İsrail ve Hamas rehine takasında anlaştı: 50 İsrailliye karşılık 4 gün ateşkes
İsrail ordusunun Hizbullah'ın saha komutanı dahil beş üyesini öldürmesinin ardından örgüt 7 Ekim'den bu yana İsrail'e en büyük roket salvosunu düzenledi. 215 roketin ateşlendiği saldırıda hem Golan Tepeleri hem de İsrail'in kuzeyi hedef alındı.
7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne saldırılarını sürdüren İsrail bir yandan da Lübnan’ın güneyinde Hizbullah ile çatışmaya, örgüte ait bazı hedefleri vurmaya devam ediyor. Ekim ayından bu yana Birleşmiş Milletler’in (BM) iki ülke arasında çizdiği sınır olan mavi hattın her iki tarafında on binlerce insan evlerinden oldu ve ne zaman geri dönebilecekleri belli değil.
Karşılıklı çatışmalarda 18 İsrail askeri ve 10 sivilin yanı sıra 70’ten fazla Lübnanlı sivil ve bazı kaynaklara göre en az 300, bazı kaynaklara göre ise en az 500 Hizbullah üyesi öldü. Bu iki sayıdan 500’ün doğrulanması halinde Hizbullah’ın kaybı 2006’da İsrail’le girdiği son büyük savaştan daha fazla olacak.
Dün İsrail’in Lübnan’ın güneyine düzenlediği hava saldırısında beş üyesinin öldüğünü açıklayan Hizbullah Jwaya köyünün hedef alındığı bu saldırıda örgütün ‘saha komutanı’ olarak bilinen Talib Abdullah’ın da yaşamını yitirdiğini doğruladı. Saldırı İsrail’in Lübnan’a saldırmaya hazırlandığı bu dönemde topyekun savaş ihtimalini kuvvetlendirdi.
Saldırıya bugün karşılık veren Hizbullah Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana İsrail’e en büyük füze saldırısını düzenledi. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) İran destekli örgütün İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ne yaklaşık 50, ardından da İsrail’in kuzeyine 90 füze daha fırlattığını açıkladı. Ordu daha sonra Meron Dağı çevresine 70 roket daha fırlatıldığını açıkladı. Güdümlü bir tanksavar füze Kibbutz Sasa’daki Plasan zırhlı araç fabrikasına isabet ederek hasara yol açtı. Bazı roketler İsrail’in hava savunma sistemleri tarafından engellendi ancak yaz sıcakları nedeniyle roketler bazı bölgelerde yangınlara neden oldu.
Hizbullah’tan yapılan açıklamaya göre İsrail’in hassas bir askeri üretim fabrikası ile Ein Zeitim ve Ami’ad’daki üsleri ve Meron’daki bir İsrail askeri hava gözetleme istasyonu vuruldu. Her iki saldırıda da onlarca Katyuşa roketi ateşlendi.
Şii grup Hamas’ın 7 Ekim’de Gazze Şeridi’nden başlattığı saldırıdan bir gün sonra İsrail’e karşı ikinci bir cephe açarak iki ülkeyi ayıran BM kontrolündeki mavi hattın bitişiğindeki köylere ve çiftliklere roket ve havan saldırısı yaptı. Yıpratma savaşı giderek kötüleşti ve İsrailli politikacılar ve generaller son haftalarda tam ölçekli bir çatışmaya hazır olduklarının sinyallerini verdi.
Reuters’a konuşan Lübnanlı kaynaklar dünkü saldırıda öldürülen Hizbullah komutanı Abdullah’ın güney sınır şeridinin orta bölgesinden sorumlu olduğunu ve ocak ayında bir İsrail saldırısında öldürülen üst düzey Hizbullah komutanı Visam Hasan Tavil’den daha kıdemli olduğunu söyledi.
Bu arada IDF de Abdullah’ı öldürdüğünü doğruladı ve İsrail jetlerinin İsrail’in kuzeyine atılan füzelerin ardından Güney Lübnan’da bir dizi fırlatma noktasını vurduğunu aktardı. Abdullah’ın son sekiz aydır İsrail’in kuzeyinde, bilhassa Kiryat Shmona’daki saldırıların arkasındaki isim olduğu belirtiliyor.
Hizbullah bir yandan İsrail ile topyekun bir savaş arayışında olmadığını belirtirken diğer yandan da saldırılarının kapsamını ve yoğunluğunu giderek artırıyor. Örgüt ayın başında İsrail’e münferit atışlar yerine insansız hava aracı (İHA) filosuyla saldırı düzenledi.
ABD ve Fransa sınırdaki gerilimi yatıştırmak için yoğun müzakereler yürütüyor ancak gerilimin tırmanma ihtimali giderek artıyor. İsrailli generaller Gazze’deki savaşa odaklanmak isterken, geçen hafta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Hizbullah’ın saldırılarına “son derece güçlü” bir karşılık verileceği tehdidinde bulundu. İsrail ayrıca orduya çağırabileceği yedek asker sayısını 50 bin artırarak 350 bine çıkardı ki, bu sayı Gazze Savaşı’nın başında çağrılan sayıya yakın.
Öte yandan Hizbullah ve İsrail arasında tam ölçekli bir çatışma her iki taraf için de şüphesiz yıkıcı olacaktır. Zira Lübnan merkezli örgüt 2006’dan bu yana müthiş bir cephanelik inşa etti. Böyle bir savaş ayrıca Hizbullah’ın İran’daki destekçilerini de yanına çekebilir.
Tahran, Suriye’nin başkenti Şam’da bir konsolosluk binasının bombalanmasına tepki olarak Nisan ayında İsrail’e ilk kez doğrudan füze ve insansız hava araçlarıyla saldırmış, bir Bedevi İsrail vatandaşının ölümü dışında saldırı savuşturulmuştu. İsrail bu saldırılara İran’ın nükleer rezervi konumundaki İsfahan’ı vurarak karşılık vermiş, İran cephesi de kayıp bildirmemişti.
İsrail ve Hizbullah’ın neden çatıştığına dair köklü bir geçmiş var. Lübnan Hizbullah’ı ve İsrail, resmi olarak uzun yıllardır savaş durumunda. 1982’de Filistinli grupların saldırılarının ardından İsrail, Lübnan’a tanklarını göndererek başkent Beyrut’a kadar ilerleyen yıkıcı bir işgal başlattı. 2000 yılına kadar, yani Hizbullah tarafından bölgeden çıkartılana dek İsrail güney Lübnan’ı işgal altında tuttu. Lübnan’da Hizbullah başkent Beyrut’un düşman devlet olarak tanımladığı İsrail’e karşı koymakla görevli bir “direniş” grubu olarak görülüyor. Ancak Batı dünyasının büyük bir bölümü, Hizbullah’ı terörist bir örgüt olarak sınıflandırıyor.
O zamandan bu yana taraflar zaman zaman çatışmalara girdi, ancak gerginlik 2006 yılında Hizbullah’ın iki İsrail askerini kaçırmasının ardından İsrail’in güney Lübnan’a müdahalesiyle zirveye çıktı. Bu çatışmada çoğu sivil olmak üzere binden fazla Lübnanlı, 49 İsrailli sivil ve 121 İsrail askeri hayatını kaybetti. 2008’de Hizbullah, İsrail hapishanelerindeki Lübnanlı ve Filistinli mahkumların yanı sıra, İsrail’in elinde tuttuğu savaşçıların cesetlerini de iade etmesi karşılığında kaçırılan askerlerin kalıntılarını İsrail’e teslim etti.
Son dönemdeki çatışmalar ise Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırarak 1200’den fazla kişiyi öldürmesi ve 250’den fazla kişiyi kaçırmasının ardından başladı. İsrail, bu olayın ardından Gazze’de Hamas ile savaşa girdi, bölgenin büyük bir kısmını yıktı ve 36 binden fazla Filistinliyi öldürdü. Hizbullah, mevcut savaşlarının Gazze’deki Filistinlilere destek amacı taşıdığını söylüyor.
Hizbullah’ın askeri kapasitesi büyük ölçüde Sovyet dönemine ait Katyuşa roketlerine dayandığı 2006’dan bu yana oldukça gelişti. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, örgütünün 100 binden fazla savaşçı ve yedek askere sahip olduğunu belirtiyor. Ayrıca, topyekûn bir savaş çıkması halinde İsrail’in savunmasını alt edebilecek 150 bin roketin ellerinde olduğunu iddia ediyor.
Gerilimin şimdi neden arttığına gelince Uluslararası Kriz Grubu’ndan Heiko Wimmen çatışmanın 8 Ekim’den bu yana giderek şiddetlendiğini belirtiyor. Sınır ötesi çatışmaların sayısı ve ölçeği arttıkça taraflar savaşa daha da yaklaştı. Çarşamba günü Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyindeki bir köye düzenlediği saldırıda bir İsrailli yedek asker öldü ve İsrail tarafında öldürülen asker sayısı 19’a yükseldi. Her iki taraf da sınırın ötesinde daha derin noktalara saldırıyor, Hizbullah İsrail’in 35 kilometre içine ateş açarken İsrail Lübnan’ın 120 kilometreden daha kuzeydeki bölgelerini hedef alıyor.
Tarafların açıklamaları da tansiyonu yansıtıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kuzeyde “çok yoğun eylemler” hazırlığında olduklarını belirtirken Hizbullah’ın ikinci adamı Naim Kasım, İsrail’den gelen tehditleri ciddiye almadıklarını ve topyekûn bir savaş istemediklerini belirtti. Ancak her iki taraf da savaşa hazır olduklarını ifade ediyor.
Uzmanlar her iki tarafın da büyük bir savaştan kaçınmak isteyebileceğini, ancak tırmandırıcı eylemlerinin istemeden de olsa bir savaşı tetikleyebileceğini söylüyor. Netanyahu kuzeyde harekete geçmesi için yoğun baskı altında. IDF, 53 binden fazla İsraillinin kuzeydeki evlerini terk etmek zorunda kaldığını bildirdi. Lübnan Halk Sağlığı Bakanlığı, çatışmaların başlamasından bu yana 94 binden fazla Lübnanlının evlerini terk ettiğini açıkladı.
ABD gerilimin kontrol dışına çıkabileceği endişesiyle uyarılarda bulundu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller gerilimin tırmanma riski konusunda “son derece endişeli” olduklarını ve Biden yönetiminin bu çatışmanın kontrolden çıkmasını önlemek için diplomatik görüşmeler yürüttüğünü söyledi.
Sonuç olarak her iki taraf da şu an için tam anlamıyla bir savaştan kaçınma eğiliminde ancak mevcut gerginlik ve çatışmaların seyri gerilimin hızla tırmanabileceğine işaret ediyor.