Mark Ruffalo İsrail’i eleştirdi: Toplama kampı gibi
'Zodiac'tan; 'Yenilmezler'e uzanan kariyer yolculuğuyla Hollywood'un her daim sempatik ismi olarak anılan Mark Ruffalo'nun hayat hikayesine uzanacağız biraz. Esas kahramanın başının beladan kurtulmadığı filmler vardır ya öyle bir hayatı var Ruffalo'nun da. Ondan da öğreneceklerimiz var gibi.
Filmlerde esas karakterin başına hep kötü şeyler gelir. Hayatı zordur, beş parasızdır, sevdiklerini kaybeder, çaresizdir… Tüm bunlara rağmen filmin sonunun mutlu biteceğine neredeyse eminsinizdir. Ancak izlemek yine de can sıkar. Hadi, bir kere de bizimki kazansın istersiniz. Kahramanın başına gelen her şey canınızı sıkar, mutlu son ne zaman gelecek diye sabırsızlanırsınız.
Ancak böyle durumlarda aslında şanslı olduğunuzu fark etmeyebilirsiniz. Zira filmlerin sonu mutlu bitebilir ancak kurgusal olmayan dünyalarda bize kimse bunun sözünü vermez. Bilakis, sonu kötü biten ya da yarım kalan hayatları bilerek geçer günlerimiz. Enerjisi yüksek bir pazar gününe, böyle bir giriş yapmak istemezdik ama hayat, her zaman dikensiz gül bahçeleri vaat etmiyor. Dışardan bizi görenler bahçemize, güllerimizin renklerine ve sahip olduklarımıza imrenerek baksa bile…
‘Zodiac’tan; ‘Yenilmezler’e uzanan kariyer yolculuğuyla Hollywood’un her daim sempatik ismi olarak anılan Mark Ruffalo’nun hayat hikayesine uzanacağız biraz. Hayatını okudukça, “keşke ileri sarabilsek” dedirten kahramanımız Ruffalo’yu ilk kez 2004’te ‘Keşke 30 Olsam’ adlı romantik komedi filmiyle tanıdık. Ancak kariyerine komedi, romantizm, gerilim, drama ve aksiyon dahil birçok türde film sığdırdı. Elbet, oradan da çıkaracak bir ders ya da bir kıssadan hisse buluruz. Ya da sadece filmin sonunu beklemek zorunda kalırız. Bakalım…
Klişe bir başlangıç… Henüz okul çağlarında başlayan bir çekingenlik ve dışlanmış bir karakter. Ruffalo oyuncu olma isteğini dahi dile getirememiş mesela, çekinmiş. Ancak işler bununla da sınırlı kalmamış. Ruffalo, çocukluğundan beri depresyonla mücadele etmiş. “Köprüden atlamaya hazır olduğu” bir dönemde, çoğu zaman sigara içmek, sörf yapmak ve amaçsızca dolaşmakla vakit geçirdiğini anlattığı demeçler var.
İnşaat işçisi bir baba ve kuaför bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ruffalo, çocukluk yıllarını hatırladığında ailesinin yaşadığı maddi zorlukları, büyüdüğü getto mahalleri de anımsıyor. Oyuncu, Parade dergisine verdiği bir röportajda, “Çok mutsuzdum. Bu sıradan bir şey gibi görünebilir ama insanların kırılganlığına, şeylerin doğasındaki acıya her zaman farkındaydım. Nasıl yaşayacağımı, nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Hiçbir yere ait olmadığımı hissettim” dedi. Hayatının ilerleyen dönemlerinde, Ruffalo’nun çocukluk yabancılaşmasına katkıda bulunan faktörler arasında teşhis edilmemiş ADHD ve disleksi olduğunu ortaya çıktı. Yıllar sonra 2017’de ise kendi deneyimlerini aktarmak için Çocuk Zihin Enstitüsü ile bir araya geldi.
Konservatuar yıllarında “şu hayatta konuşabildiğim tek kişiydi” dediği en iyi arkadaşı Michael’in ölümü ise onu yıkıyor. Ancak sürpriz bir şekilde içini kaplayan o karanlık kuyuların bir ucundan da ışığı görüyor: “O gittiğinde, ölümün bir kaçış olmadığını, intiharın bir cevap olmadığını fark ettim.” En yakın arkadaşını kaybeden Ruffalo, tam da bu sırada tünelin ucundaki ışığı oyunculukta buluyor.
Sonrasında oyunculukla iyileşiyor ve sonsuza kadar, en azından günümüze uzanan bir sonsuzluğa kadar, mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşıyor demek isterdik ancak maalesef Ruffalo cephesinden kötü haberler gelmeye devam ediyor. Takvimler 2001 yılını gösterirken Ruffalo, beyin tümörü olduğuna dair bir rüya görüyor. Ve maalesef bu rüyası- aslında kabusu- gerçek oluyor. O sıralar oğlunu yeni kucağına alan oyuncu, birkaç hafta sonra ameliyata giriyor. Ameliyat başarılı geçmesine rağmen, yan etkiler Ruffalo’nun sol kulağında işitme duyusunu kaybetmesine ve yüzünün bir tarafının tamamen felç olmasına neden oldu.
Ruaffalo, oyunculuk sayesinde o karanlık kuyunun ucundaki ışığı bulmuştu. O ışıkla, epey yol kat etmişti ancak belli ki karanlık da onun peşini bırakmak istemiyordu. Kariyerinin zirvelerine adım atan oyuncu, hastalığı nüksettiği sırada 2001 yapımı ‘Son Kale/ The Last Castle’ filmi üzerinde çalışıyordu. Ve ameliyat sonrasında ışığı kısmak, oyunculuğa ara vermek zorunda kalıyor.
Yasın evreleri hakkında söylenenleri bilirsiniz. Biri de inkardır. Ruffalo da tutunduğu tek dal olan oyunculuğu kaybettiği düşüncesini inkar etmiş. Sonradan New York Magazine’e verdiği demeçte, Signs filmi için rolüne devam edebilmek için yönetmen M. Night Shyamalan’ın kapısını çaldığını, yüzündeki felci canlandıracağı karaktere de uyarlayabilecekleri gibi birtakım öneriler verdiğini anlatmıştı. Shyamalan her şeye rağmen kabul edip rolü verir miydi bilinmez ancak bu kez de yeterince iyi olmadığı gerekçesiyle doktorları engel olmuş Ruffalo’ya.
Bu videoda Ruffalo, kızının sınıf arkadaşlarını Hulk’a dönüşerek yanlışlıkla korkutmasını anlatıyor.
Buradan sonra oyuncunun kilo aldığı, hareketlerinin kısıtlandığı ancak bir yandan da toparlamak için yüzüp yürüdüğü, disiplinli bir programla kendini formda tuttuğu bir dönem. Ayrıca felci hafifletmeye yardımcı olmak için akupunktur, bitkisel terapi, masaj ve reçeteli rejimle birlikte diğer alternatif ilaç formları da dahil olmak üzere çeşitli tedaviler almaya devam eder.
Kötü olaylar birbirini çeker mi dersiniz, yoksa senaristin esas görevi kahramanını daima yere sermektir aşamasında mısınız bilinmez. Ancak takvimler 2008’i gösterdiğinde Ruffalo için bir kere daha zor zamanlar başlıyor. Los Angeles Times’a göre, 8 Aralık 2008’de Mark’ın erkek kardeşi Scott, kendi evinde başından vurulduktan bir hafta sonra öldü. Başlangıçta Scott’ın bir Rus ruleti aksiliği nedeniyle ölmüş olabileceği görüldü, ancak sonunda dava bir cinayet olarak kabul edildi.
Ruffalo, erkek kardeşinin ölümünün ardından Hollywood’a ara vermeye karar verdi. Telegraph ile yaptığı röportajda Ruffalo, Scott’ın ölümünden önce Hollywood’a karşı artan hayal kırıklığı nedeniyle kenara çekilmeyi düşündüğünü belirtti. “Kardeşimin ölümü beni tekmeleyen son şeydi” diyor, ayrıca bu ölümün hayatının en büyük gizemi olduğunu söylüyordu.
Biraz erken ya da hadsiz bir çaba mı bilinmez ancak Ruffalo’nun karakteri hakkında ipuçları görebileceğimiz bir karar alıyor oyuncu. Kardeşinin ölümü için, “Bana hayatın kısa olduğunu ve ne istersen onu yapma şansın varken daha iyi olacağını hatırlattı” diyor. Yani bir karanlık kuyudan daha ışık bulmak üzere arkasına bakmadan kaçıyor. L.A.’deki dairesinden ayrıldı ve karısı ve üç çocuğuyla birlikte New York’un dışında tenha bir eve taşınıyor. Tüm bunlar diğer ışığını kapattığını düşündürtmesin size. Ruffalo ilk yönetmenlik denemesini de bu dönemde ‘Sympathy for Delicious’ ile yapıyor. Filmin konusu ise oldukça manidar: Tekerlekli sandalyesi ile Los Angeles sokaklarında yaşam mücadelesi süren DJ ‘Delicious’ Dean O’Dwyer, iyileşme inancı sayesinde bir mucizeye tanık olur, kendisinde başka insanları değiştirebilecek bir güç bulur. Kardeşinin öldüğü sırada ön yapım aşamasında olan film 2010’da gösterime girdi.
Hazırsanız bu kez trajikomik bir karanlık… Oyuncu terör suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı(Hayır, olaylar Türkiye’de gerçekleşmiyor). 2010 yılında Ruffalo, ‘ Gasland’ isimli bir belgeselin tanıtımına yardımcı olmuştu. Sık sık Amerika’nın petrol bağımlılığı hakkında konuşmalar yapınca film adına gösterdiği çabalar, Pennsylvania İç Güvenlik Bakanlığı’nın dikkatini çekti ve bu, oyuncuya ABD Terörist Danışma Listesi’nde bir yer kazandıran bir raporla sonuçlandı. Ruffalo verdiği demeçlerde söylentiyi komik bulduğunu, ancak bunun farklı yayın organlarının onun sözde terörist bağları hakkında hikayeler yayınlamasını engellemediğini söyledi. Ayrıca bu mesele yüzünden iş kaybettiğini de dile getiriyordu. Aslında, Ruffalo’ya göre, bazı kaynaklar hikayeyi aldı ve daha ilgi çekici bir hikaye yaratmak için Scott Ruffalo’nun faili meçhul cinayetiyle ilgili haberlerle eşleştirdi. Ülkesindeki medyayı olayın doğruluğunu araştırmaya bile tenezzül etmemekle suçluyordu.
Mark Ruffalo, Marvel sinematik evreninin Bruce Banner’ı yani namı değer Hulk’u olsa da aslında bundan çok daha fazlası. Karanlığın kendisini kovalamasına rağmen Ruffalo daima ışığın peşinde koşanlardan. 2022’de Ryan Reynolds’un başrolünde yer aldığı ‘The Adam Project’te izledik onu. Yine yakın zamanda ‘I Know This Much Is True’ adlı mini dizisindeki performansı, 78. Altın Küre Ödülleri adaylığında En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getirdi. 2022’de Disney+’ta yayınlanan She-Hulk’ta Tatiana Maslany ile birlikte rol aldı. Oyuncuyu ayrıca Anthony Doerr’un Pulitzer ödüllü çok satılan romanından uyarlanan, 2 Kasım’da Netflix’e gelecek ‘Göremediğimiz Tüm Işıklar/All The Light We Cannot See’ filminde göreceğiz.
Bu hayat hikayesini bir sonuca bağlamak lazım, biliyoruz. Tünelin ucundaki ışığı bulma çabası ve her şeyin çok güzel olacağına dair inanca saygı duruşunda bulunduk desek?