Bahçeli, Çağlayan saldırısı üzerinden CHP’yi hedef aldı
Anayasa Mahkemesi (AYM) 104 kişinin hayatını kaybettiği 10 Ekim Ankara Gar Katliamı'nda sorumlulukları bulunan kamu görevlilerinin soruşturulmaması nedeniyle yapılan başvuruları 'kabul edilemez' buldu.
Türkiye dokuz yıl önce tarihindeki en kanlı günleri yaşadı. 7 Haziran 2015’teki genel seçimlerden iki gün önce HDP’nin Diyarbakır’daki İstasyon Meydanı’nda seçim mitingi vardı. Ancak mitinge bombalı saldırı düzenlendi ve beş kişi yaşamını yitirdi.
Takvimler 20 Temmuz 2015’i gösterdiğinde ise SGDF üyesi gençlerin Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki basın açıklamasına canlı bomba saldırısı düzenlendi. Terör örgütü IŞİD’in bu saldırısında 33 kişi öldü.
Ve 10 Ekim 2015’e gelindiğinde en kanlı katliamlardan biri tarihe yazıldı: Gar saldırısı.
Ankara’da dokuz yıl önce Emek, Barış ve Demokrasi mitingi için binlerce kişi Ankara Tren Garı önünde toplanmıştı. Kimileri halay çekerek, kimileri de türkü söyleyerek mitingin başlamasını bekliyordu. Ancak saat 10.04 olduğunda büyük bir patlama sesi duyuldu.
IŞİD bir kez daha canlı bomba saldırısı düzenlemişti.
Katliamdan hemen sonra ölenlerin üstü flamalarla örtüldü, yaralıları hastaneye yetiştirme telaşı başladı.
104 kişi öldü. Bu Türkiye’nin yakın tarihindeki en büyük katliam olarak kayıtlara geçti.
Dava uzun yıllar sürdü. Son olarak Anayasa Mahkemesi (AYM), dokuz ayrı başvuruyu birleştirerek karara bağladı.
Kısa Dalga Yayın Yönetmeni Kemal Göktaş’ın aktardığına göre AYM katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları ile DİSK ve DİSK adına eski Genel Başkan Kani Beko ile Genel İş Başkanı Remzi Çalışkan adına yapılan başvuruları kabul edilemez buldu. Miting alanında bulunanların ve hayatını kaybedenlerin yakınlarının yaptıkları başvurularla ilgili kararında a ihlal görmedi ve ‘kabul edilemezlik’ kararı verdi.
Kararda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kamu görevlilerinin önlem alma yükümlülüğü altında olduğu ancak bunun “gerçekleştirme yükümlülüğü” anlamına gelmediği savunuldu.
AYM kararında yaşam hakkı ihlaline ilişkin değerlendirmede ölümlerin canlı bomba saldırısı sonucu olduğu, başvurucuların yakınlarının hayatını kaybetmesinde kamu görevlilerinin sorumlu olduğuna ilişkin delil sunamadığı iddia edildi.
AYM’nin kararında Mülkiye müfettişlerinin kamu görevlilerinin saldırıyı önlemek konusunda ihmallerinin sıralandığı ve “en hafif deyimle ihmal” tespiti yaptığı raporu dikkate almaması dikkat çekti.
AYM kararda “Devletin yaşam hakkında olduğu gibi ihlalin tespit edilmesi ve varsa ihlalden kaynaklanan mağduriyetin giderilmesi için sorumlular hakkında mutlaka bir cezai soruşturma yürütmesi yükümlülüğü olduğu söylenemez” dedi.
Anayasa Mahkemesi 14 Aralık 2023’de verdiği kararı geçen hafta tebliğ etti. Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurularda şu gerekçelerle “yaşam hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, kötü muamele yasağı ile ayrımcılık yasağı”nın ihlal edildiği kararı verilmesi istenmişti:
Eşi Uygar Coşgun’u 10 Ekim 2015’deki katliamda kaybeden 10 Ekim Barış Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun AYM kararı için Kısa Dalga’ya şu açıklamayı yaptı:
“Benim kendi ismimle yapılmış başvurular vardı. Onları ayırmış. Kamu görevlilerinin sorumluluklarını kabul ettirebilmek için 8.5 yıldır mücadele ediyoruz. Bu uzun mücadele süreci sonunda bütün çabalarımız yok sayıldı. Çok can sıkıcı bir karar. Bu zamana kadar iç hukuk aşamasında kamu görevlileri hakkında soruşturma bile açılmadı. Anayasa Mahkemesi son çareydi. Anayasa Mahkemesi’nden uzun süredir bu kararı bekliyorduk. Aslında AYM’nin reddedeceğini biliyorduk, ama iç hukuk yollarını tüketip AİHM’e gitmeyi istiyorduk.
Ama dosyayı elinde tutabildiği kadarıyla tutmuş bir AYM var karşımızda. Geç gelen adalet, adalet değildir sözünü şimdi yaşıyoruz. Ben kararı öğrendiğim geçen haftadan beri kendimi hasta gibi hissediyorum. İnsanın umudu çok değerli. Kamusal sorumluluğun her seferinde yok sayılması anlaşılır değil. Anayasa Mahkemesi kararıyla iki kere kötülük yapıldı: İlki dosyayı uzun süre tuttu. İkincisi bu kadar çok delilin olduğu dosyada kabul edilmezlik yönünde karar verildi.
Adaletin a’sının olmadığı bir kararla karşı karşıyayız. En temel anayasal haklarımız ihlal edildi. Bu süreçten sonra AYM’ye nasıl güveneceğiz? Bireysel başvuru bizi heyecanlandırmıştı, sürüncemede bırakılmak istenen dosyalar bakımından fırsata dönüştürülmüş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız ama karar 105. ay geldi.
Biz delil sunmamışız gibi yok sayıyor. Mülkiye müfettişlerinin raporunu, TTB raporunu yok sayıyor. Ceza yargılaması sürecinde elinizi neye atsanız kamusal sorumluluk ortaya çıkıyor.
Gaziantep’ten dosyaları Ankara’daki ağır ceza mahkemesi getirtemedi. Biz kendi imkanlarımızla zorlayarak dosyaları getirttik. Getirdiğimiz dosyada Nizip’te Yakup Şahin’e gübre satışı yapan satıcı bunu ihbar ediyor ve katliamdan üç gün önce, 7 Ekim 2015’de Ankara ağır ceza mahkemesi kararıyla teknik takibe alınmış. Bu teknik takip sürerken Yakup Şahin canlı bombalara eskortluk yaparak Ankara’ya getiriyor. Biz daha ne yapacağız, nasıl bir delil sunacağız?
Dokuzuncu yılın geldiği şu günlerde ne yapacağımızı şaşırdık. Kamu görevlilerinin sorumluluklarını ortaya koyan daha açık bir dosya da yoktur yani. Bundan daha açık deliller başka bir dosyada bulunmaz. Birileri bize ‘bizim adalet sistemimize, adaletin kantarına ikna olacaksınız’ diyor ama bu ülkede adalet kimseyi ikna edecek bir yerde durmuyor ne yazık ki…”