Yunanistan’ın ölüme terk ettiği bottaki göçmenleri Türk askeri kurtardı
Sakız, Çeşme’nin tam karşısında ve feribotla 45 dakikada ulaşabileceğiniz bir yer. Geçmişle bağını koparmayan bu ada modern dünyanın nimetlerinden belli ölçüde yararlanmış bir yer. Hiç fazla bir unsur yok, her şey olması gerektiği gibi.
Son zamanların en çok konuşulan konularından biri…
Neden Türkler Yunanistan’a tatile gidiyor?
O kadar çok çünkü var ki…
Sevgili arkadaşım Zeynep yıllardır Sakız adasına onunla birlikte gitmem için ısrar ederdi, fırsat olmamıştı. Sonunda şeytanın bacağını kırdım. Geçen hafta Sakız (Chios) Adasında birlikte huzurlu ve sakin üç gün geçirdik. Ve tabi neden bu kadar ısrar ettiğini anladım…
Yunanistan’ın beşinci büyük adası Sakız, Çeşme’nin tam karşısında ve feribot ile 45 dakikada ulaşabileceğiniz bir yer. Adada irili ufaklı 60’dan fazla köy var. En önemli özelliklerinden biri Pyrgi köyündeki evlerin dış cephe dekorasyonunda kullanılan süslemeler. Bu benzersiz süsleme için binalar önce çimento ile sıvanıyor, üstü ikinci kat olarak alçı ile kaplandıktan sonra üstteki alçının özel bir teknikle kaldırılmasıyla geometrik şekiller veriliyor. Böylece defter kenarına yapılan bir süsün tüm köyü etkilediği bir masal dünyası ortaya çıkıyor. Büyülü ve keyifli bir köy.
Turizm dışında adanın en önemli ekonomik kaynağı damla sakızı. 840 kilometrekarelik yüzölçümü 200 kilometreyi aşan sahil şeridiyle yaklaşık 55.000 nüfuslu bu ada inanılmaz ama tüm Dünya’nın damla sakızı ihtiyacını karşılıyor. Sakız ağacının köklendiği yeri güzelleştiren bir yapısı var. Adanın kuzey tarafı daha çorak bir yapıya sahip. Orta kısmından başlayarak, güney kısmına doğru ilerledikçe sakız ağaçları yoğunlaşıyor. Yani adanın tamamında sakız ağaçları yok ama buna rağmen tarımı bitirmeyen aksine tarımla güçlenen bir ada Sakız adası. Sahipli sakız ağaçlarının yanı sıra adadaki sahipsiz ağaçlar da kendi haline bırakılmıyor, işleniyor ve sakızın her damlası değerlendiriliyor. Üstelik verim için zamana ve emeğe ihtiyacı olan sakız (skinos) fidanının 2 ile 2.5 metrelik verimli bir ağaç konumuna gelebilmesi için en az yüz ila yüz elli yıllık bir süre gerekli. Ada’da sakızla yapılmış yiyecek ve içeceklerin dışında geniş bir yelpazede kozmetik ürünler de mevcut.
Sakız bana göre; sakin ve dingin bir ada. Tarihi, kültürü, doğası ve mimarisiyle özel bir yer. Sıcak ve güneşli havası, bakir plajları ve denizi, dar sokakları, taş evleri, kimseyi rahatsız etmeyen müzikleri, korna gürültüsüz yolları, tertemiz sokakları, ruh okşayan sadeliği ve güler yüzlü yerel halkıyla insanı sımsıcak kucaklayan bir ada.
Ada, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Benim gibi geçmişe özlem duyanlar için ideal bir yer. Keşfedilmeyi bekleyen dar sokakları, taş konaklarda yüzlerce yıl yaşamış köklü aile hikâyeleri ile ada aynı zamanda mistik bir havaya sahip. Misafirperverlik ve samimiyet ada ile duygusal bir bağ kurulmasına yardımcı oluyor. Sakız Adası aynı zamanda Osmanlı döneminde yaşanan trajedilerin de izlerini taşıyor ve bu bana göre adanın tarihine bir hüzün katmanı eklemiş.
Görece ucuz bir tatil dışında Yunan adalarında ne buluyoruz?
Belki çocukluğumuzdaki duyguları, belki insanların birbirine davranış biçimini, belki bozulmamış doğayı, kirlenmemiş denizi, belki de çirkinleşmemiş binaları özlüyoruz. Birbirine saygılı davranmayı, etrafa gösteriş yapmadan yaşamayı, kendimiz olmayı, doğal davranmayı, kasmamayı, koşturmamayı ve huzuru buluyoruz Yunanistan’da. Kapı önlerinde oturan tonton teyzeleri, köy meydanındaki kahvelerinden oturanlar yaşlıları ile hem kendimiz gibiyiz hem değiliz. Hem evimizdeyiz hem değiliz. Yani konu sadece Türkiye’ye göre ucuz tatil yapmanın ötesinde. Aslında hepimiz kaybedilmiş bir dokunun, bir ruhun, bir tadın peşindeyiz.
Geçmişle bağını koparmayan bu ada, modern dünyanın nimetlerinden belli ölçüde yararlanmış bir yer. Hiç fazla bir unsur yok, her şey olması gerektiği gibi. Renkli ve ışıklı reklam panoları yok, yan yana yer almış restoranlardan adayı inleten müzikler yok ya da gereksiz hareketler ile trafiği tehlikeye atan motosikletliler yok özetle ada sakin ve huzurlu atmosferi ile dinlenmek ve yenilenmek için ideal bir ortam sunuyor konuklarına. Benden duymuş olmayın ama orada geçireceğiniz 3 gün, size bir haftalık tatil yapmışsınız duygusu verecektir.
Tüm bu duygusal etkilerin yanı sıra lezzetli, doyurucu yemeklerin size maliyeti de ülkemizin neredeyse üçte biri gibi düşünebilirsiniz. Hadi gelin size bir örnek; Agios Isidoros’taki sessiz ve küçük bir koy. Biz Türklerin tabiri ile bir “beach”. Manzarası, denizi, sempatik ve küçük kilisesi, ambiyansı, cırcır böceklerinin sesi, dingin müziği ve kokteylleriyle müthiş bir yer. Yunan adalarında bizdeki gibi bir plaj kültürü yok. Tüm plajlar halka açık ve bedava. Sadece şemsiye-şezlong ve yiyecek-içecek ücretli. İsterseniz havlunuzu serip her plajdan ücretsiz, keyifle yararlanabilirsiniz. Tüm günü keyifle geçirebileceğiniz bu mekân öylesine güzeldi ki ilk işimiz şezlonga kendimizi atıp bir şişe Prosecco söylemek oldu. Gün içinde bir kokteyl, iki aperol, bir bira içip, Sushi’li leziz ve doyurucu öğlen yemeği ile birlikte bu deniz ve şezlong keyfi için 4 kişi toplam 80 euro ödedik. Yani adam başı 20 euro. Artan döviz kuruna rağmen ülkemizdeki sıradan bir kafe ile kıyasladığında bile daha ucuz kalan Yunan adaları halen bakir bir tatilin adresi diyebilirim. Sonuçta Yunan adaları; yakınlık ve ulaşım kolaylığı, Türkiye ile tarihsel bağları ve kültürel benzerlikleri, kristal berraklığında denizleri, plajları, yeşil doğası ve etkileyici manzaraları, leziz yemekleri, güler yüzlü hizmeti, sıcak karşılamaları ile çok keyifli bir tatil geçirebileceğiniz yerlerden. Üstelik tüm bunları kaliteli, temiz bir konaklama ve uygun maliyet ile yaptığınızı düşünün.
Türkiye’nin sadece yerel halka değil, artık yabancı turistlere bile pahalı gelen durumu değişmedikçe, hizmet anlayışı farklılaşmadıkça, doku her geçen gün daha fazla bozuldukça, doğa yerini taş yapılara bıraktıkça, denizler kirlendikçe maalesef ülkemizin turizmden alması gereken değeri alması için biz daha çok bekleriz.
Halbuki dört mevsimi, kadim geçmişi, tarihi ve kültürel zenginleri, eşsiz yemek kültürü, güneşi, denizi, kayak merkezleri, doğa turizm ile ülkemizin yeniden turizm cenneti olmaması için neden yok. Bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilmesi için düşünce sisteminin her aşamada değişmesi ve gelişmesi gerekiyor. Odak; kısa vadede çok para harcatmak değil, turiste bir yatırım gibi bakarak uzun vadede kazanmak ve vazgeçilmez bir ilişki kurmak olmalı. Turistlerle kurulacak güçlü ve sürekli bir ilişki, onların ülkemize tekrar tekrar gelmesini sağlayabilecektir. Bu, yalnızca maddi kazanç değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası düzeydeki itibarını ve imajını da güçlendirir. Bunu artık es geçmemeliyiz.
Çocukluğumda okul kitaplarında yazan Türkiye bir turizm cenneti kavramını en yakın zamanda, tam anlamıyla ve hakkı ile kazanma dileği ile…
19 Kasım 2024 - Ünvanların olmadığı bir dünyada, sen kimsin?
12 Kasım 2024 - Mola vermek iyidir!
5 Kasım 2024 - Türkiye’de siyasi mobbing neden hiç konuşulmuyor?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.