Uzundur yeni medya teknolojileri ve sosyal medyada insan davranışları üzerine yazıyor ve bu alanda literatür tarıyorum. Çarşamba yazılarına özel, bu eksenin dışına taştığım oluyor ama o zaman da mümkün olduğunca bilimsel çalışmaların izinden ayrılmamaya dikkat ediyorum. Bu da sık sık referans vermek demek. Bugüne kadar yazılarımda en çok hangi bilim insanına referans verdiğim araştırılsa herhalde Daniel Kahneman çıkar.
2002 yılında ekonomi alanında Nobel Ödülü alan Kahneman aslında psikoloji profesörü. Bir psikoloji profesörünün ekonomi Nobel’i alması normal bir şey değil tabii. Bu tuhaf durum ekonomiyle ilgili pek çok kararda insanın irrasyonel düşünüş biçimlerinin etkisini ortaya çıkarması sonucu oluşmuştu (1996’da kaybettiğimiz Amos Tversky ile birlikte).
Daniel Kahneman ve Amos Tversky insan psikolojisine dair araştırmalarıyla ekonomi alanında çalışanlara olduğu gibi sosyal medya alanında çalışanlara da ilham verdi bence. Çünkü sosyal medyadaki insan davranışları da aslında aynı çelişkili doğamıza dayanıyor.
İşte yolumuzu bunca aydınlatmış Daniel Kahneman’ı 13 gün önce, 27 Mart 2024 günü kaybettik. Türkiye gündeminin anaforuna kapılarak ona bir veda yazısı yazamayınca bu bayram gününde bir aile büyüğü ziyaret eder gibi hatırasını ziyaret etmek istedim. Çünkü onu okuyarak Türkiye’deki son seçim sonuçlarına dair de bir şeyler söylemek mümkün.
Ateş İlyas Başsoy BirGün’de dün başladığı seçim sonuçlarıyla ilgili yazı dizisinde aslında Kahneman’a saygı içeren anlamlı bir giriş yaptı. Mesleki anlamda çok şey öğrendiğim Başsoy’un vurgusu da insan doğasındaki irrasyonelliğe ilişkin çalışmalarınaydı.
Bu çalışmalar düşünülünce akla ilk olarak Sistem 1 ve Sistem 2 diye bilinen teorisi gelir. Buna göre insanların düşünce pratiği iki sistemle çalışıyor. Sistem 1 daha sezgisel hızda ve fazla düşünmeden duygusal kararlar aldığımız ve daha kolay yanıldığımız tarafımız. Sistem 2 ise daha yavaş, şüpheler içeren ve daha az yanılan tarafımız.
İnsan rasyoneldir varsayımı aslında Sistem 2 tipi kararlarımızdan ötürü geçerli. Buna karşılık günlük kararlarımızın çoğunu Sistem 1 ile veriyoruz ve bunlar da çoğu kez irrasyonel kararlar.
Örneğin sosyal medyanın akışı o kadar hızlı ki o akışta hızla kanaatler edindiğimizi sanıp paylaşım yaparken sık sık Sistem 1 tuzağına düşüyoruz. Sonra tweet silmeler, “ben yazmadım kuzenim yazmışlar” vb geliyor.
Benim bu yazıda asıl referans vermek istediğimse yine Kahneman ve arkadaşlarının çalışmalarına dayanan Peak-end Rule (Zirve Son Kuralı).
Bu kural Kahneman’ın arkadaşlarının 1993’te yaptığı bir deneyle tanımlanmış. Deneyde deneklerin elleri önce 14 derecelik soğuk suya maruz bırakılıyor 60 saniye boyunca. Daha sonra ise eller yine 60 saniye aynı soğuklukta suya maruz bırakılıyor, ama uygulamanın sonuna bu kez 30 saniye eklenerek suyun sıcaklığı kademeli olarak artırılıyor. Nihayetinde deneklerin elleri her iki uygulamada da 60’ar saniye acı verici soğuklukta suya maruz kalmış oluyor. Ancak hangisinin daha az acı verici olduğu sorulduğunda kanaatler ikinci uygulamadan yana oluşuyor.
Buradan anlaşılıyor ki insan ne kadar acı çekerse çeksin, asıl hatırlanan zirve anında yaşanan deneyim oluyor. Zirve son kuralı anlatılırken bunun siyasette de sonuçları olduğuna vurgu yapılır ve genellikle seçim ekonomisi örnek verilir.
Yıllarca berbat bir ekonomik tablo oluşmuş olabilir ama seçime doğru vergi borcu silme, yüksek maaş zamları, müjdeler vermek gibi hamleler siyasetçilerin bu kuralı sömürmesiyle ilişkilendirilir.
Şimdi diyebilirsiniz ki Türkiye’de 2023 ve 2024 seçimlerinin her ikisinde de ekonomik kriz yok muydu ve her ikisinde de seçim ekonomisi devreye girmedi mi?
Doğru her iki seçimde de seçim ekonomisi vardı ama 2023 genel seçimlerinin müjdeleri çok daha zirve deneyimi yaşatan cinstendi. Örneğin EYT gibi yılların beklentisi olan bir problem bile çözüldü.
2024 seçimi belki yerel seçim olmasından da kaynaklanan nedenlerle seçim ekonomisi açısından oldukça zayıf kaldı.
Kuşkusuz seçim sonuçlarını sadece ekonomiyle ilişkilendirmek kolaycılık olur. Zaten anlatmak istediğim de tam olarak bu değil.
Anlatmak istediğim, muhalefetin yılların acı veren mağlubiyet deneyiminin bittiği yerde yapılan analizlerin Zirve Son Kuralı etkisi altında kalması. Acı bu seçimde bittiği için geçmişi yanlış değerlendiriyor olabiliriz.
Bugünün kriterleriyle bakılınca 2019 yerel seçiminde atılan büyük adımlar unutuluyor. Oysa 2019’da CHP, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirleri iktidar bloğundan alarak bu sonuca giden yolu açmıştı aslında.
Diğer taraftan, 2023 seçimlerinden önce kurulan altılı masa ittifakı da bir çırpıda tarihi yanlış sınıfına sokuluyor, bugünün sonuçlarına göre ittifakların anlamsızlığı tespitleri yapılıyor. Peki ittifak deneyiminin öyle sonuçlanmış olması seçmeni daha güçlü gördüğü parti üzerinde birleşmeye itmiş olamaz mı? Acaba o acı yaşanmasaydı bugünkü sonuç ne kadar bugünkü gibi olurdu? Yapılan analizlerin büyük kısmında olayın bu tarafı es geçiliyor. Kanaatler son seçimde yaşanan zirve deneyiminin etkisi altında şekilleniyor.
Sadece sonuca bakılarak yapılan tüm analizler aslında bu hataya düşme riski taşıyor.
Açıkça yazmak gerekirse bu analiz bolluğu içinde hiç bu topa girme niyetim yoktu. Yanılıyor olabilirim elbette, ama siyaset üzerine somut ve güncel olaylardan yola çıkarak yazı yazmak bana hep bugünle oyalanırken geleceği yitirmek gibi geldi.
Ancak siyasetin bir sonucu olarak değişebilen insan davranışlarının büyüleyici doğası beni her zaman da tetikledi. Çünkü mesleğim iletişimcilik ve hangi alanda olursa olsun iletişim işi insanı tanıyarak ve ona dair her şeyi merak ederek yapılıyor.
Zaten o merak sağlamıştı zamanında Daniel Kahneman ve çalışma arkadaşlarını tanımamı. Şimdi, belki tanımayan birkaç okura tanıtır, tanıyanlarla ise bir kez daha anarız diye Türkiye gündemi üzerinden biraz Kahneman anlatmak istedim. Nihayetinde kaşla göz arasında siyasi analizimsi bir şey de yapmış oldum galiba. Söz, bir daha yapmam.
Bayramdan bayrama ağzımı açmışım gibi düşünebiliriz mesela.
İyi bayramlar efendim.