Prens bin Selman: Filistin Devleti olmadan İsrail’i tanımayacağız
İsrailli Araplar nadir yakaladıkları fırsatla Tayibe'de ateşkes çağrısı yaptı. Şimdiye kadar hükümet tarafından protestoları engellenen Arap İsrailliler hem siyasi baskı altında hem de işsizlik ve bütçe kesintisiyle karşı karşıya.
İsrail’in merkezi Tayibe’de cumartesi günü savaş karşıtı 200 protestocu sokaklarda hem Arapça hem de İbranice “Gazze’de ateşkes” sloganları attı. Yoldan geçen arabalar da kornalarını çalarak onlara destek verdi. Belki sayıları azdı ama Arap İsraillilerin attığı bu adım önemliydi.
Savaş beş ayı aşkın süredir devam ediyor. Şimdiye kadar 30 binden fazla kişi hayatını kaybetti, ama Arap kasabası Tayibe’nin sakinleri ancak şimdi protesto etme fırsatını elde edebildi. Bu savaşın başından bu yana İsrail’deki Filistinlilerin güvenlik makamlarından onay alarak yaptığı üçüncü savaş karşıtı gösteri.
Tayibe’de hemşirelik yapan Aya Caberi protestoya oğulları 13 yaşındaki Hasan, 11 yaşındaki Muhammed ve altı yaşındaki Abudi ile katıldı. Caberi “Bu yakaladığımız ilk fırsattı, ben de üzerine atlayıverdim hemen. Sesimizi duyurmak kolay olmadı” dedi. Elinde de “Yahudiler ve Araplar düşman olmayı reddediyor” yazılı pankart taşıyordu.
Kasım ayında Nasıra’daki ilk teşebbüs polisin daha protesto başlamadan topluluk liderlerini ve İsrail parlamentosu Knesset’in Arap milletvekillerini tutuklamasıyla sonlandırıldı. Yeni bir gösterinin onaylanması için aylar geçmesi gerekti. 2 Mart’ta küçük bir köy olan Kafr Kana’da yaklaşık 1500 kişinin katılımıyla protesto düzenlendi.
Protestoyu organize eden Arap-Yahudi grubu İsrail Demokratik Kadın Hareketi Tandi’nin genel sekreteri Nesrin Morkus Observer’a verdiği demeçte “Savaş başladığından beri her şey yasaktı. Tel Aviv’de her hafta gösteri düzenlendiğini görebilirsiniz. Ama bizim sadece köylerimizde protesto düzenlememize izin veriliyor, ne Tel Aviv’de boy gösterebiliyoruz ne de ana yollarda” diyor ve ekliyor:
“Kederliyiz, kaybolmuş haldeyiz. Çok çaresiziz. Savaşa karşı bir şeyler yapmaya çalışıyorduk ama bu yüzden birçok genç ve kadın tutuklandı, soruşturulmaya çağrıldı. Sırf Gazze’deki insanlarla, insanlarımızla dayanışmamızı gösterdiğimiz için.”
Emniyet müdürü Kobi Şabtai ekimdeki açıklamasında Gazzelilerle dayanışmak için sokağa dökülen göstericilerin “oraya giden otobüslere bindirileceğini” söylemişti. İsrail yüksek mahkemesi ise Arapların yaşadığı yerlerde savaş karşıtı gösteriler düzenlenmesine yasak getirilmesinin yasalara uygun olduğuna karar vermişti. Mahkemenin kararı kolluk kuvvetlerinin Arapların protestolarında güvenliği sağlayacak yeterli insan gücüne sahip olmadığını söylemesinin ardından gelmişti. Bu da İsrail’in protestoculara bakışını açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Morkus yeni protestoya izin verilmesinin protesto yapmak için sürekli izin istemeleri sonucunda elde edebildikleri bir hak olduğunu söyledi. Tabii Gazze’nin kuzeyinde açlıktan ölme riskiyle karşı karşıya olan 300 bin Filistinlinin durumunun, Refah’taki 1.3 milyon Filistinlinin ise kara operasyonu tehlikesi altında olmasının, uluslararası toplumu Netanyahu hükümetinin eylemlerine daha çok ses yükseltmesinin de etkisi var.
ABD Başkanı Joe Biden daha kısa süre önce İsrail’e en büyük zararı Netanyahu’nun eylemlerinin verdiğini söyledi ve mikrofonu açık unutarak İsrailli lideri Gazze’ye insani yardım konusunda “imana çağıracağı” bir görüşme planladığını söylediği duyuldu.
İsrail’deki Araplar ve Yahudiler birbirlerinden oldukça ayrı hayatlara sahipti. 7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği sürpriz saldırıdan sonra İsrail’in Gazze’ye savaş ilan ederek 30 binden fazla kişiyi katletmesi sonrasında taraflar arasındaki uçurum giderek büyüdü. Filistinliler işlerini ve geçim kaynaklarını kaybediyor, İsrail’in Gazze’de devam eden faaliyetlerini eleştirmeleri ise kendilerine uygulanan siyasi baskı nedeniyle neredeyse imkansız hale geliyor.
Kadın sendikası Na’amat’ın Nasıra bölgesini yöneten Reham Ebu El Asal Observer’a verdiği demeçte “Nasıra’nın üçüncü kuşağındanım. Hissettiklerimi söylem hakkına sahip olmam gerektiği düşüncesiyle büyüdüm ben. Ama hayatımda ilk kez söyleyeceklerimi tartmak zorunda kaldım. Hayatımda ilk kez böyle korktum” diyor.
İsrail’de yaşayan Arap topluluğu Filistinli kimliğiyle İsrail vatandaşlığı arasında seçim yapmaya zorlanıyor. Bunun yanı sıra devam eden savaş nedeniyle ekonomik olarak da yıkıma uğruyorlar. Nasıra ve işgal altındaki Doğu Kudüs’te Arapların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kritik bir sektör olan turizm çöktüğü için pek çoğu işten çıkarıldı.
Hükümet şu anda Arap azınlıklar için kullanılan fonlarda yüzde 15 oranında kesintiye gitmelerini sağlayacak bir bütçe öneriyor. İsrail’de etnik ya da dini bir azınlığı doğrudan hedef almak yasa dışı olduğundan hükümet kesintileri, önceki hükümetin Arap topluluklarını kalkındırmayı ve suçu düşürmeyi amaçladığı “beş yıllık planları” hedef alıyor.
İsrail’deki Arap Belediye Başkanlarının Ulusal Konseyi eğitim, meslek, sosyal yardım, altyapı geliştirme ve diğer programlar için kullanılan bütçeden toplam 4.6 milyar şekel yani 1.2 milyar dolarlık kesinti yapılacağını tahmin ediyor. Nasıra’da yaşayan Filistinli gazeteci Saja Kilani bu kesintiler gerçekleşirse şiddet, suç ve işsizliğin körüklenebileceğini söylüyor.
Geçen yıl İsrail’deki Arap topluluğu içinde 244 kişi öldürülmüş, bu yıl şimdiden 32 cinayet kayıtlara geçmiş bile. İsrail medyasının Arap Filistinlileri görmezden geldiğini söyleyen Kilani “Medyada neredeyse hiç yokuz, hiçbir sorunumuz gösterilmiyor, temsiliyetimiz çok az, görünmez gibiyiz. Filistinlilerin Filistinlilerin sorunları hakkında konuşmasını dinlemek istemiyorlar” diyor.
Araplar Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri ziyaret etmeye çekiniyor, seyahat kısıtlamaları nedeniyle Batı Şeria’yı ziyaret etmeleri de zor. Mesela El Halil’e giden yollar kapalı.