Erdoğan Esad’a dokundurdu: Tribünden seyrediyor
11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül The Economist Dergisi tarafından Atina'da düzenlenen 28'inci Yuvarlak Masa Zirvesi'ne katıldı. Küresel krizlere ilişkin konuşan Gül Gazze'deki savaşın tek nedeninin 'tek kelimeyle işgal' olduğunu söyledi.
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül The Economist Dergisi tarafından Atina’da düzenlenen 28’inci Yuvarlak Masa Zirvesi’ne katıldı. Gül zirvede teşekkürle başladığı konuşmasında dünyanın içinde bulunduğu krizlerden bahsetti.
“Uzun yıllar sonra Yunanistan’da bulunmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum. Daha önceki görevlerim sırasında da birkaç kez burada bulunmuştum. Her seferinde kendimi çok yakın bir arkadaşımın evinde iyi ağırlanan bir misafir gibi hissettim. Davet için organizatörlere de teşekkür etmek isterim” diyerek konuşmaya başlayan 11’inci Cumhurbaşkanı dünyanın mevcut krizleri çözecek kararlılık ve sabırdan yoksun olduğunu söyledi.
Dünyanın içinde bulunduğu dönemi geçmişteki deneyimlerden hiçbir ders çıkarmadan geçirdiğini ifade eden Gül “Her şeyden önce dünyadaki ve bölgemizdeki mevcut jeopolitik düzenin barış ve refah için bir kaynak olduğunu düşünebilmeyi isterdim. Ancak durum böyle değil ve çok zor zamanlardan hiçbir ders almadan geçiyoruz. Dünya ve özellikle Avrupa tarihi barışın refaha ulaşmanın ‘olmazsa olmazı’ olduğunu kanıtlayan örneklerle dolu. Avrupa Birliği ise bunun en somut örneği. Geçmiş deneyim ve bilgi birikimine rağmen sorunları olgunlukla çözecek sabır ve kararlılıktan hala yoksunuz. Uzlaşmayı olumsuz bir hareket olarak değerlendiriyor ve sorunlarımızı çözmek için bir yöntem olarak kullanmıyoruz. Gerektiği zamanlarda diyalog ve uzlaşma için fedakârlık yapmaktan kaçındıkça sonrasında ödediğimiz bedeller de bir o kadar yüksek oluyor. Bu yaklaşım, önlenebilecek acılara, ıstıraplara ve yıkımlara neden oluyor” dedi.
“Barış yapmanın savaş yapmaktan daha zor” olduğunu ifade eden Gül Avrupa’nın bu gerçekle pek çok kez yüzleştiğini vurgulayarak “Soğuk Savaş döneminde bile bu uzlaşmacı ruhla bugünkü AGİT kurulmuş ve 1975 yılında Helsinki Nihai Senedi imzalanmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Avrupa’nın güvenliği ve istikrarı için önemli ilerlemeler kaydettik.1997 yılında ortak karar ve eylem mekanizması olarak NATO-Rusya Daimi Ortak Konseyi’nin kurulması bu yönde atılmış önemli bir adımdı. Bu platform Rusya’nın Kırım’ı yasadışı ve gayrimeşru ilhakına kadar işlevini tam olarak yerine getirdi. Ciddi kayıplar yaşansa dahi Balkanlar’daki çatışmalar uluslararası toplumun ortak aklıyla çözüme kavuşturulabildi” dedi.
Avrupa’ya bir daha savaş gelmez diye düşünülürken Avrupa ve transatlantik güvenliğini sarsan Rusya-Ukrayna savaşıyla karşı karşıya kalındığını söyleyen Gül “Bu sadece iki komşu ülke arasındaki bir savaş değil. Bundan çok daha fazlası. Bu savaş Batı ile Doğu’yu yeniden karşı karşıya getirdi ve dünya çapındaki kutuplaşmayı arttırdı; net bir şekilde tehlikeli bir oyunun vekiller savaşına dönüştü. Bu savaş önlenebilir miydi? Bence evet” diye konuştu.
Ukrayna, Rusya ve AGİT Özel Temsilcisi tarafından 2014 ve 2015 yıllarında imzalanan Minsk Anlaşmalarının olumlu bir adım olduğunu, ancak uygulanmasında başarısızlık yaşandığını belirten Gül “Önemli bir adımdı. Ne yazık ki taraflar bu anlaşmaları uygulamakta başarısız oldu ve barışı değil savaşı müzakere ettiler. Yaşanan bunca acı ve pişmanlıktan sonra daha fazla zararı önlemek için aynı masa etrafında yeniden bir araya gelmenin ve ciddi bir müzakereyi başlatmanın şimdi tam zamanı. Bu sadece Avrupa’nın güvenliği için değil dünya genelindeki güvenlik yapılanması için de çok kritik” dedi.
İsrail’in 38 bine yakın Filistinlinin ölümüne neden olan Gazze işgaline de değinen Gül “Öte yandan savaşın parçaladığı Orta Doğu’da, özellikle de Gazze’de durum endişe verici. BM Genel Sekreteri’nin de haklı olarak belirttiği üzere İsrail’e yönelik 7 Ekim saldırıları ‘bir boşlukta gerçekleşmedi’. Her iki tarafta da sivillerin hayatını kaybetmesini kesin bir dille kınıyorum. Ancak İsrail-Filistin çatışmasının Filistinliler için trajedilerle dolu elli yıllık bir geçmişi olduğunu da unutmamalıyız. Bugün Filistin topraklarında hep birlikte büyük bir üzüntüyle tanık olduğumuz savaşın temel nedeni tek kelimeyle ‘işgal’dir” dedi.
İsrail’in bu zamana kadarki hak ihlallerinin günümüz tablosuna neden olduğunu sıralayan Gül bu ihlalleri de şöyle sıraladı:
Gül sıraladığı İsrail politikalarının dünya kamuoyu tarafından “yeni normal” olarak kabul edilmesinin tam bir cehalet örneği olduğunu dile getirdi.
“İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze’yi yerle bir etmesi, 40.binden fazla savunmasız insanı, kadını ve çocuğu öldürmesi hiçbir Batı değeriyle örtüşmemektedir. Sorunun özünü görmezden gelir ve temel nedenleriyle ilgilenmezsek, sürdürülebilir bir barıştan söz edemeyiz ve kısır döngü devam eder. Bu stratejik bir hata olur” diyen eski Cumhurbaşkanı Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğu 1967 sınırlarına dayalı iki devletli bir çözümün hem Filistinlileri hem de İsraillilerin daha parlak bir geleceğe ulaşması için tek seçenek olduğunu söyledi.
Bu çözüme ulaşmanın İsrail’in güvenliğini de sonsuza kadar garanti altına alacağını belirten Gül şöyle konuştu: “Bu kronik meselede gerçek bir atılım yapmanın zamanı artık geldi. Gözlerimizi tekrar Avrupa’ya çevirerek bir başka tehdide de dikkatinizi çekmek isterim. Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tanık olduğumuz üzere Avrupa’da aşırı sağın yükselişi de risk taşıyan bir mesele. Aşırı sağ politikalar tarih boyunca Avrupa için iyi sonuçlar getirmemiştir. Avrupalı liderler bunun nasıl ve neden olduğu konusunda derinlemesine düşünmelidir.”
Son zamanlarda olumlu gelişen Türkiye-Yunanistan ilişkilerinden de bahseden Gül “Bölgemizdeki bu kasvetli tabloya rağmen Türk-Yunan ilişkilerinin gidişatı söz konusu olduğunda güneş parlıyor. Ülkelerimiz kara ve deniz sınırlarını paylaşıyor ve kültürlerimiz birbirine bağlı. Bu bağlılık Türk-Yunan ilişkilerini devletler ve halklar düzeyinde çok daha özel kılıyor. Ortak coğrafyamız bizim kaderimiz. Dolayısıyla bu gerçekliğe uygun bir şekilde hareket edecek kadar bilinçli olmalıyız. İyi niyet, açıklık, güven ve empati üzerine kurulu bir yaklaşım ilişkilerimizin gelişmesinde her zaman fark yaratır. Daha önceki görevlerimde Yunanlı muhataplarımla bu yaklaşımı uyguladığımda tatmin edici sonuçlar elde ettik. Şimdi de benzer şekilde, taktiksel hamleler yapmadan stratejik bir vizyonla pozitif gündeme bağlı kalmalıyız. 2023 Atina Deklarasyonu ilişkilerimizde yeni ve dinamik bir sayfa açtı. Her iki tarafın liderlerinde de yapıcı diyaloğu sürdürmeye yönelik açık bir siyasi irade mevcut” dedi.
“Ege Denizi bizim ortak hazinemiz” diyen Gül “Ege çatışmanın değil, işbirliği ve diyaloğun kaynağı olmalı. Ege’de çözüm bekleyen tüm meselelerin çözüme kavuşturulması için yapıcı diyalog, diplomasi ve uluslararası hukuk; çatışma mantığına üstün gelmelidir. Birbirimizin meşru haklarına ve hayati çıkarlarına saygı göstermeliyiz. Empati kurmak ve kendini karşısındakinin yerine koymak bu anlamda büyük bir önem taşıyor. Maksimalist bir yaklaşımdan kaçınarak hepimizin ne kazanabileceğine odaklanmalıyız. Ekonomi, çeşitli düzeylerdeki ilişkilerimizin güçlendirilmesi için en elverişli araç. Karşılıklı doğrudan yatırımları arttırabilirsek, ekonomilerimiz birbirine daha bağlı hale gelecek. Bu da bölgede ve ötesinde birbirimizin çıkarlarını savunmak için elimizi güçlendirecek” diye konuştu.
“Kıbrıs meselesine adadaki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunmasına da katkıda bulunacaktır” diyen Gül “Kıbrıs çözümünün sonuçları beklediğimizden çok daha faydalı olacaktır. Enerji arzından bölgesel güvenliğe ve NATO-AB işbirliğine kadar pek çok sorunlu konunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Hepsinden önemlisi, bu çözüm tüm Akdeniz bölgesine refah ve zenginlik getirecektir. Bu stratejik perspektifi gözden kaçırmamalıyız. Sonuç olarak, birbirimize karşı olumlu ve dürüst bir yaklaşımla Türkler ve Yunanlar olarak el ele verip bölgemizdeki işbirliğinin üretici unsurları olabiliriz. Bunu yaparken de önümüzdeki “fırsatlar denizini” birlikte keşfedip değerlendireceğiz” dedi.