Ve Nobel Fizik Ödülü’nü yapay zekanın babası Geoffrey Hinton ve John Hopfield aldı!
Bilim ve teknoloji dünyası, her gün birbirinden ilginç onlarca buluş ve yenilikçi haberle karşımıza çıkıyor. Bu köşede bilim, uzay ve teknoloji alanında son bir haftada yaşanan gelişmelerle ufak bir yolculuğa çıkacağız.
Bu hafta sizi emektar Hubble’ımızın gözlemleriyle karşılıyoruz. Daha sonra böceklerin dünyasına giriyor, insanlara geri dönerek tıp alanındaki yeni bir gelişmeye hızlıca göz atarak Google’ın pek de uymadığı iklim krizi sözünü ele alıyoruz. Son olarak yapay zeka dünyasına dönerek bu hafta Google’dan ayrılan Geoffrey Hinton’ın çarpıcı açıklamalarına göz atıyoruz. Haftayı minik bir kitap önerisiyle kapatıyoruz.
Emektar Hubble uzak yakın demeden ışıkları takip ettiği gibi gölgeleri de takip edebiliyor. Aşağı yukarı 10 milyon yaşında olan TW Hydrae yıldızının sisteminde oluşan gezegenler, oluştukları protoplaneter diskteki malzemeyi hareket ettiriyor. Bu halkalar çok daha büyük olan dış diskle uyumsuz hale geliyor, gezegenler hareket ettikçe halkalar da hareket ediyor ve gölgeler oluşturuyor. Böyle bir gölge ilk olarak 2017’de tespit edildi. Şimdi yeni bir gölge daha görüntülendi. Araştırmacılar bu görüntü karşısında önce bir şaşırıp kalmışlar, hatta bir şeylerin ters gittiğini düşünmüşler. Ekibin bu görüntüye getirdikleri en mantıklı açıklama, gölge oluşturan iki uyumsuz disk olduğu. Bu iki disk ilk gözlemde birbirlerine çok yakın oldukları için gözden kaçtılar. Zamanla ayrılarak iki gölgeye bölündüler. Araştırmacılar böyle bir şeyle daha önce hiç karşılaşmadıklarını, yeni bulguların sistemi başlangıçta düşündüklerinden çok daha karmaşık hale getirdiğini söylüyorlar. JWST’nin bu konuda daha detaylı bilgi vereceği düşünülüyor.
Okyanuslar hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında buzdağının görünen tarafı gibi kalıyor. Şimdiye kadar 24 bin 600’den fazla deniz dağının haritası çıkarıldı. Ancak bu bile bildiklerimizin yetersiz olduğunu değiştirmiyor. Bu deniz dağlarını aramak için en yaygın yöntemlerden biri sonarla deniz tabanını taramak. Lakin bu da çok maliyetli, zaman alan ve gemi gerektiren bir süreç. Araştırmacılar da bu noktada küresel uydu gözlemlerine başvurdu. Dünya ve Uzay Bilimleri dergisinin nisan sayısında, daha önce bilinmeyen 19 bin 325 deniz dağının keşfedildiği bildirildi. Yeni keşfedilen deniz dağlarının birçoğu küçük, hatta araştırmacılar bu dağların uydular tarafından tespit edilemeyecek kadar küçük olduğu görüşünde. Ancak Avrupa Uzay Ajansı’nın CryoSat-2 uydusu ile Hindistan ve Fransa uzay ajanslarının SARAL uydusu onları şaşırtan bir sonuç verdi. Bu yeni keşif sayesinde okyanusun uzun süredir haritalanmamış havzalarındaki levha tektoniği, volkanizma ve okyanus akıntıları ile ilgili bilgilerimizi artabilir.
Biz insanlar uzun zamandır böceklerin yapay ışığa neden bu kadar ilgi duyduklarını bildiğimizi sanıyorduk. Ancak bildiğimizi sandığımız şey o kadar da geçerli olmayabilir. Imperial College London ve Florida International Universty’de yapılan yeni bir araştırma, yapay ışığın böceklerin aklını karıştırıyor olabileceğini öne sürüyor. Bilim insanlarının daha önce de öngördüğü üzere aslında böcekler doğrudan ışığa doğru uçmuyor. Kelebek, yusufçuk ve güveleri filme almak için laboratuvarda yüksek çözünürlüklü hareket yakalama ve stereo-videografi olarak tanımlanan yöntemi kullanan araştırmacılar, böceklerin yapay ışığa doğru kafa üstü uçmak yerine popo üstü gittiklerini ortaya koydu. Araştırmacılar bunun böcekleri dış mekan lambalarına çarptıklarında şahit olduğumuz tekrar tekrar aynı hareketi yapmaya yol açan bir döngü içine sokabileceğini tespit etti.
‘Açken gözüm hiçbir şey görmüyor’ lafı örümceklere cuk diye oturuyor. Çünkü bu hayvanlar olur da çok uzun bir süre beslenemezlerse görme yetilerinin önemli bir kısmını kaybetmeye başlıyor. Araştırmacılar bu çalışmada avını tespit etmek için gözlerindeki ışığa duyarlı fotoreseptörlere güvenen Phidippus audax örümceğini inceledi ve bu türün yeterli beslenmediğinde fotoreseptörlerinin kaybolduğunu gördüler. Ne kadar besin alındığına bağlı olarak görme kaybının şiddeti de değişiyor.
Fizikçiler bir makineye birkaç kuantum numarası öğreterek hidrojenin katı formdaki yeni bir halini ortaya çıkardı. Hidrojenin katı hale gelebilmesi için çok düşük sıcaklıklar ve çok yüksek basınç gerekiyor. Uluslararası bir araştırma ekibinin bu konuda yürüttüğü çalışmada yapay zeka algoritmasının etkisi yadırganamaz. Araştırmacılar Kuantum Monte Carlo (QMC) tekniğinin geliştirilmiş bir versiyonunu kullandı. Bu teknikte esasen gerçek bir deneyde incelenmesi oldukça zor olan büyük atom gruplarının toplu olarak nasıl davrandığını hesaplamak için rastgele örnekleme ve olasılık matematiği kullanıldı. Böylelikle binlerce atomun hareketleri modellenmiş oldu. Sonucun ne olduğuna dair aslında somut, güzel bir benzetme var: Şekil olarak portakal kümesi gibi istiflenmiş kürelerden yumurtaya daha çok benzeyen bir dönüşüm.
Beyin tümörlerinin tedavisi bilhassa zorlu bir süreç. Bunun bir nedeni de kemoterapi ilaçlarının çoğunun, dolaşım sisteminden beyne neyin geçebileceğini kontrol eden kan-beyin bariyeri tarafından engellenmesi. Northwestern Medicine’den araştırmacılar bu sorunu aşmak için beyne Fransız biyoteknoloji şirketi Carthera tarafından geliştirilen ultrason cihazı yerleştirerek kan-beyin bariyerini geçici olarak açtı ve kemoterapi ilaçlarının damaryolu enjeksiyonuyla beyne iletilmesini sağladı. Carthera’yı özel olarak belirtmemizin sebebi ise bu şirketin ultrason cihazlarının aslında tam da bu soruna yönelik tasarlanmış olması. Hastalar uyanıkken gerçekleştirilen 4 dakikalık prosedür, toplam altı seans olmak üzere dört aylık bir süre boyunca birkaç haftada bir tekrarlandı. Lancet Oncology dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçları, bu prosedürle beyindeki kemoterapi ilaçlarının yoğunluğunda yaklaşık dört ila altı kat artış yaşandığını gösterdi. Bu da ilaçların beyne ulaşmasında başarı yakalandığını gösteriyor.
Bulutlar bile antibiyotiğe dirençli bakterilere karşı güvenli değil. Science of The Total Environment dergisinde yayımlanan bir çalışmada Kanadalı ve Fransız araştırmacılardan oluşan bir ekip, inceledikleri bulut örneklerinde antibiyotiğe dirençli bakteri genleri keşfetti. Bu bulut örnekleri Fransa’nın orta kesiminde uykudaki Puy de Dome volkanının zirvesinde bulunan bir hava araştırma istasyonundan Eylül 2019 ile Ekim 2021 tarihleri arasında alındı. Örnekler analiz edildiğindeyse ilginç bir sonuçla karşılaşıldı. Buna göre bir mililitre bulut suyunda ortalama 8 bin bakteri tespit edildi. Bu bakteriler arasında antibiyotiğe dirençli genlerin 29 alt türüyle karşılaşıldı. Bu da bakterilerin antibiyotiğe karşı bağışıklık geliştirmeden önce bir şekilde antibiyotiklere maruz kaldıkları anlamına geliyor. Atmosferde antibiyotik direncine sahip bakteriler olmasının sağlığımıza etkileri çalışmada belirtilmemiş olsa da bu patojenlerin sadece yüzde 5 ila yüzde 50’sinin bulutlarda yaşıyor olduğu tahmin ediliyor. Buldukları bakterilerin çoğunun çevresel olduğunu söyleyen araştırmacılara göre atmosfer, bakteriler için çok stresli bir ortam. O yüzden yağmurda yürümekten korkmanıza gerek yok.
Google, iklim krizinin var olduğunu inkar eden içeriklere reklam yerleştirmeyeceğine dair 2021’de bir söz verdi. Böylece yalan yanlış iddialarda bulunanlar YouTube dahil olmak üzere hiçbir platformda para kazanamayacaktı. Ancak çevre örgütleri ile Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’nden oluşan bir koalisyona göre Google sözünde durmadı. Bu kuruluşlardan araştırmacıların salı günü yayımlanan raporuna göre YouTube’da birçok kanal, iklim krizini inkar eden videolardan kâr elde etmeye devam ediyor. Toplamda en az 18 milyon kez görüntülenen 100 videonun Google’ın politikasını ihlal ettiği tespit edildi. Tabii bunun buzdağının görünen tarafı olduğunu söylemekte fayda var. Zira YouTube’a her gün binlerce video yükleniyor ve araştırmacıların kısıtlı veri erişimiyle tüm bu örneklere ulaşması pek de mümkün değil. Ancak ne YouTube’un ne de Google’ın böyle bir bahanesi var. YouTube ABD’deki 2020 başkanlık seçimlerinin çalındığı iddialarını ve aşılarla ilgili yanlış bilgileri pekâlâ bastırmayı bildi. İklim krizi karşıtı söylemler içeren videolar şikayet edildiğinde reklamların kaldırıldığı bildirilse de şu anda görünen manzara YouTube’un bu konuyu o kadar da önemsemediği yönünde. Tabii işin bir de ifade özgürlüğü boyutu var ama biz bugün tartışmayı burada bırakacağız.
Dünyanın ilk robot avukatlık girişimi olan DoNotPay’in CEO’su Joshua Browder, sitesine yakışır bir şekilde tasarruf etmek amacıyla tüm finansal işlerini OpenAI şirketinin geliştirdiği GPT-4’e emanet etti. Kararını sosyal medya hesabından açıklayan Browder, sohbet robotunun banka hesabına, mali tablolarına, kredi raporuna ve e-postalarına erişmesine izin verdiğini söyledi. Browder’a göre yapay zeka, zaman kaybı olan işleri otomatiğe bağlayarak kendisine 217,85 dolar tasarruf ettirmiş bile. Nasıl tasarruf ettiğine gelecek olursak robot, Browder’a ayda 80,86 dolara mal olan spor salonu aboneliği de dahil olmak üzere bir dizi ‘gereksiz aboneliği’ iptal ederek işe başladı. Ardından Browder’ın bir uçuş sırasında pek de iyi olmayan WiFi hizmetinden para iadesi istemesi için ‘ikna edici’ bir mektup hazırlayarak yaratıcılığını konuşturdu. Ancak her şeyin böyle toz pembe ilerleyip ilerlemeyeceğini zaman gösterecek. Yine de hele hele bir girişimin sahibi olarak muhtemelen sıradan bir insandan daha fazla kaybedecek şeyi olan bir şahsın yapay zekaya gözü kapalı güvenerek önemli kişisel verilerini gönüllüce paylaşmasının oldukça gözüpek bir hareket olduğunu söyleyebiliriz.
‘Yapay zekanın babası’ Geoffrey Hinton, yıllarını verdiği teknolojinin insan ırkını tehlikeye sokacak bir yola girdiği kanaatine vararak Google’daki işinden ayrıldı. Dr. Hinton’ın yapay zeka yolculuğunu ve endişelerini şurada paylaşmıştık. Şirketlerin gözünü kararttığı yapay zeka yarışını daha rahat eleştirebilmek için işinden ayrılan Hinton, söz konusu teknolojinin tehlikelerine karşı kendisinden yardım isteyen muktedirlere pek de istedikleri türden bir cevap vermedi. ABD hükümetinin ulusal güvenlik konusunda duyduğu endişelere katılmadığını söyleyen Hinton, “Savunma Bakanlığı’nın bu tür tehlikeler için güvenli tek adresin, nükleer silahları kullanabilecek tek grubun kendisi olduğunu düşündüğünden eminim” dedi ve şöyle ekledi: “Ben bir sosyalistim. Medyanın ve bilişim araçlarının özel mülkiyetine karşıyım. Google’ın yaptıklarını kapitalist sistem bağlamında ele alırsanız kendisinden beklenebilecek en sorumlu davranışı sergilediğini söyleyebilirsiniz. Ancak bu bile insanlığın çıkarını öncelediği anlamına gelmiyor, yasal olarak hissedarlarının çıkarlarını öncelemekle yükümlü.” Birçok kuruluştan bizi bekleyen tehlikelerle ilgili konuşma teklifi alan Hinton, somut bir çözüm sunamayacağını, “Ben politikacı değilim. Sadece birdenbire gerçekten kötü bir şeyin yaşanabileceğine dair tehlikeyi fark etmiş biriyim. Keşke şöyle ‘Karbon yakmayı bırakın, her şey yoluna girer’ gibisinden bir çözüm sunabilseydim. Ama bunun çözümü o kadar basit değil” sözleriyle ifade etti.
Biz her hafta burada elimizden geldiğince anlaşılır bir şekilde bilim haberlerini sizlere sunmaya çalışıyoruz. Ne kadar başarılı olduğumuz sizin takdirinize kalmış. Bugün bilim haberlerine ek olarak naçizane bir kitap önerisi de yapacağız. İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü’nde öğretim görevlisi Dr. Ömer Kamacı’nın Alfa Yayınları’ndan yeni çıkan Bilimin Ucunda kitabı, bizi bilimin her dalına, mizahın da yoğun olduğu bir yolculuğa çıkarıyor. Bilimle ilgili ciddi konularda o kadar da ciddi olmayan bir dille yazılmış yazılar okumak istiyorsanız kitaba buradan ulaşarak sipariş verebilirsiniz.
Biz önümüzdeki hafta yine burada yeni bilim haberleriyle karşınızda olacağız. O zamana kadar öneri ve eleştirilerinizi [email protected]’e beklerim.