Şöyle bir Maarif Bakanımız var.
Birinden söz ederken “Ulan ahlaksız” diye başlıyor cümlesine…
“Ulan ahlaksız” dediği kişi de benim.
Adımı vermiyor ama tarifimi öyle güzel yapmış ki, Sabah gazetesinden bir arkadaşımız hemen anlamış ve oturup “Ertuğrul Özkök’e ayar” diye bir yazı yazmış.
Demek ki “Ulan ahlaksız” benden önce başka adreslere ulaşmış.
Koskoca Milli Eğitim Bakanı, insanlara “Ulan ahlaksız” diye hitap etmeyi normal bir davranış olarak kabul edip böyle konuştuğuna, bu ülkede kanunlar önünde hepimiz eşit olduğumuza göre ona bir soru sormak istediğimiz zaman, hiç olmazsa “Ulan” diye başlama hakkına biz de sahip sayılırız değil mi?
Hayır bu ülkede her vatandaşın böyle bir hakka sahip olmadığını çok iyi öğrendiğim için asla öyle bir hitap kelimesi kullanmam… Size de tavsiye etmem.
CİMER’e şikayet etsem bana cevap bile vermezler.
O nedenle ben “Sayın ahlaklı beyefendi” diye hitap ederek başlayacağım sözüme…
Olay Milli Eğitim Bakanının Türkiye’de Fransız Büyükelçiliği içindeki iki okula müdahale etme isteğiyle ilgili…
Ben bunu eleştiren bir yazı yazdım.
Yazıda “Bakanlığın bu okulların müfredatına din ve ahlak bilgisi dersleri sokmaya çalıştığını” ifade ettim.
Bakan bunun doğru olmadığını söylemek istiyor, ama söyleme üslubu aynen şöyle; “Ulan ahlaksız…”
Dikkat…
Böyle hitap eden kişi bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı…
Yani çocuklarımıza ahlak, nezaket, insan hakları, erdem gibi değerleri öğretecek kurumun başındaki şahıs.
Şimdi Sayın Ahlaklı Beyefendi ben de cevap hakkımı kullanayım.
Bu haberi ve iddiayı Ankara’nın en tecrübeli ve başarılı parlamento gazetecilerinden olan Nuray Babacan’ın Pencere Gazetesindeki yazısından okudum.
O yazı yayınlandıktan sonra 48 saat bekledim.
Ne bakanlıktan ne de sizden tek kelime açıklama geldi…
Benim yazım çıktıktan sonra da 48 saatten uzun süre yine tek kelime açıklama yapılmadı.
Neticede bu iddia ortaya atıldıktan neredeyse bir hafta sonra birden “Ulan ahlaksız” açıklaması geldi…
Madem konu açıldı, ben de sayın bakana birkaç soru sorayım.
Bir; AKP 22 yıldır iktidarda.
Bugün kadar oturduğunuz koltuktan kaç bakan geçti sayamadım.
Çünkü oturma süresi en kısa olan bakanlıklardan biridir.
Sizden önce o koltukta oturan hiçbir bakan bu iki okula kafayı takmadı.
Sizden önceki bakanlarda zerre kadar milli şuur, milli hassasiyet yok muydu?
Ne demek istiyorsunuz şimdi? “Maalesef ne Cumhurbaşkanımız, ne de başbakanlarımız ve o bakanlar milli refleks gösterebildi” mi?
İki;
Cumhuriyetin 100 yıllık tarihinde, AKP’nin 22 yıllık tarihinde hiçbir bakan “Okulllarımızda tarikatlarla işbirliği yapacağız” gibi çocuklarımızın geleceğini berbat edebilecek bir işe girişmedi.
Ne demek istiyorsunuz şimdi.
100 yıllık Cumhuriyetin, 22 yıllık AKP iktidarının gelmiş geçmiş bütün bakanları, başbakanları, Cumhurbaşkanlarının İslami hassasiyetten yoksun muydu?
Üç; sizin yönettiğiniz Milli Eğitim Bakalığında bir okula güya öğretmen olarak tayin ettiğiniz bir adam sınıfın ortasına temsil mezar koyup anne kaybetme korkusunu en güçlü hissettikleri yaşlardaki çocuklara “Anneniz öldü hadi bakalım mezarının başında dua okuyun” gibi bir zırvalık yaptı.
Binlerce veli aylardır size soruyor:
Bu adam için “Ulan ahlaksız” diye başlayan bir açıklamanız oldu da biz mi duymadık?
Hayır yapmadınız.
İşte ondan cüret alan bir başka adam da sınıfta çocuklara kefen giydirerek uygulamalı kabir dersi vermeye kalkıştı.
“Ulan ahlaksız” diye yapıştınız mı o adamın yakasına…
Madem böyle yaka bağır açık külhanbeyi raconlu konuşmaları seviyorsunuz…
Bildirin aynı üslupla bu mezar taklitçilerine ve kefenbazlara da haddini…
Dört; okullara TARİKATLARI sokacağınızı, aynı bana ulan ahlaksız dediğiniz günkü gibi, yaka bağır açık ilan ettiniz.
Soruyoruz…
Okullarda FETÖVARİ yeni bir paralel yapı mı oluşturmak istiyorsunuz? O nedenle mi HAZIRLADIĞINIZ yeni müfredatın adını “Eğitim müfredatı” değil de “Maarif müfredatı” yaptınız…
Ve son söz…
Devlete saygım var.
Ama bir gün siz de o Devlet koltuğundan kalkacaksınız, işte o gün…
O gün daha rahatça konuşabileceğiz…
Devletin emrindeki gazete ve televizyonlar artık emrinizde olmayacak…
İkimiz de fikirlerimizi daha rahatça daha özgürce söyleyebileceğiz.
Size söz… Asla sizin kadar külhanbeyi, sizin kadar hoyrat, sizin kadar ağzı bozuk olamam…
Siz isterseniz bu zarif üslubunuzla devam edebilirsiniz…
Cumhurbaşkanının son New York gezisine katılan Sabah Gazetesi yazarı Okan Müderrisioğlu A 330 uçağındaki gazeteciler için yazdığım yazıya alınmış.
Oysa yazımda uçakta tanıdığım iyi gazeteciler var derken kastettiklerimden biri oydu.
Olayları gayet renkli, ilginç yanları ile yazabilecek bir Ahmet Hakan, Hakan Çelik, Hande Fırat ve daha başka gazeteciler de vardı.
Bunun altını da özenli çizmiştim.
Ama Okan üstüne alınmış ve diyor ki;
“Cumhurbaşkanının uçağındaki gazetecileri itibarsızlaştırmaya çalışıyor…”
Bak kardeşim Okan;
Ben tam aksini yapmaya çalışıyorum.
A 330 uçağındaki gazetecilere itibar kazandırmaya uğraşıyorum.
Bunun da nasıl yapılacağını yazıyorum.
Allahaşkına, uçakta soru sorma ve cevap alma biçimini yazmışsın…
Böyle bir sistemle gazeteciler itibar kazanabilir mi?
Sizi ben itibarsızlaştırmaya çalışmıyorum.
Siz kendiniz uğraşıyorsunuz buna diyorum.
Madem öyle, bir gezide her biriniz hangi soruları sorduğunuzu da yazın.
Biz de “Arkadaşlar sorulması gereken soruları sormuş” diyelim.
Bir de Allahaşkına Fahrettin Altun’a söyleyin, arada bir uçaktan farklı bir kare, farklı bir oturum düzeni fotoğrafı gelsin.
Hatta bir keresinde ben de geleyim, size modern oturma tarzları ve formatları göstereyim.
Her defasında aynı yerde aynı düzende aynı fotoğraflar gelince her biri ötekinin replikası haline geliyor ve gazeteciler de anonimleşiyor.
Bu arada samimi bir şey söyleyeyim mi…
Şundan kendim kadar eminim.
Sizler de aranızda bunları konuşuyor ama değiştiremiyorsunuz uçağın müesses nizamını.
4 Aralık 2024 - Yılın en güzel filminin en güzel sahnesini anlatıyorum
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?