Cadı avına devam: İsrail’i kınayan Pulitzerli Nguyen’in etkinliği iptal
Saplantılı olduğum şey, o işin ayrıştırıcı noktasını bulmak. Ve ayrıştırıcı noktayı uzakta aramamak lazım, yakında bir yerde olmalı diye arar bulmaya çalışırım.
Girişimcilik konusunu merkeze almak ve girişmek isteyenlere ilham olmak için başladım podcast işine. Yeni insanlarla buluştukça ve sohbetler derinleştikçe heyecanım daha da artıyor.
Hayatım boyunca merak ettiğim ama zamansızlıktan işin ustasından dinleyemediğim konular, işler ve konuklar karşımda oturuyor. Soruları önceden yollamak yok. Saatlerce araştırma ve soruları hazırlık süreci, konukla buluşmadan ben konuya bayağı hakim oluyorum.
Bu sabah erkenden denize girmeye gittiğimde sahilde hiç tanımadığım bir kadın, “podcastlerinizi dinliyorum, elinize sağlık demesin mi?”. Tamam dedim, artık iyi bir dinleyicim de var. Arkadaşlar ve dostlar dışında dinliyorum diyen ilk kişiyle karşılaşmanın mutluluğu.
Seriye başlarken etrafımdaki tüm dostlarla hem konu ve içerik hem de davet edilecek konuklar için çok sayıda listeler yaptık. Sadece işin içinde ben varım diye düşünmeyin. Öyle olsa bu kadar heyecanlanıp yapamazdım.
Hatta kafamda çok da olan bir iş değildi, biraz gençler tarafından- açık yazayım Blindlook kurucuları Cihat Aydın ve Sadriye Görece tarafından- arkadan itildim de diyebilirim. Sonra Storytel’e bir mail attım, sağolsun kırmadılar dinlediler ve gel başla dediler.
İçerik çıktıktan sonra yine bizim küçük çete ile her zaman olduğu gibi oturup isim bulmaya kalktık. Ben başlayacağım bu serinin ismini, Yoldan Çıkanlar diye düşünürken, Köprüden Önce Son Çıkış, Yolun Yarısı gibi yeni isimler ürettik. Ama yine bir gece isim tartışırken sevgili Sadriye Görece’den ‘Rahat Battı’ önerisi gelince ‘tamam, budur’ dedik.
Genç veya orta yaşlı iyi bir işi, geleceği, kariyeri ve geliri varken yepyeni bazen hiç bilmediği bir alana girenlerin kısacası hardcore girişimcilerin hikayesini konuşacağımız ve en başta benim sonra da herkesin ilgisini çekeceğini düşündüğüm ve ilham verecek konuklarla sohbetler.
Ama nasıl davet edecektim, yaptığımız listeye giren isimleri, ne telefon ne bir tanışma. Listenin çoğu tanımadığım isimlerden oluştu. Kurumsalda tanıdıklarım hala kurumsalda ve bu işe girme cesaretini gösteren çok insan tanımıyordum.
Etrafımdaki zayıf ve kuvvetli network yine gücünü gösterdi. Onu tanıyan birini tanıyorum ona sorayım diye başlayan ve sonunda teker teker konuklarla Linkedin ya da WhatsApp’ten yazışmalarla davetler ve kısa sürede –evet, gelirim- cevapları.
Artık kaçacak delik kalmamıştı. Ve Mayıs başı başladık, ses yalıtımlı odalar, kulaklıklar, günler süren soru hazırlıkları hatta konuk kitap yazdıysa ya da TED konuşmaları varsa bolca okumalar, dinlemeler ve aydınlanmalar. Ne zor iş dedim kendi kendime. Yapanlara saygım çoktu ama içine girince daha da arttı.
Ve ilk gün, ilk konuk.. Üniversite sonrası 3 yıl etkinlik işi, 3 yıl ajans ve 3 yıl Beşiktaş Kültür Merkezi’nde maaşlı çalışıp kendi işini kurmak ve yeni yollara çıkış. Tanıdığım ve rahat olabileceğimi düşündüğüm sevgili Tolga Akış ile başlamak istedim. Hem daha rahat olur, hem de bildiğim yerlerden sorarım düşüncesiyle. Öyle de oldu.
Öneri Storytel yöneticilerinden geldi aslında , rahat olduğunuz ve tanıdığınız bir konukla başlarsanız, heyecanınızı atarsınız.
Valla bende hiç etkisi olmadı, Tolga ne kadar rahatsa ben o kadar kasmışım. Hatta dinleyenlerden, hiç normal halin değil, nerede o kahkahaların diye soranlar bile oldu. Valla ne kahkahası ben cevapları kaçırmayayım ve doğru yerde doğru soruyu sorayım derdine düşmüşüm. Gülmem gereken yer olsa bile gelecek soruya odaklanıyorum. Eeee çok çalışmışım tüm soruları soracağım derdindeyim.
Bırakın gülmeyi saate bakamıyorum, hem konuğa ayıp olmasın hem de bir şey kaçırmayayım diye.
İşte ilk sohbetimizi böylece Tolga ile yaptık. Mesaj atıp gelir misin dedikten beş saniye sonra gelirim mesajı attı.
Biz Tolga ile iyi işler yaptık ve onları da sohbette andık. Bazı işler iz bırakır ve iyi ki yapmışım dersin. Bizim de Efes’in 50.yılı için yaptığımız işler biraz öyle işlerdi. Dunston’la sokakta çekilen film, arkasından verilen dev parti, sokaklarda boyanan merdivenler, sokak lezzetleri projesi, buraya yazarak bitiremem.
Her hafta en az beş yeni iş hayata geçiyordu. Yıllardır yapılmayan işler ve yeni dokunulan alanlar hepimizi çok keyiflendirmişti. Koca koca reklam ajanslarından çıkmayan işler, Karaköy’de iki odalı ve güzel teraslı gençlerin ürettiği bir ofisten çıkıyordu.
Sunuşları dinledikten sonra da keyfimiz yerindeyse çatıda bira kokoreç partisi. Daha ne olsun. İşbirliği dediğin budur.
Bildiğim ve bilmediğim aklıma ne geliyorsa sordum o da tüm açıklığıyla cevapladı. Tolga ile yaptığım söyleşiden kendime aldığım notlardan;
-Hayallerini gerçekleştirmeden, var olanla yetinmek rahatlıksa bunu kabul etmiyoruz.
-Başkasının kurduğu işlerde çalışırken orası benim fikrim değildi. Burası bir başkasının fikri ve onun fikri gibi yönetilmeli. Ben o döneme profesyonel olarak alacağımı alayım, vereceğimi vereyim diye baktım. Sonrada doğru zamanda kendi fikirlerime ve işime yelken açtım.
-Estetik kaygım çok yüksek. İçimde bir mimarla yaşıyorum. Evim, ofisim, Pinterest bir dünya yaşıyorum.
-Bursa’da lisede tiyatro, müzik, dergi, festivaller, biz aslında lisede yeni medya okuyormuşuz. Bugün yaptığım mesleğin bir okulu olsa bizim lise olurdu. Bizi her türlü koruyan, kollayan saygı duyan yönetim ve öğretmenlerimiz vardı. Biz sosyallik kolu koordinatörüydük ve okuldaki her şeye biz karar verirdik. Neredeyse okul müdürü gibiydik. Öğretmenler ve müdürümüz bile çok saygı gösterirdi bize ve yaptığımız işlere.
-Bende hep -eeee şimdi ne yapıyoruz olayı var.
-Bana göre devrimsel olmayan bir işi yapmam. Zaten öyle yapacak dünya kadar şirket var.
-İnandığım bir fikri sonuna kadar satmaya çalışırım. Bende A veya B yok, ya A dır ya hiçtir.
-İşimi kurup tekrar okumaya karar verdim. Fransız mutfağı eğitimi aldım. Ama her erkek gibi mangalı iyi yaptığımı düşünüyorum. Fransız mutfağından öğrendiğim sosları ve terbiye işlemlerini de kullanıyorum.
-Modum iyi değilse yanına yaklaşılacak biri değilim, çekilmezim.
-Her işi, hayattan tat almak için yapıyorum.
-Hayalim Hypers’ı global bir ekosistem yapmak, er meydanına New York’a taşımak. Bunu da kendime bile ilk defa burada söyledim sanırım. Bu beni hem çok heyecanlandırıyor hem çok korkutuyor.
-Saplantılı olduğum şey, o işin ayrıştırıcı noktasını bulmak. Ve ayrıştırıcı noktayı uzakta aramamak lazım, yakında bir yerde olmalı diye arar bulmaya çalışırım.
-Babam hiçbir şeyin sınırı olmadığını düşünürdü. Babam, para her yerde derdi, iyi bir iş yaparsan sana gelir. Sınırsızlık hissi babamdan geliyor.
İşte budur diyorum. Başkasının değil kendi istediğin işleri yapmak için yola çıkmak, yaptığın her işi hayatta zevk almak için yapmak, sonuçtan çok deneyimlere odaklanmak ve er meydanında markasını görme hayali.
Girişmekte sınır olmaz.
Not: Yazarımız Tuğrul Ağırbaş’ın ‘Rahat Battı’ adlı podcast’lerine buradan ulaşabilirsiniz.