Ebrar Sitesi’nin görevlisi anlattı: Asansörün altından su çıkıyordu
6 Şubat depremi sonrasında Kızılay sattığı için gündemdeydi çadırlar. Şimdi ise bir yıl geçmesine rağmen hala var olması büyük sorun. Hatay'da çadır kentler kaldırılsa da çadır gecekondular oluşmuş durumda. Bu çadırların kalkması ise zor görünüyor.
Çadır!!! 6 Şubat depreminin ilk günleri Kızılay’ın ihtiyacı olan insanlara bir türlü ulaştıramadığı, o günlerin en mühim ihtiyaçlarındandı. Meğer Kızılay, insanlara çadır vermek yerine satmayı tercih etmiş! Hatırlarsınız Kızılay Başkanı Kerem Kınık önce bu satışları savunmaya kalkmıştı. Ama sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir TV programında bu konuya üzüldüğünü, Kızılay’ın çadır satmasının doğru olmadığını söyleyince görevinden istifa etmişti.
Tüm bunlar olurken, depremin hemen ardından 10 Şubat’ta Hatay Valiliği ‘evleri zarar görenlerin geçici olarak barınması için çadır kentler kurulduğunu’ duyurmuştu. Hatta ilk çadır kentler de Yeni Hatay Stadyumu ve Hatay Merkez Spor Salonu’nun çevresinde belirmişti. 23 Aralık’ta 2023’te ise her gün kenti dolaşıp insanlarla diyalog halinde olan Hatay Valisi Mustafa Maksatlı, kentte ‘AFAD İl Müdürlüğü’nün yönetiminde olan herhangi bir çadır kentin bulunmadığını’ açıklamıştı.
Hazar ile Hatay’a giderken tek tük de olsa çadır göreceğimizi düşünüyorduk. Ne de olsa vali açıklama yapmıştı, çadır kentler kaldırılmıştı. Ama şehre gidince gördük ki manzara hiç de öyle değil! Kentin her yerinde çadırlar var ve bu çadırlarda da insanlar yaşıyor. Evet valilik çadır kentleri kaldırmış ama çadırı tamamen kaldıramamış. Çoğu gecekondu çadırlar bunlar.
Farklı sebeplerden dolayı duruyor bu çadırlar. Öncelikle herkese konteyner verilmiyor. Çadırda yaşayanların bir kısmı ikametgahı olmadığı için konteyner verilmediğini anlatıyor. Abdullah Oğuz’unki tam bir kadersizlik. 3 Şubat Cuma günü taşınıyor yeni evine. Hafta sonu olduğu için 6 Şubat Pazartesi gidecekmiş nüfus müdürlüğüne ama 5 Şubat’ı 6 Şubat’ta bağlayan gece deprem oluyor. Evi hasarlı, ikameti olmadığı için konteyner çıkmıyor, mecburen çadırda yaşıyor eşiyle birlikte. Ki eşi de hamile üstelik.
Ama onun da kafası karışık çünkü kayınvalidesi ve kayınbabasının ikametgahları olduğu halde onlara da konteyner çıkmamış. Hatay’ın merkezinde bir yerde gecekondu bir çadır mahallesi diyebileceğim bir yerde yaşıyorlar. Yanlarında da Suriyeli göçmenlerin çadırları var.
Bir kış ve bir de yaz geçirmişler çadırda. Şimdi bir kış daha geçiriyorlar. Su basması, çadırda yaşayanlar için büyük dert. Abdullah da şehir dışına moloz götüren bir kamyon şoförüne rica etmiş, iki kamyon moloz döktürüp üzerine çadırını dikmiş. “Su basması yaptım, yoksa yağmur yağdığı zaman su içeride abi” diyor. Ama ne kendini düşünüyor ne de doğacak çocuğunu. Kayınvalidesi hasta, onu düşünüyor. “Olmuyor abi kadıncağız hasta, üstelik yaşlı. Çadırlar ısırmıyor, hırsızlık var. Onlara bir konteyner çıksaydı” diyor.
Kayınvalidesiyle konuşuyoruz. “Deprem nedeniyle uyku haram oldu, bir de gece hırsızlığı başladı. Bıçakla kesip çadırları, içeri giriyorlar. Tilki uykusu bizimkisi” diyor.
Abdullah’ın Suriyeli çadır komşularının durumu daha da fena. Çamurun içinde çocuklar. Hele hele bir aile ile tanıştık. Beş altı yaşındaki çocukları Suriye’de bir bombardımanda yaralanmış. Engelli. Tedavi olması gerekiyor ama imkanları yok. O çocuk çadırda açılan bir pencereden dünyaya bakabiliyor ancak!
Hatay’ın Esenlik mahallesine gittiğimizde tanıştık Yusuf Solmaz ile. Taha Duymaz’ın eniştesiymiş. “Gençler bir acı kahvemizi için” diyerek çadıra davet ediyor bizi. Elinde tahta parçalar, sobada ısınmak için toplamış onları. 54 yaşında Yusuf Abi. Altı katlı bir apartmanda oturuyorlarmış, depremde apartman yıkılmış. “Biz giriş katta oturuyorduk, pencereden çıktık” diyor.
Onlara konteyner çıkmış. Ama 13 yaşında engelli bir çocuğu var. “Konteyner kentte engelliler düşünülmemişki, kutu gibi konteynerl’ar. Konuşsan yan taraf duyuyor. Çocuk nedeniyle her gün komşularla tartışmaya başladık. Baktık böyle olmuyor. Annemin evinin yanına çadır kurdum, burada yaşıyoruz” diye anlatıyor çadıra mahkum olmasının serüvenini.
Kolay değil çadırda yaşamak. Tuvaletler dışarıda. Isınma, aydınlanma büyük sorun. Çözümler ise iptidai. Ama Yusuf Abi “Elinden iş gelen bir şekilde hallediyor”diyor.
Belediyede çalışıyor Yusuf Abi, annemin evi dediği iki katlı müstakil bir ev. Hafif hasarlı demişler. Kendisinin yaptırması gerekiyor ama elde avuçta yok. O ev şimdilerde 20 güvercine ev sahipliği yapıyor. “Devlet nerede, yardım nerede?” diyor, sonra olanı biteni kabullenmişçesine “Burası bitti, 10 yılda ancak kendine gelir bu şehir. Hala enkaz kaldırılıyor. Her şey belirsiz” diye devam ediyor.
Onun hikayesini ayrıca anlatacağız ama yeri gelmişken Recep Bey’den de bahsedelim. Rönesans’ın dümdüz arazisinde rastlaştık kendisiyle. Demir topluyordu. Recep Abi 60’larına yaklaşmış. 6 Şubat öncesinde kağıt toplayarak geçimini sağlıyormuş. O bölgenin insanı. Evleri zarar görmüş, parka kurulan bir çadıra yerleşmiş eşiyle. Ona da konteyner çıkmış ama “Çok uzak” diyor: “Ben şimdi kağıt toplayarak geçiniyorum. O kadar yol, buraya tekrar geleceğim, kağıt toplayacağım, demir toplayacağım, onları satıp eve ekmek götüreceğim. Burada çadırda kalmak daha uygun bize.”
Bazıları var, evlerinin yanına çadır kurmuşlar. Evde yatamıyorlar, deprem kaygısından. Eve temel ihtiyaçlarını karşılamak için gidiyolar ama çadırda uyuyorlar. Bazıları mahallesini bırakmıyor. Hem komşularıyla dayanışma içerisinde güvende hissediyor kendisini, hem de hasarlı da olsa evlerinin yanında durup malına mülküne göz kulak olmak istiyor.
Yani dediğimiz gibi birçok farklı nedenden dolayı çadır Hatay’ın bir gerçeği. Anladığımız insanların ihtiyaçları pek düşünülmemiş, iş yapılırken. Lakin depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen insanların çadırda yaşadığını bilmek çok ağır geldi bize.