2023 Yolsuzluk Algı Endeksi yayınlandı: Etiyopya, Zambiya, Kolombiya’nın gerisindeyiz!
Euro 2004 elemelerinin ilk maçında kadrosunda 'abi bulunmayan Milli Takım, Ermenistan karşısında kötü oynadı ama kazanmayı başardı. 2024'te 'Almanya Tatlı Vatan’ diyebilmek için Hırvatistan karşısında bu futbol yetmez.
Birkaç hafta önce Süper Lig maçları esnasında tribünlerden yükselen ‘Hükümet istifa’ sloganlarıyla tartışma masasına gelen ‘Futbolda siyaset olmaz’ tezinin, pratikte pek de karşılığının olmadığı malum. 19. yüzyılın ikinci yarısında kökenleri kırsala dayanan kimi geleneksel oyunların, burjuva sınıfı mensubu kimi ‘sportmenler’ce kurallara dayanılarak yeniden düzenlemesiyle ortaya çıkan ‘futbol’, sonrasında işçi sınıfının öncelikle hafta sonu eğlencesi oldu. Lakin uzun tarihsel yolculuğunda birçok kimliği ve yüzü üzerine geçirdi, bugün artık gezegenin en sevilen sporu olarak daha çok hali vakti yerinde orta sınıfların hizmetinde ve ‘endüstriyel’ takısını almış koca sektör var karşımızda. Dolayısıyla bu sektör her yönüyle ‘sınıfsal’, her yönüyle ‘politik’ (ya da siyasal).
Lakin bir de işin tarihsel hesapların, eski ve derin husumetlerin biçimlendirdiği ‘siyasallığı’ var. Euro 2024 Grup Elemeleri D Grubu ilk maçında Erivan’da karşı karşıya gelen Ermenistan’la Türkiye arasında olduğu gibi. İki ulus arasında kökleri çok eskilere uzanan acılı sayfaların yarattığı öfke ve nefret belli… Öte yandan Ermenistan’ın yıllarca Sovyetler Birliği dahilinde bir topluluk üyesi olması ve futbolda Milli Takımlar düzeyinde organizasyonlara katılmaması nedeniyle uzun süre iki ülke temsilcileri yeşil saha üzerinde kozlarını paylaşamadılar. Hatırlanacağı gibi ilk randevu 2010 Dünya Kupası Elemeleri 5. Grup mücadelesi dolayısıyla olmuş, Kırmızı-Beyazlılar 6 Eylül 2008’de Erivan’da oynanan karşılaşmayı Tuncay Şanlı ve Semih Şentürk’ün golleriyle 2-0 kazanmıştı. Söz konusu maçı iki devletin o zamanki cumhurbaşkanları Serzh Sarkisyan ve Abdullah Gül, birlikte izlemişti. Keza bu müsabakanın rövanşında Türkiye bu kez Halil Altıntop ve Servet Çetin’in golleriyle yine 2-0 galip gelmişti. Bursa’da oynanan bu karşılaşmayı Gül ve Sarkisyan’ın yanı sıra o dönemki UEFA Başkanı Michel Platini ve UEFA Eşbaşkanı Şenes Erzik de izlemiş, devletin maç öncesi aldığı ‘centilmenlik önlemleri’yle birlikte bir tatsızlık çıkmadan 90 dakika tamamlanmıştı. Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve gelişmesi kapsamında birkaç gün önce imzalanan protokol de karşılaşmada gerilim olması mahal vermemiş, barışçıl bir ortama zemin hazırlamıştı. Öyle ki mücadeleyi izleyenler arasında 2007 yılında İstanbul’da katledilen gazeteci Hrant Dink’in kurucusu olduğu Agos gazetesinin çalışanları vardı ve tribünlerde Ermenice, Türkçe ve İngilizce “Hrant ‘ın ülkesine hoş geldiniz” yazılı bir pankart bile açılmıştı.
Dünkü maça gelince, doğrusu çok da politik iklimin yansımalarını pek görmedik. Seremonide İstiklal Marşı çalınırken ıslıklandı ki bu tüm milliyetçi reflekslere sahip erkek egemen tribünlerin bildik davranışıdır. Ülkemiz spor kültürü için çok da yabancı olmadığımız bir reflekstir ve çoğu kez karşımızdaki kim, tarihsel husumetimiz var mı, yok mu, bakmayız; rakip takım milli marşı çalınırken az veya çok sayıda taraftarın ıslık protestolarına tanık oluruz. Dün bu türden ayıbı yapma sırası Ermenistan tribünlerindeydi ve onlar da bizleri şaşırtmadı.
Buraya kadar olanlar ‘çıkan kısmın özeti’… Peki ya maç, peki ya işin futbol kısmı… Türkiye, son iki ‘Euro’ başlıklı turnuvalara ait olduğu gruplardan çıkarak turnuvada yer almış bir ekip. Lakin grup aşamasındaki başarısını asıl vitrin olan kısımda pek gösteremeyip son derece kötü performans ortaya koyarak üç maçlık serüvenlerin ardından evin yolunu tutan bir takım kimliğindeydi. Euro 2016’da Çek Cumhuriyet, İspanya ve Hırvatistan’ın yer aldığı grupta üçüncü oldu ve elendi, Euro 2020’de ise rakipler İtalya, İsviçre ve Galler’de, ‘üçtü sıfır’la bavullar yine erkenden toplandı. Euro 2024 serüveni ise Erivan deplasmanıyla start aldı. Grupta Ermenistan’ın yanı sıra Hırvatistan, Galler ve Letonya var. İlk iki sırayı alan takım, turnuvanın düzenleneceği Almanya’nın yolunu tutacak. Futbol elbette sürprizlere açık bir oyun ama görünen manzarada Hırvatistan ilk sıra için favori, ikinci sıra için Türkiye ve Galler’in çekişmesi bekleniyor. Bu denklemin çözümü için önümüzde uzun bir maç maratonu var ama önce Ermenistan sınavına bakalım.
Federasyon Yönetim Kurulu üyesi ve Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop’un bir tür tavsiyeleriyle başa getirilen Stefan Kuntz öncülüğündeki takım, bilindiği gibi kabuk değiştirme aşamasında… Çoğu Avrupa’nın üst liglerinde oynayan, Süper Lig’de de form itibariyle öne çıkan isimlerden oluşan bu takımın bence en önemli özelliği ‘Abisiz bir yapı’ya sahip olması. Malum, bizdeki yapılanmada ‘Abiler’ çok önemlidir ve çoğu kez oyun sistemleri bile onlar üzerine kurulur. “At topu abine, o da atsın golü, kazanalım” olarak kısaca özetlenebilecek bu futbol düzeni işlediğinde kimse hesap sormaz, ancak başarısızlık durumunda sistem az biraz didiklenir, kimi abiler yaş haddinden kenara çekilir, yerine yenileri gelir. Kuntz’un takımında belki az biraz Cenk Tosun bu profile yakın duruyor ama onun da klasik formatta bir ‘abi’ olduğunu söyleyemeyiz.
Peki genç ve ‘Evropa görmüş’ bu takım nasıldı, en büyük yıldızı Henrikh Mkhitaryan’ın ayrıldığını açıkladığı Ermenistan karşısında. Doğrusu Erivan’daki mücadelede hem kötü futbol vardı hem de pek umut vermeyen bir takım. Bir kere Ermenistan genel bir çizgiyle ifade edilmek gerekirse çizelgenin üçüncü sırasında yer alan bir yapıya sahip. Avrupa futbolun kadim ekiplerinin ilk sırada olduğu bu çizelgede bence Türkiye ikinci hatta yer alıyor. Öte yandan Ay-Yıldızlı ekibin bilindiği üzere oturmuş, sınırlarını bulmuş bir futbol ekolü yok. Her seferinde yeniden yapılanıp en başa dönen bir karakterimiz var. Ama Milli Takım’ı sanırım şöyle tanımlamak en doğrusu; kendisinden daha yüksek kalibreli takımların oyununu zaman zaman bozma kabiliyetine sahip ama kendisinden küçük futbol geleneğine ve kapasitesine sahip takımlar tarafından da bozulma riski yüksek bir profil…
Bu tablo içinde Ermenistan sert, Türkiye’nin oyun kurmasına fırsat vermeyecek, kurduğu takdirde de bozmaya çalışacak bir mantıkla sahaya çıkmıştı. Üstelik erken buldukları gol (bu golü de Serie A, Premier Lig ve Bundesliga’da forma giyen bir defansa attılar!) bu planlarındaki ısrarı ve sertleşme dozajını da arttırdı. Orkun Kökçü’nün kişisel becerisiyle gelen beraberlik sayısı, mücadele hırsının teknik karşısındaki zafiyetinin izleyeceği kanısını doğursa da sahada böyle bir yansıma göremedik. İkinci yarıda Kuntz’un sahaya sürdüğü iki isimden Salih Özcan orta sahayı toparlarken Kerem Aktürkoğlu da Türkiye adına galibiyet sayısına imza atıyordu.
Evet, Kırmızı-Beyazlılar kötü oyuna karşın galip geldi ama dünkü futbolun salı günkü Hırvatistan’a ve sonraki randevulardaki Galler’e yetmeyeceği aşikâr. Öte yandan bireysel açıdan mercek tutarsak Ermenistan maçına özel miydi bilemiyorum ama kimi oyuncular beklenen performanslarının çok altındaydı. Örneğin Ferdi Kadıoğlu, Fenerbahçe’deki görüntüsünden uzaktı. Çağlar Söyüncü takımı Leicester’da forma şansı bulmakta zorlanıyor, Ermenistan maçı performansı teknik direktörü Brendan Rodgers’ın ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu bence. Ozan Kabak da çok kötüydü. Kendi kalesine attığı gol neyse de kimi basit pozisyon hatalarıyla rakibe beraberlik şansını tanıdı. Keza Onur Bulut; fundamental sorunları sırıttı, sağ kanatın işlerliğini azalttı, en önemlisi Kuntz, bu kanatta Zeki Çelik gibi Lille ve Roma deneyimlerini sahip bir ismi niye tercih etmedi, doğrusu pek anlayamadım. Kerem Aktürkoğlu galibiyet golünü attı ama yine o savruk, ne yapacağı belirsiz stiliyle hem top ezdi hem de yanlış paslarla istenilen verimi bence sağlayamadı. Cengiz Ünder de hep aynı filmi sahneye koyuyor ve hep aynı sonucu alıyor gibi. Kendisini fazla öne çıkarma hırsı, bireysel takılarak takım oyununa bir türlü adapte olamamasıyla yeteneklerini heba eden bir görüntü veriyor. Ama bu görüntü son maça ait değil, uzun süredir onun cephesinde durum bu. Bence Kuntz’un asıl olarak Enes Ünal’a göre bir oyun planı geliştirmesi gerekiyordu, La Liga’da çoğunu kendi emeğiyle yarattığı 13 gole imza atmış bir ismi daha efektif kullanacak bir formüle ihtiyaç var. Hakan Çalhanoğlu bu takımın oyun aklı ama sanki diğerleri ona ayak uyduramayınca bu akıl da heba edilmiş görünüyor.
Bençteki yetenek Arda Güler maçta dakika alamadı. Kuntz bu konuda şöyle haklı olabilir: “Arda’nın zarif oyunu için Ermenistan randevusu fazla sertlik içeriyordu, o yüzden teknik kalitesi daha yüksek sınavlara sakladık onu…”
Futbol sonuç oyunu… Erivan deplasmanından cebine üç puan koyarak dönmek kötü performansa rağmen hesap-kitap açısından iyi bir durum. İki Hırvatistan randevusundan bir ya da üç puan elde etmek sürprize açık oyun tarzımız düşünülüğünde dört puan bile ihtimal dahilinde), Galler serisinden de toplamda dört puan çıkarmak bizi ‘Almanya Tatlı Vatan’ serüvenine dahil eder. ‘İçimizdeki Alman’ın, Kuntz’un bütün stratejisini böyle kurması gerektiği inancındayım. Bakalım zaman ne gösterecek?