramak üzere mücadele edecekti. Jorge Jesus’un öğrencileri söz konusu randevudan üstün bir oyunla ve farklı skorla galip ayrılmayı bildi. Benim nazarımda ev sahibine ait en derin not ise teknik direktörü Rıza Çalımbay’ın maç sonunda her yenilgide olduğu gibi standart dışı (ya da kendisi açısından standart içi) açıklamalarla durumu izah etmeye çalışmasıydı! Bu kez de sakatlanmasına rağmen oyunda kalan kalecisinin ‘profesyonel’ce davranmadığını belirtti.
Dünkü karşılaşma ise doğrusunu söylemek gerekirse genel çizgileriyle tatsız tutsuzdu. İki takım da asıl neticenin rövanşta alınacağın hissiyatıyla olsa gerek rölantide top oynadı, girdikleri az sayıdaki pozisyondan çıkacak gollerle “Belki avantajlı bir skor elde ederiz” havasındaydılar ama o pozisyonlarda da meşin yuvarlağı ağlarla buluşturamadılar… Aslında 8. dakikada Emre Mor koca ilk devredeki kendisini hatırlattığı tek pozisyonda ince bir pasla Ferdi’yi gördü, genç yıldız golü atsa beş gün içinde üçüncü kez Sivasspor ağlarını yoklayacaktı ama bu kez olmadı. 11’de İrfan Can’ın kafası benzer şekilde heyecan yarattı lakin söz konusu pozisyonda kaleci Muammer başarılıydı. İlk yarının son kayda değer hamlesi yine İrfan Can’dan geldi, uzatma dakikalarda vurduğu şut gol pozisyonu kimliği taşıyordu ama sonuç getirmedi.
İkinci yarının hemen başında ev sahibi takım Erdoğan’la şansını denedi, bu kez topu çıkaran isim İrfan Can Eğribayat’tı… Oyunun bu kısmının öne çıkan notu 61’de Arda Güler’le birlikte sahne alan Michy Batshuayi’nin sakatlığını atlatıp yaklaşık bir buçuk ay sonra sahalara dönmesiydi. Koca yarı sıkıcı bir oyun düzeni içinde geçti, 92’de Yatabare’nin cılız kafası ise belki Sivasspor seyircisinde küçük bir heyecan yaratmıştır ama genel toplama çok da katkısı olmayan bir pozisyondu.
Velhasıl iki maçlı eliminasyon sisteminin gereksizliğini adeta haykıran bir mücadeleydi dünkü randevu. Ya da koca bir yorgunluk faslı… Oynanmamış kabul edelim! Kadıköy’deki rövanş finalisti belirleyecek ve bir yanıyla ‘son kupa şampiyonu’ unvanına sahip Sivasspor’un iki sezon üst üste finalde oynayıp oynamayacağına da ‘resmiyet’ kazandıracak… Ama lig mücadelesinde 10 kişiyle 3-1 galip gelen Fenerbahçe’nin evindeki karşılaşmadan zaferle ayrılma olasılığı elbette daha yüksek. Neyse, futbol sürprizlere açık bir oyun; bekleyip görelim…