Kur korumalı mevduat olmasa Erdoğan kazanabilir miydi?
Ödemeler dengesi krizi uyarısında bulunan ABD merkezli düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi, Türkiye'nin bu yaz kullanılabilir döviz rezevlerinin tükenebileceğini belirtti. Konsey, IMF'ye gitmenin döviz likidite krizini çözebileceğine dikkat çekti.
Ödemeler dengesi krizi yaşanabileceğine dair endişelere ABD’li düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR) de katıldı. Kuruluşun blog sitesinde yayınlanan yazıyı kaleme alan eski bir hazine yetkilisi olan Brad W. Setser, ‘Türkiye’nin Artan Bilanço Riskleri’ başlıklı yazısında Türkiye ekonomisindeki riskleri değerlendirdi. Setser, Türkiye’nin resmi kamu borcunun çok fazla olmadığını ancak Merkez Bankası’nın büyük bir döviz yükümlülüğü bulunduğunu belirterek finansmandaki sorunlara bağlı olarak bunun bir ödemeler dengesi krizine yol açabileceğini belirtti.
Yazıda “Türkiye’nin mali durumu seçimlerden önce ekonomiyi canlandırma ve TL’de büyük düşüşten kaçınma çabaları nedeniyle kırılma noktasına geldi. Seçim sonrası ortodoksiye dönüş, son üç ayda harcanan rezervleri sihirli bir şekilde yeniden üretemez” ifadeleri yer aldı. Makalede öne çıkan noktalar şöyle oldu:
-Türkiye’nin kullanılabilir döviz rezervlerini gerçekten tüketmenin eşiğinde ve ülke temerrüde düşmekle politika değişikliği yoluyla IMF programının acı reçetesini uygulamak arasında bir seçim yapmakla karşı karşıya.
-Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sorun klasik bir ödeme krizinden farklı. Türkiye’nin çok büyük bir resmi kamu borcu yok. Ancak Merkez Bankası, bankalardan ve diğer hükümetlerden büyük miktarda döviz borçlandı. Sonra aldığı dövizi lirayı savunmak için harcadı. Bunun sonucu bazı yönlerden standart bir finansal krizden daha kötü olabilir.
-Ayrıca Türkiye’nin kamu maliyesi de göründüğü kadar iyi değil. Çünkü bankalar seçim öncesi kur korumalı mevduata bel bağladı ve bunun hükümete maliyeti 125 milyar dolar oldu.
-Türkiye’nin finansal kriz riski, dış finansman ihtiyacıyla başlıyor. Artan kredi miktarı ithalatı artırdı ve Türkiye’nin nispeten güçlü ihracat performansını bastırdı. 2021’de 20 milyar doların oldukça altına düşen cari açık, 2023’te 60 milyar dolara yaklaşma yolunda. Ticaret verilerinde açığın kendi kendine kapanacağına dair bir işaret yok. İthalat büyümesi hâlâ ihracat büyümesini geride bırakıyor.
-Tanımı gereği dış açık, yurt dışından borç alma kabiliyetini veya açığı kapatmak için mevcut varlıklarınızı satmaya istekli olmayı gerektirir. Bu da Türkiye’nin ikinci sorunu: Ülke dış finansmanı çekemiyor.
-Yabancı yatırımcılar, faizler yapay olarak düşük tutulurken değer kaybı riski taşıyan lira varlıklarını tutmak istemiyor. Sonuç olarak Türkiye bir dizi zayıf gelişmekte olan piyasanın son zamanlarda karşı karşıya kaldığı klasik bir sorunla karşılaştı: Mevcut piyasa finansmanını aşan bir dış açık…
-Bu da bizi doğrudan Türkiye’nin ikinci sorununa getiriyor. Rezervler tükeniyor. 2023 dış açığı, 2022 açığından farklı olarak, büyük ölçüde Türkiye’nin rezervlerinin satılmasıyla finanse edildi.
-Türkiye’nin şu anda 50 milyar doların biraz altında döviz rezervine ve 50 milyar dolarlık altına sahip olduğunu biliniyor. Ancak Türkiye’nin döviz cinsinden 48 milyar dolarının tamamı gerçekten kullanılabilir durumda değil. Bu rezervin 19 milyar dolara yakını Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile takas anlaşmalarından geliyor. Türkiye’nin fiili döviz rezervleri bu nedenle şu anda 30 milyar dolara yakın.
-Bu, yılın başlarında para birimini sabit tutmak için piyasaya ayda 5 milyar doların üzerinde satış yapan ve 60 milyar dolarlık cari açık veren bir ekonomi için çok fazla bir rezerv değil.
-Önümüzdeki birkaç haftadaki rezerv satışlarının hızına ve Körfez ülkelerinden gelen son finansman akışının boyutuna bağlı olarak, Türkiye bu yaz kullanılabilir rezervlerini tüketebilir.
-Erdoğan, hiç şüphesiz Türkiye’nin finansman açığını kapatmak için komşularıyla yeni anlaşmalar planlıyor. Erdoğan neredeyse herkesten fon almayı başardı. Birbirinden hoşlanmayan ülkeler bile Türkiye’nin rakiplerine kaymaması için Erdoğan’a para verdi. Örneğin Katarlılar ve Suudiler arasında çok yakın bir ilişki yok. Ancak her ikisi de Erdoğan’a fon sağladı.
-Ancak bir noktada, Erdoğan’ın alışılmışın dışında politika bileşimine borç vermenin finansal riskleri, Erdoğan’ı finanse etmemenin jeostratejik maliyetlerine ağır basmak zorunda.
-Türkiye’nin jeopolitik finansmanının büyük kısmını alan Merkez Bankası’nın şu anda yaklaşık 50 milyar dolarlık dış borcu var. Merkez Bankası’nın dış borcu aslında iç borcundan çok daha küçük. Merkez Bankası’nın yurt içinden ödünç aldığı toplam döviz miktarı yaklaşık 130 milyar dolar. Merkez Bankası’nın toplam dolar ve euro yükümlülükleri ise yaklaşık 150 milyar dolar.
-Türkiye’nin düşük kamu borcu seviyeleri, likit döviz rezervlerindeki eksikliğini telafi etmeyecektir. Ama Erdoğan’ın IMF’ye gitme ihtiyacını kabul etmesi, Türkiye’nin döviz likidite sorunlarıyla başa çıkmasına yardımcı olacaktır.