İsrail’in bugünkü Amerikan yönetimini nasıl içten fethetmiş olduğunu anlamadan Türkiye ile Amerika arasında yaşanan ve yaşanacak sorunların temelinde gerçekte ne yattığını,e Trump’ın başkanlığı döneminde ABD Hazine Bakanı’nın neden özellikle Türkiye’yi hedef aldığını anlayabilmek mümkün değil.
Bu yazıda anlatacaklarım ulusal güvenlik yazarı dostlarım ve diğer kaynaklarımla yaptığım uzun sohbetlerden ve bazı makalelerden aldığım eski notlara dayanıyor. Detayları çok, ama önemi bu detaylarda olan bir yazı bu, sonuna kadar okursanız Türk-Amerikan ilişkilerinin Trump yeniden seçildiği takdirde yaşanacakların net bir resmini çıkaracağınızı umuyorum (Ben Trump başkan olur olmaz Washington’da Habertürk gazetesinin temsilcisi olarak çalışmaya başlayıp onun başkanlığı bitinceye kadar kaldığımdan büyük ihtimalle Trump ve yakın çevresini en iyi tanıyan gazetecilerden biriyim).
Trump başkan seçildikten bir süre sonra FBI’ın karşı istihbarat biriminin (counter intelligence unit) başkan yardımcısı Bill Priestap, Trump’ın damadı Jared Kushner’e bir brifing verdi. Yönetimdeki birçok ismin ve özellikle Kushner’in çeşitli ülke istihbarat servislerinin hedefi olduğunu söyledi ve özellikle İsrail’in faaliyetlerine dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Kushner, Trump yönetiminde İsrail ile ilişkileri koordine etmekle görevli olduğu için bu bilgi ona özellikle iletilmiş olabilir, ama yönetim içindeki birimler daha Obama öncesinden itibaren İsrail’in ABD’de artan casusluk faaliyetlerinden rahatsızdı. Hatta Obama öncesinde bazı alt düzey neo-con bürokratlar İsrail lehine faaliyetleri konusunda yönetim tarafından uyarılmış ve bazıları korkup çifte vatandaşlıkları bulunan İsrail’e kaçmıştı. Yani FBI yetkilisi o gün genel bir sorundan bahsediyordu. O kaçanlar Trump seçildikten sonra Washington’a geri dönmeye başladı.
Obama yönetiminden hiç hazzetmeyen İsrail Başbakanı Netanyahu, Trump daha yemin bile etmeden önce hiç görülmüş olmayan bir şey yaptı ve Mossad’ın başı Yossi Cohen’i gizli görevle Washington’a gönderdi. Cohen’in görevi İsrail’in Washington Büyükelçisi Ron Dermer ile birlikte yeni yönetimde yer alacak isimlerin İsrail yanlısı şahin olmasını sağlamaktı.
Nitekim bunu Kushner ile ortak çalışarak başardılar da. Aynı zamanda ABD vatandaşlığı da bulunan Netanyahu Amerika’ya özel işleri için geldiğinde Kushner’in babasının New Jersey’deki evinde kalacak ve hatta Kushner’in eski odasında uyuyacak kadar da aileye yakındı.
2013’ün Şubat ayında İsrail’in Amerika’daki halkla ilişkilerini yapmakta olan Johnny Daniels adlı işadamı Trump’a gidip İsrail seçimlerinde Netanyahu’ya destek verecek bir video mesajı yayınlamasını istedi. O da buna uydu ve video çekildi. Sonradan Netanyahu aynı şeyi Trump’ın desteklenmesi için perde arkasından yaptı. İsrail’in Amerika’da etkili olduğu tüm Yahudi baskı grupları Trump’tan yana tavır almıştı.
O günlerde İsrail’in kafasında ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması meselesi henüz ön sıralarda yer almıyordu bile. En önem verdikleri konu İran tehdidiydi. Bu yüzden Amerikan yönetiminde yer alacak isimlere özellikle önem veriyor, İran konusunda şahin olanların yönetimde yer alması için çalışıyorlardı.
Bu aşamada devreye yıllardır karısı Miriam ile birlikte hayatının tek amacını Kudüs yapmış olan Sheldon Adelson girdi. Sheldon Adelson, Trump ve ona yakın isimlerin Cumhuriyetçi Partide etkili olması için resmi kayıtlara göre 92 milyon dolar harcamıştı. Las Vegas’taki Sands kumarhane-otelinin de sahibi olan milyarder Sheldon İsrail için sınırsız para harcayabiliyordu. İsrail’de Hayom adlı bir gazetesi de bulunan Sheldon İsrail iç politikasının da içindeydi ve coşkulu bir şekilde Netanyahu’yu destekliyordu. Trump ile Netanyahu arasında bağlantılar da kuruyordu.
Sheldon Adelson, Trump ile o günlerde bir dizi toplantı yapmaya başladı. Yine kendisine ait Las Vegas’taki Venetian Otel’de buluştular. Sonra New York’ta Trump Tower’da da bir toplantı yapıldı. Toplantıların tek bir gündemi vardı. Adelson, Trump’ı Kudüs’ün İsrail için önemine ikna etmeye uğraşıyor ve Kudüs’ün başkent olmasına destek verirse İsrail’in Ortadoğu’da ABD’nin önünü açacağını söylüyordu. Bunlar olurken İsrail bir yandan da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği ile Washington’daki bağlantılarını sıkılaştırıyordu ve bu ortaklığın sonucu olan yeni Ortadoğu planı Kushner’in de katılımıyla ortaya çıkmaya başladı. Trump’ın ilk dış gezisi bu yüzden Suudi Arabistan’a oldu, orada geleneksel savaş dansı yapıldıktan sonra Katar’a ambargo kararı açıklandı.
Trump’ın oy tabanı olan evanjelistler üzerinde büyük etkisi olan Adelson bunu da kullanarak sonunda Amerikan elçiliğinin Kudüs’e taşınmasına Trump’ı ikna etti. Bu kararı duyunca Adelson’ın karısı Miriam’ın ağladığı da belirtiliyor.
Adelson ve İsrail’in Trump yönetiminde en tuttuğu isimlerden biri Hazine Bakanı Steven Munchin’di. Nitekim Kudüs’e elçiliğin taşınmasının İsrail’de kutlandığı törene katılan Amerikan heyetinin başında Hazine Bakanı Munchin vardı. Adelson ve karısı Miriam da oradaydı. Kushner ile birlikte izlediler töreni.
Elçiliğin Kudüs’e taşınmasına dünyada en sert tepkinin Türkiye’den gelmesine Munchin ile Adelson’un çok şaşırdığı Washington’da biliniyordu. Bunlar bunun öcünü zamanı geldiğinde Türkiye’den alacaklarını Washington’da her yerde söylemeye başlamışlardı.
Washington İsrail’in bulunduğu bölgemizde Amerika’nın istediğinden farklı davranan ve sadece farklı çıkarları ne gerekiyorsa onu yapan Türkiye’den perde arkasında rahatsızdı. Türkiye’yi kendi planları önünde bir engel olarak görüyorlardı. Kudüs olayı da zaten var olan tepkilerin patlamasına yol açtı ve bugünlere gelindi. eski Hazine Bakanı Munchin’in hedefinde hala Türkiye’nin yer aldığı ve Trump ile onun arkasında bugün yine Sheldon Adelson’un adamlarının durduğu söyleniyor.
Not: Bu yazıya çalışırken okuduğum makaleler arasında Adam Entous’un (‘The enemy of my enemy’ New Yorker) özel bir yeri var.