Savaşta kritik eşik: 13 İsrailli esire karşılık 39 Filistinli serbest bırakıldı
ABD tarihinin en çekişmeli seçimlerine girecek ve Başkan Biden İsrail'e ilettiği barış planı önerisiyle dümene geçse de Ukrayna'da taviz vermek zorunda kaldı. İçinden çıkılmaz bu durum Biden'ı şah mı şahbaz mı edecek sorusu mercek altında.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kendi tarihinin en kritik seçimlerine hazırlanıyor. Bir yandan gafları nedeniyle demans iddialarının odağında olan, dış politika adımları da büyük tartışma yaratan 81 yaşındaki mevcut başkan Joe Biden, diğer yanda da sabıka fotoğrafıyla tarihe geçen, şu sıralar mahkeme salonları arasında mekik dokumasıyla manşetlerde yerini alan eski Başkan Donald Trump. 5 Kasım’da yapılacak seçimlerin çetrefil hali bu kısacık girişten dahi anlaşılabilir. Ancak Biden’ın tek derdi Trump da değil. Trump’ı yeniden yükselten eleştiri odağındaki adımları. Biden’ın İsrail’e verdiği destek her ne kadar seçmenleri etkilese de Trump’ın da bu konuda farklı davranmadığını eklemek gerek. Yani Trump ve Biden arasındaki düelloda belirleyici olacak dış politika konusu Ukrayna olacak.
The New York Times da seçimler yaklaşırken aynı konuyu mercek altına almayı tercih etti. David E. Sanger imzalı analizde Biden’ın Ukrayna’ya “üçüncü dünya savaşı nedeni” olarak gösterdiği silah konumunda geri adım atmasından İsrail’in anlaşmazlığına kadar geniş bir çerçeve ele alındı. “Biden büyük bir bahis oynadı” denen analizde her iki savaşın nasıl biteceğini öngöremeyen Biden’ın “en kötüsünü önlemek için” kriz yönetiminin başına oturduğu ifade edildi.
Biden son 5 gün içinde ne kadar sürerse sürsün savunmaya yemin ettiği İsrail ve Ukrayna’yı idare etmenin zorluklarını kamuoyuna açık bir şekilde gösterdi. Sorunun karmaşıklığına ek olarak Washington’da Ukrayna’da ya da Gazze’de kabul edilebilir bir oyun sonunun tam olarak nasıl görüneceği belirsiz. Resmi olarak Ukrayna hâlâ topyekûn zaferden, Rusya’yı Şubat 2022’deki işgalinden bu yana ele geçirdiği her karış topraktan çıkarmaktan bahsediyor. İsrail hâlâ Hamas’ın “tamamen yok edilmesi” hedefine vurgu yapıyor. Ancak Washington’da bu çağrılar giderek gerçekçi olmaktan uzaklaşıyor. Rusya sahada yeniden ivme kazanıyor gibi görünüyor. İsrail’in, Hamas’ın tamamen yenilgiye uğratılması çağrısı ise savaşın sonlanmamasının gerekçesi gibi çınlıyor.
Bu yüzden Biden savaşların tam olarak nasıl sona ereceği sorusuna cevap veremese bile en kötüsünü önlemeye çalışarak kriz yönetimini üstlendi. Carnegie Endowment for International Peace’de kıdemli bir araştırmacı ve uzun süredir Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Aaron David Miller “Ne Ukrayna ne de İsrail uzlaşı yolunda müttefik değil” diyor. Miller birbirlerini savunmakla yükümlü olan NATO’nun diğer 31 üyesinin statüsüne ve Amerika’nın Japonya, Güney Kore, Filipinler ve diğerleriyle yaptığı resmi anlaşmalara atıfta bulunarak “Yine de bu savaşları bir sonraki aşamaya, şiddeti azalttığımız bir aşamaya nasıl taşıyacağımıza yatırım yapıyoruz, her ne kadar nasıl duracağına dair gerçekçi bir vizyon ortaya koyamasak da” ifadelerini kullanıyor.
Her iki durumda da Biden büyük bir bahis oynamış durumda. Perşembe günü Beyaz Saray asgari düzeyde tuttuğu bir açıklama yaparak Biden’ın 27 aydır ısrarla savunduğu, ABD silahlarının asla Rus topraklarına ateşlenemeyeceği kuralına dar bir istisna getirdiğini açıkladı. İstisna getirdiği bu kural ABD’nin Ukrayna’daki savaşın başlangıcında “Üçüncü Dünya Savaşı’ndan kaçınmak” için direttiği bir söylemdi.
Biden yönetiminde çalışanlara Ukraynalılara kendi vatanlarını korumak için ihtiyaç duydukları silahları vermenin bir adım olduğunu söylemişti. Ancak sınırın ötesine ABD topçu mermileri, roketleri ve füzelerini fırlatma izni vermek ise başka bir şey. Çünkü ABD silahlarının Rusya’nın içini vurması nükleer gücü olan bir düşmanla ABD’nin çatışması riskini de artıran bir unsur.
Kendisine önce uzun menzilli toplar, sonra tanklar, daha sonra da F-16’lar verme konusundaki isteksizlikleri nedeniyle Biden ve ekibiyle defalarca çatışan Zelenski, Biden’ın ABD silahlarının sınırdan Rusya’ya ateşlenmesi konusundaki kısıtlamalarını yumuşatması için kamuoyu önünde bir baskı kampanyası başlattı. İki hafta önce The New York Times’a verdiği bir röportajda Zelenski, Biden’a seslendi: “Ukrayna semalarında ne varsa vurun! Ve sınırdaki Rus güçlerine karşı kullanmamız için bize silah verin.”
Zelenski Ukrayna’yı ziyaret eden en son üst düzey yetkili olan Dışişleri Bakanı Antony Blinken dahil Kiev’e giden ABD’lilere ne söylediyse aynısını kamuoyuna açıklıyordu. Bu da haliyle bir baskı unsuru oluşturuyordu. Artık baskıdan mıdır, Zelenski’nin hitabet yeteneğinden mi bilinmez, Blinken ikna olmuş olarak Washington’a döndü. Dönüşünün hemen ardından Oval Ofis’te yaptığı toplantıda kendisi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Savunma Bakanı Lloyd J. Austin ile birlikte Biden’ı en azından Ukrayna’nın ikinci büyük şehri Harkiv çevresindeki sınır bölgelerinde kısıtlamaları kaldırması gerektiğine ikna etti. Aksi takdirde Rusya’nın 2022 sonbaharında çıkarıldığı toprakların önemli bir bölümünü geri almaya başlayabileceği uyarısında bulundular.
Ukrayna Pazartesi günü yaptığı açıklamada Rusya topraklarındaki bir hava savunma sistemini imha etmek için Batı’nın sağladığı silahları kullandığını duyurdu ancak silahın adını ya da ayrıntı vermedi. Bunun üzerine Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov Batı tarafından sağlanan silahların Rusya’yı vurması halinde “ölümcül sonuçlar” doğacağı uyarısı yaptı.
Silahların kullanımına yönelik bu sınırın kaldırılması NYT’deki analize göre son istisna da olmayacak. Biden’ın yardımcıları Başkan’ın gerilimi tırmandırmama kuralına istisna getirmekten başka şey yapmadığında ısrarcı. Ancak Blinken’ın geçen haftanın sonunda ima ettiği gibi bu son istisna olmayabilir. Blinken Rusya’yı geri püskürtmeye yönelik ABD stratejisinin savaş alanındaki değişikliklere uyum sağlayacağını söyledi.
Zelenski hafta sonunu bunun yeterli olmadığını, Biden’ın ABD silahlarının kullanımındaki tüm kısıtlamaları kaldırması gerektiğini, böylece bu silahları Rusya ile olan tüm sınırların ötesinde ve topraklarının derinliklerinde kullanabileceğini savunarak geçirdi. Beyaz Saray bunu elinin tersiyle itti. Kirby “Başkan Zelenski’nin bir yandan minnettar olurken, diğer yandan da davasını sürdürmeye istekli olmasının kimseyi şaşırtmaması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Ancak Kirby ABD’nin “Rusya içinde uzun menzilli saldırılara” karşı politikasının değişmediğini de ifade etti.
Biden’ın danışmanları özel olarak Amerikan ve Ukrayna önceliklerinin farklılaştığını kabul ediyor. Bu noktada Ukrayna’nın Rusya ile gerilimi tırmandırmaktan kaybedeceği bir şey kalmadı ama Biden’ın hâlâ var: Beyaz Saray’da, Başkan Vladimir Putin’in, Ukrayna’nın Rus topraklarına ABD yapımı bombalar ve roketler atmaya devam etmesi halinde nükleer silahlar kullanmasından endişe ediliyor.
Biden’ın tek derdi Ukrayna da değil. Bir ABD başkanının İsrail planının detaylarını dile getirmesinin “alışılmadık bir durum” olduğunu yazdı NYT: “Diplomatlar diğer ülkeler adına konuşmaktan kaçınmak üzere eğitilirler. Ancak Biden, Netanyahu’nun Amerika’nın daha fazla hayat kurtarıcı yardımın girmesine izin vermesi, askeri operasyonlar başlamadan önce yüz binlerce Filistinli sivili Refah’tan tahliye etmek için bir plan oluşturması ve sivilleri yaralayan ya da öldüren 2 bin kiloluk bombalar kullanmaktan kaçınması yönündeki uyarılarına uymayı reddetti. Biden da aylar süren hayal kırıklığının ardından konuştu.”
Dolayısıyla Biden bir karar verdi ve tabiri caizse “dümene geçti.” Amaç ise Netanyahu’yu üç aşamalı bir barış planına ikna etmek. Aslında plan savaş kabinesi tarafından onaylandı – ancak Netanyahu’yu destekleyen ve kırılgan koalisyon hükümetini iktidarda tutmak için ihtiyaç duyduğu küçük sağcı partiler sıkıntı çıkarmayı sürdürüyor. NYT de şöyle yazıyor: “Anlaşılan o ki anlaşmaya karşı çıkanlar Hamas’a yapılan teklifi hiç görmemişler bile.”
Netanyahu planı imzaladığını tam olarak inkâr etmedi ama kabul de etmedi. Atlantik Konseyi’nde kıdemli bir araştırmacı olan ve 26 yıl boyunca Netanyahu da dahil olmak üzere yedi İsrail başbakanı için çalışan Şalom Lipner, “Dans ediyor, Bunu reddetmedi. Ama benimsemiş de değil. Şabat günü, daha sağcı partilerin bunu duymayacağını ya da yanıt veremeyeceğini bildiği bir zamanda bu öneriyi kamuoyuna açıklamak bir zorunluluk haline geldi çünkü zaman daralıyor.”
Biden, seçim kampanyasında ve Demokrat Parti kongresinde, sivil ölümler artarken ABD’nin İsrail’in tüm saldırılarını kesmesi gerektiğine inanan partisinin ilerici kanadından protestocularla karşılaşabileceğinin farkında. Bu yüzden iki adam strateji farklılıklarını açıkça ortaya koyan kamuoyu açıklamaları yapmaya başladılar. Bu, ister NATO liderlerini savunmaya daha fazla harcama yapmaya zorlasın, ister Japonları Güney Kore ile yüzyıllık anlaşmazlıklarını uzlaştırmaya ikna etsin, Biden’ın gurur duyduğu türden sessiz, dostça bir kenara çekilerek yapılan bir ikna çabası değil.
Ancak ABD ve İsrail’in güvensizlikten geldikleri nokta bu: Diğerini köşeye sıkıştırmak için kamuoyu baskısı oluşturmak.