Bahçe Galata’nın dumanı üstünde oyunu ‘Terörizm’de bildiğimiz manada ‘terör’ yok. Rusya çıkışlı bu ironik, çağdaş metin bizi ‘pespembe bir histeri’ içindeki insanlık halleriyle karşı karşıya bırakıyor.
Şüpheci, huzursuz, güvensiz, fazla özgüvenli, doyumsuz, depresif, sahtekâr, tedirgin, takıntılı, kendisi gibi olmayana baştan karşı, etrafındakilere zarar verecek kadar hırslı… ‘Terörizm’de boy gösteren oyun kişilerini ertesi gün düşündüğümde aklıma ilk gelen sıfatlar bunlar. Adı ‘Terörizm’ ve ilk sahnede bir terör eylemi şüphesi söz konusu ama aslında bugünün insanının kendi içindeki terörden başka bir şey değil, oyunun kast ettiği…
Bahçe Galata’nın yeni oyunu, Rusya’nın çağdaş tiyatro yazınında etkili isimlerinden olan Presnyakov Kardeşler (Oleg ve Vladimir) imzalı. Türkçe çeviri Natalia Nilüfer Denissova’ya, reji topluluğun kurucularından, yönetmen Saim Güveloğlu’na ait. Tülin Özen, Tansu Biçer ve Güveloğlu’nun üç sene önce Galata’da bir apartman dairesinde kurduğu küçük sahnenin bu yeni oyunu, 15 Kasım Çarşamba akşamı, 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Caddebostan Kültür Merkezi sahnesinde prömiyer yaptı.
Topluluk ‘Terörizm’ ile küçük sahnelerinin sınırlarını (fiziksel olarak) aşmış durumda. Bilgesu Akın, Defne Koldaş, Derya Şahan, Fatih Sevdi, Semih Ali Aksoy, Tansu Biçer, Tolga Güneş, Tülin Özen, Zeynep Çötellioğlu’ndan oluşan kalabalık diyebileceğimiz bir kadroya sahip oyun, farklı sahneleri dolaşacak.
Uzun senelerdir beraber çalışan çekirdek ekibin (Özen, Biçer ve Güveloğlu) güçlerini, Rusya’dan gelmiş çağdaş bir metinde birleştirdiğini duymak beni festival programı açıklandığı anda meraklandırmıştı zaten. Önceki akşam çok sayıda ve farklı boyutlarda beyaz karton kutuyla kurulmuş bir sahne dekorunun içine; pembenin çeşit çeşit tonunu giymiş/takmış/eline tutuşturmuş halde konumlanmış oyuncular vardı karşımızda.
Oyunun adına ve sürekli bir ‘histeri’ halinde yaşayan günümüz insanının karanlık ruh haline tam bir tezattı; kostüm ve sahne tasarımını yapan Hilal Polat’ın renk ve ton tercihleri. Aynı şekilde Utku Kara’nın ışık tasarımı da beyaz kutuları yer yer pembenin tonlarıyla boyayarak bize ne tür bir ‘karanlık komedi’ içinde yaşayıp gittiğimizi anımsatır haldeydi. (Belki sahneyi saran tüm o pembeler bizatihi ‘histerinin’ rengiydi?)
Bomba ihbarı sebebiyle asker gözetimi altında havaalanında beklemek zorunda kalan bir grup yolcu arasındaki diyalogla açılıyor oyun. Bomba ihbarı için paniklemeyi bırakın; işleri aksadığı için öfkelenen ya da bu tür şeylere çoktan alışmış olmanın verdiği bir kayıtsızlık içinde bekleyen insanlar, bunlar. Kimisi Instagram yayınına heyecanla devam ediyor, bir diğeri meditasyon pozu alıp tütsüler altında ‘güvenli alan’ oluşturmaya çalışıyor… Pembe bavuluyla sinirli sinirli dolaşırken herkese “Bombanın sebebi nedir, biliyor musunuz?” diye soran ‘mantık peşindeki’ iş adamı ise, sonradan fark edeceğiz ki hikâyenin kesişim noktası…
Şehirde aynı gün içinde birbirine bir şekilde değen beş ayrı sahne/olay izleyeceğiz toplamda. Havaalanı sahnesinin ardından; kendini bir şirket gibi yaratmış olan medyatik (kusurları olan mükemmel bir insan!) evli bir kadının sevgilisiyle birlikte olduğu evine, çalışanlarına psikolog ve dinlenme odası tahsis edilmiş bir ‘modern ofise’, iki yaşlı kadının spor yaptığı bir parka ve şehrin güvenliğinden sorumlu bir grup askerin yanına uğrayacağız.
Her bir sahnede başka türlü bir şiddet hali çıkacak karşımıza. Bir yandan da tüm bu çığırından çıkmışlık hali içinde yeni moda usullerle bedenini ve zihnini ‘iyi etmeye’ çalışan (pozitif enerjiler, olumlamalar, meditasyonlar, nefes terapileri, su içmeyi bile deneyim olarak yaşamalar vs…) insanlar göreceğiz. Presnyakovlar metni 2000 senesinde yazmış; izlediğimiz, belli ki ekip tarafından güncellenmiş hali. Sosyal medyanın hayatımızı neredeyse tamamen ele geçirmesini ve uygulamalara gelen her yeni güncellemeyle daha fazla köpüren görülme/beğenilme arzumuzu, oyunun merkezine yerleştirmiş yönetmen. Sahnenin gerisine dizilen kutulara oyunun tüm parçalarından anlık görüntü (selfie’ler, video’lar vs.) yansıtarak bunu iyice belirginleştirmiş.
Kutuları çalışma masasından uçak koltuğuna, yataktan parktaki banka her amaçla kullanıyor oyun. Dokuz oyuncunun farklı oyun kişilerine büründüğü akışın beni kişisel olarak en yükselten kısmı ise Tülin Özen ile Defne Koldaş’ın seyirciyi kırıp geçirdiği park bölümü oldu.
İzlediğim prömiyerdi; ritmi bir parça düşük buldum. Çok dinamik, tıkır tıkır akması gereken diyalogların arasında handiyse durma anları yaşanıyordu… Neyse ki oyunun ortasına yerleşen park bölümüyle birden yükselişe geçti akış. Bu kısımda metne eklenen ve iki yaşlı kadın arasındaki muhabbeti çok komik bir şekilde tamamlayan yerel deyişler, zekice ve gerçekten çok sürükleyiciydi. Sahne iyice yükseldiği anda ikilinin patlattığı, şu meşhur Seda Sayan ‘atarı’na yapılan gönderme de cabası…
Oyunun totalde çok açık ve çağdaş bir söylemi var. Eklenen zekice yerel ifadeler, getirilen güncellemeler, hem serinkanlı hem de ironik kostüm tasarımı ve her biri tek tek başarılı oyunculuklarla (Tansu Biçer, Tülin Özen, Defne Koldaş ve Semih Ali Aksoy’un performanslarının altını ayrıca çizmek gerek) birlikte ‘Terörizm’ sezonun iyi oyunlarından biri olacak. Şimdilik tek ihtiyacı olan iyice demlenmek. Metin ve hikaye akışı yapısı gereği durmayan bir dinamizm istiyor, oyuncuların tek tek sundukları iddialı oyunun, karşılıklı ve kalabalık sahnelerde de aynı dozda gerçekleşmesi lazım. Sonrası pembeler içinde iyi bir karanlık komedi…
Terörizm
Bahçe Galata
Yazan: Presnyakov Kardeşler
Yöneten: Saim Güveloğlu
Oyuncular: Bilgesu Akın, Defne Koldaş, Derya Şahan, Fatih Sevdi, Semih Ali Aksoy, Tansu Biçer, Tolga Güneş, Tülin Özen, Zeynep Çötellioğlu
Süre: 80 dakika
Ne zaman, nerede: 20 Aralık Çarşamba, 20.30’da Alan Kadıköy’de.
Bilet fiyatları: 220 (öğrenci) ve 345 TL.
‘İyi bir hayat’ nedir? Varlık ve güvenlik içinde bir çekirdek aile kurmak mıdır mesela iyi, ideal hayat? Kadir Has Üniversitesi çıkışlı genç ekibin uzun süren zihinsel mesailerinin ürünü olan oyun, kendi deyişleriyle “kuşaklarına özgü bir duygusal yapılanmayı sahneye taşımaya” çalışıyor. Her şeye sahip olan, üst kuşaktan karakterleriyse milenyum kuşağının duygu dünyasına ayna yapıyor…
17 Kasım Cuma, 20.30’da TiyatrOPS’ta.
Mine Söğüt’ün ‘aklın kıyısında gezinen kadınları’ anlattığı ‘Deli Kadın Hikâyeleri’ adlı kitabı, Meryem Şahin kalemiyle sahneye taşındı. Özden Karakışla, tek kişilik oyunda; bir kadının, kitaptaki hikâyeleri sahneye taşımak için prova ederken, içselleştirdiği yalnızlığıyla yüz yüze gelmesinin acıklı parodisini sergiliyor. Karanlık bir komedi… 22 Kasım Çarşamba, 20.00’de Ankara Farabi Sahne’de.
Nilperi Şahinkaya’nın ABD’li yazar Lauren Gunderson imzalı tek kişilik oyunu, bizi sığınakta, kafasında soru işaretleriyle bir kadına götürüyor. Az sonra gerçekleşecek bir şeylerin gölgesinde yaşanan bir hesaplaşma hissi. ‘Hamlet’e de göndermelerle… Ahmet İlker Ergin’in yönetiminde, inişli çıkışlı bir hikâye. 17 Kasım Cuma, 20.30’da Alan Kadıköy’de.
Murat Gülsoy’un romanından uyarlanan oyun, yalnızlık meselesini bilimkurgu tadında anlatıyor. Romandaki ‘zihin aktarımı’ fikri sahneye, Nagihan Gürkan imzalı uyarlama ve yaratıcı bir rejiyle taşınıyor. Sahnedeyse Sabahattin Yakut, Ümit Erlim ve Ceren Boz tatmin edici, çok iyi oyunculuklar sunuyor. DasDas’ın en farkı ve iyi işlerinden biri. 18 Kasım Cumartesi, 21.00’de DasDas Sahne’de.
Üç yaş ve üzeri çocuğunuzla birlikte izleyebileceğiniz, çocuğunuzun zaten bildiği, sizinse nasıl bir şey olduğunu anımsayacağınız ‘hayal kurmak’ üzerine bir oyun… İçinden korsanlar, kahramanlar, hazineler, mağaralar, uçurtmalar, ejderhalar geçen; Hayalbaz Dede’nin ‘hayal arabasından’ çıkan basit malzemelerle kurulan bir anlatı. Çocuklar için sade ama eğlenceli, nitelikli bir sahne işi. 18 Kasım Cumartesi, 14.00’te Mall of İstanbul MOİ Sahne’de.