Tarihin izinde: 2024’te onlarca eser Türkiye’ye iade edildi
Karaman'daki Canhasan höyüğünde süren arkeolojik kazılar bölgenin tarihi hakkında yeni bilgileri de ortaya çıkardı. Eldeki yeni verilere göre Canhasan dünyanın bilinen en eski kentsel yerleşimi Çatalhöyük'ten 750 yıl daha eski.
Karaman’daki kazılarda tarih yeniden yazılıyor. Kentteki Canhasan 3 Höyüğü 9 bin yıllık Çatalhöyük’ten 750 yıl öncesine tarihlendi. Kazı Başkanı Doç. Dr. Adnan Baysal “Çanak çömleksiz Canhasan 3, 750 yıl daha erkene tarihlenen bir yer. Canhasan 3’ün duvar ve tabanlardaki boyalardan belki de Çatalhöyük kültürünü hazırlayan yerleşmelerden biri olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
Alaçatı köyündeki Canhasan Höyükleri (I, II ve III) 1950’li yılların başında Dr. David French başkanlığında yapılan yüzey çalışmaları sonucunda arkeoloji dünyasına kazandırıldı. 1960’lı yıllarda başlayan kazılar 10 yıl sürdü. Uzun yıllardan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2022’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Baysal başkanlığında kazı çalışmaları yeniden başladı.
Doç. Dr. Adnan Baysal kazı çalışmalarının devam ettiğini belirterek “Bu çalışmalar özellikle Canhasan 1’in kalkolitik ve neolitik tabakalara sahip olduğunu, Canhasan 3’ün de çanak çömleksiz kültüre ait olduğunu ortaya koydu. Özellikle Çatalhöyük’le birlikte birleştirerek düşündüğümüzde en doğudan en batıya doğru Türkiye arkeolojisinin kronolojisini çıkartan bir çalışma niteliğinde. 50 yıl sonra tekrardan bu çalışmaları başlatmış olmamızın birçok meslektaşımız için de memnun edici bir haber olduğunu düşünüyorum” dedi.
Canhasan Höyüğü’nde yaşayanların sular çekilince bölgeyi yerleşim yeri haline getirdiklerini söyleyen Doç. Dr. Adnan Baysal “Canhasan tipik karakteristik havasıyla normal sıradan bir höyük gibi görünmekle birlikte aslında Canhasan’ı Canhasan yapan yerlerden biri Konya Ovası’nın paleoekolojisidir. Karadağ’ın doğusuna veya Konya Ovası’nın geneline baktığımızda 14 bin yıl önce tamamen suyla kaplı olduğunu biliyoruz. Bunu da yapılan paleoekolojik araştırmalardan biliyoruz, ama neticede bu çalışmaların sonucunda su seviyelerinin de sürekli olarak alçalıp yükseldiğini görüyoruz. Bu bölgede suların daha çabuk çekildiğini, yaptığımız incelemelerde de sahil kumlarının üstüne kurulmuş gibi olduğunu görüyoruz. Canhasan 3 ile başlayan bir yerleşim var. Arkasından da yine kalkolitik yerleşiminin altındaki neolitik var” dedi.
Elde edilen bulgular sonucunda Canhasan 3’ün, Çatalhöyük’ten 750 yıl öncesinde kurulduğunu açıklayan Doç. Dr. Adnan Baysal “Anadolu’da genelde üst üste kurulan bir höyükleşme sistemi varken burada yatay höyükleşme sistemini de görüyoruz ki bu da Canhasan’ı özel kılıyor. Burada yaşamış olan insanlar göl kenarındalar ve hemen yanlarında da akan taze bir su var. Bu da onlar için son derece uygun bir ortam oluşturuyor. Canhasan çanak çömleksiz neolitiğinin şu an yapmış olduğumuz çalışmalar sayesinde ortaya çıkarmış olduğumuz dörtgen planlı evler, içindeki alan kullanımı ve bu alan kullanımı içinde ocakların yerleri, evlerde yiyecek depolamak için kullanılan yerler, bu mekanlardaki düzenlemeler Çatalhöyük’ü andırır durumda, ama şunu söyleyelim ki çanak çömleksiz Canhasan 3, 750 yıl daha erkene tarihlenen bir yer. Canhasan 3’ün duvarlarındaki ve tabanlardaki boyaların belki de Çatalhöyük kültürünü hazırlayan yerleşmelerden biri olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
Canhasan 3’ün,tarih öncesi insanların hayati süreçlerine de ışık tuttuğunu belirten Doç. Dr. Adnan Baysal “Materyal kültüre baktığımız zaman çanak çömleksiz neolitikte tamamen taş aletler ve obsidiyen aletler, ok uçları ve kemik aletler var. Bu da daha çok avcılığa yönelik ekonomi modelinin izlendiğini, bununla birlikte yavaş yavaş hem bitkilerle olsun, hem hayvanlarla uğraşarak evcilleştirme süreçlerine çalıştıklarını görüyoruz” dedi.
Kazılarda bulunan evlerin boyalı olduğunu tespit ettiklerini kaydeden Doç. Dr. Adnan Baysal şunları söyledi: “Evlerin içinde boyamalar var. Kırmızı boyalar demir oksit olarak tanımlayabileceğimiz boya türleri, portakal rengi gibi renkleri elde edebilmek için mangan oksit kullanıyorlar. Bunların da elde edilebilmesi için en yakın gidebilecekleri yer aslında Toros Dağları. Bu malzemeyi de oradan alıyorlar. Bu insanlar sadece bir mekanda yaşamıyor. Nereden hangi malzemeyi alabilecekleri bilgi ve teknolojisinesahip olduklarını gösteriyor. Tabii bu renklerle dünyalarını renklendiriyorlar. O ortamı canlandırmak istersek önlerinden geçen bir dere var.”
Akarsu ve göllerin olduğu bölgedeki evlerini nemden korumak için kireçle yalıtım yaptıklarını belirlediklerini anlatan Doç. Dr. Adnan Baysal “Evlerinin tabanlarında alçı sertliğinde veya daha sert malzeme kullanıyorlar. Şu andaki izlenimlerimiz doğrultusunda söylemek gerekirse kireç yakarak yapılmış bir tabandan söz etmek gerekiyor ve bunlar gerçekten 1,5 santimetre kalınlığında tabanlar ve üstü siyah boyalı. Kireci de bu şekilde kullanabilmek için yakmanız gerekiyor o dönemde. Pyro teknoloji dediğimiz bir sistemden, kireç yakmaktan bahsediyorum. Bunu da hazırlayarak tabanlara yaymışlar ve sertleştirdikten sonra da kullanmışlar. Yani bu da ayrı bir teknoloji ve Anadolu için o dönemlerde ilk kullanılan yerlerden biridir, diyebiliriz. Büyük bir ihtimalle göle yakınlar, su seviyesi çok yüksek. Alttan veya sağdan soldan gelebilecek nemi minimize etmek için olabilir diye düşünüyoruz” dedi.