Gazze’deki Filistinlilerin zorunlu göçüne Avrupa’dan tepki: Bu soykırım planıdır
Hamas lideri Haniye, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile neler konuştuklarını anlattı, Gazze'nin yönetiminde tek söz sahibi olmakta ısrarcı olmadıklarını söyledi.
Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye 7 Ekim’de başlayan Gazze savaşından bu yana ilk kez Türkiye’ye geldi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüştü. İkilinin bu görüşmesinden hemen önce basına verdikleri demeçler olumluydu. Bir yanda Erdoğan Hamas’ı Kuvayi Milliye’ye benzetmiş, öbür yanda Haniye bu benzetmeden “onore olduklarını” söylemişti.
Haniye’nin övgüleri, Erdoğan görüşmesi sonrası Anadolu Ajansı’na verdiği mülakatta da devam etti. Erdoğan’ın eski İsrail Başbakanı Şimon Peres’e gösterdiği Filistin haritasını da Filistin’e yardım götürmeye çalışan Mavi Marmara’daki gönüllülerin hayatını kaybetmesini de unutmadıklarını söyleyen Haniye Türkiye’nin bölgesel ve İslami konumuyla Filistin davasına tarihi bir bağa sahip olduğunu söyledi.
Görüşmeden sonra “Hamas kendisine Katar dışında yeni bir yuva mı arıyor?” sorusu gündeme gelmişti. Malum, ABD Hamas’ın Gazze dışında faaliyetlerini yürüten Hamas liderlerine ev sahipliği yaptığı için Katar’a baskı uygulamaya başlamıştı. AA’nın mülakatında bu soru ya sorulmamış ya da cevabı verilmemiş. Ama Haniye Türkiye’nin son dönemlerde İsrail’e ihracat kısıtlaması getirmesine sıcak baktıklarını belirterek bunun “siyonist düşmanlara karşı atılmış önemli bir adım” olduğunu söyledi.
Ankara savaşın 32 binden fazla insanın öldürüldüğü altıncı ayında İsrail’in “Türk uçaklarıyla havadan yardım indirmeye izin vermemesini” gerekçe göstererek İsrail’e ihracat kısıtlamaları getirmişti.
Haniye’nin konuşmasında en dikkat çeken noktalardan biri de Gazze’nin geleceğine yönelik yaptığı açıklamaydı. Gazze’yi dümdüz eden savaş sona erdiğinde kontrolün kime geçeceği tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu sorunun farklı cephelerde farklı cevapları var. Örneğin Netanyahu hükümeti savaş sonrası Gazze’nin kontrolünün kendisine geçmesini istiyor. ABD ise kontrolün Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’ne geçmesi taraftarı. Ne var ki İsrail yönetimi Hamas ve El Fetih’in birbirinden farkı olmadığını iddia ederek bu tercihe karşı çıkıyor.
Yıllardır Gazze’nin kontrolünü elinde tutan Hamas’ın nasıl bir tavır takındığını ise Haniye “Söz konusu alternatiflerin başarılı olması mümkün değil” sözleriyle açıklıyor. Gazze’nin Filistinliler tarafından yönetilmesi gerektiğini vurgulayarak İsrail’in hak iddiasını dışarıda bırakan Haniye “Gazze’nin idaresinde tek söz sahibi olma konusunda ısrarcı değil ama biz Filistin halkının bir parçasıyız ve ortaklık temelinde ulusal birlik hükümeti kurabilir ve Gazze’nin yönetimi konusunda anlaşabiliriz. Bunlar ulusal meselelerdir. Gazze’de, Batı Şeria’da veya her ikisinde de Filistin’in durumunu ne işgalcilerin ne de başkasının düzenlemesine izin vermeyeceğiz” dedi.
Bu hükümetin düzenlenmesinin iki aşamadan oluşması amaçlanıyor. Haniye bu aşamaları şöyle anlatıyor: “İlk aşama Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) tüm Filistinli grupları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesinden oluşuyor. İkinci aşama ise Gazze’nin imarı ile Batı Şeria ve Gazze’deki kurumların tek çatı altında birleştirilmesini üstlenecek, devlet başkanlığı, yasama ve ulusal konsey seçimlerinin yapılmasını sağlayacak ulusal hükümetin kurulmasıdır.”
Haniye bu uzlaşı hükümetinin savaştan sonra Gazze’yi yönetmesini beklediklerini de vurguladı.
Burada Haniye’nin AA mülakatına ara vererek ufak bir parantez açalım. Jerusalem Post, Haniye’nin Türkiye ziyaretine “siyasi sembolizm” başlığı atarak şu satırlara yer verdi:
“Ankara Filistin’in birliğini desteklemek için sözde çaba sarf ediyor ama Filistin Yönetimi’nin önüne Hamas’a yaptığı gibi kırmızı halı sermiyor. Aksine Filistin Yönetimi ve Mahmus Abbas’ı bir kenara itiyor. ‘Filistinlilerin bu süreçte birlik içinde hareket etmeleri kritik önem taşımaktadır. İsrail’e verilecek en güçlü yanıt, zafere giden yol birlik ve bütünlükten geçiyor’ diyor. Ankara Hamas ve Filistin Yönetimi liderlerini birlikte ağırlayabildi. Ama Ankara son derece sembolik olan bu toplantıda Hamas’ı ön plana çıkarmayı tercih etti.”
Erdoğan ve Haniye toplantısı iki saat sürdü ve bu toplantıda tahmin edildiği üzere bir türlü sonuca vardırılamayan ateşkes konusu gündeme geldi. Haniye, Hamas’ın elinden geldiğince esneklik gösterdiğini ancak İsrail’in uzlaşmaz bir tavır sergilediğini vurguladı. Haniye Hamas’ın ateşkeste ısrarcı olduğu başlıkların Gazze’de kalıcı ateşkes, İsrail ordusunun Gazze’den tamamen çekilmesi, Gazze’nin kuzeyinden sürülen Filistinlilerin evine dönmesi, yeniden imar çalışmaları, ablukanın kaldırılması ve takas anlaşmasına varılmasını gösterdi.
Haniye üç oğlunun ve beş torununun İsrail’in bayramda gerçekleştirdiği saldırılarda ölmesinin ateşkeste herhangi bir tavize neden olmayacağını vurguladı ve “Oğullarımın kanı Gazze’deki, Batı Şeria’daki, her yerdeki Filistin halkının evlatlarından daha değerli değildir” sözünü yineledi. Haniye sözlerine “Bu nedenle haklarda, yükümlülüklerde ve bedel ödemede eşitiz. Bunları metanet, kararlılık ve sarsılmaz irade ile kabul ediyoruz. Bedeli ne olursa olsun ve ne kadar fedakarlık gerekirse gereksin bu yolda ilerleyeceğiz” diye devam etti.
Analistler İsrail’in ateşkesi sürekli yokuşa sürmesini Netanyahu’nun iktidarda kalma süresini uzatma çabası olarak yorumluyor. Savaşın başındaki istihbarat krizi olsun, savaşın ilerleyen dönemlerinde İsrailli rehinelerin hepsinin sağ salim evlerine döndürülememesi olsun; İsrail halkı Netanyahu hükümetinin bu savaş sürecini iyi yönetemediğini düşünüyor ve Netanyahu’nun istifasını istiyor. Ülke erken seçime giderse Netanyahu’nun seçilme şansı savaş kabinesi bakanı ve eski Savunma Bakanı Benny Gantz’ın yanında çok düşük kalıyor. Ama savaş devam ederse Netanyahu erken seçim çağrılarını görmezden gelebilir.
İsrail’de Hamursuz Bayramı da yaklaşıyor. Haniye bayram esnasında İsrailli yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’da çıkarabileceği sıkıntılardan endişe duyduklarını da belirtti.
Haniye bu noktada toplantıda Katar’a alternatif bir kapı arayıp aramadığı konusuna değinmemiş. Ya da en azından AA böyle bir şey konuşulduysa bile haberinde bu detaya yer vermemiş.
Netanyahu Hamas’ın “son kalesi” olarak nitelediği, 1.3 milyondan fazla insanın sığındığı Refah’a girmeyi uzun zamandır dile getiriyor. İran’ın İsrail’e fırlattığı füze ve dronlardan sonra yedek askerleri Refah’a yapılacak operasyon için göreve çağırması dikkat çekmişti. ABD Refah’a operasyon düzenlenmesine karşı olduğunu söyleyen ülkelerin başında geliyor ancak Haniye bunun “aldatıcı” olduğunu söyleyerek ABD’nin son dönemde Filistin’in BM’ye tam üyeliğini veto etmesini, ateşkese karşı çıkmasını gösteriyor.
Refah’a düzenlenecek bir operasyonun katliama neden olacağını belirten Haniye; Mısır, Türkiye, Katar ve Avrupa ülkelerinden İsrail’in saldırısına mani olmalarını istedi ve ekledi: “Ancak eğer Siyonist düşman Refah’a giderse Filistin halkımız da beyaz bayrak kaldırmayacaktır. Refah’taki direnişçiler de kendilerini savunmaya ve halkına yönelik saldırılara karşı koymaya hazırdır.”
İkinci bir parantez daha açalım. İsrail Refah’a karadan girmemiş olsa da havadan saldırılarına gece boyu devam etti. Bu saldırılarda 14’ü çocuk 18 kişi hayatını kaybetti. Cesetlerin getirildiği Kuveyt Hastanesi’ne göre ilk saldırıda bir erkek, eşi ve üç yaşındaki çocukları öldü. Hastane kadının hamile olduğunu, doktorların bebeği kurtarmayı başardığını söyledi.
İkinci saldırıda ise hepsi aynı aileden 13 çocuk ve iki kadın hayatını kaybetti.
İsrail’in 1 Nisan’da İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini hedef alarak ikisi üst düzey İran Devrim Muhafızları komutanı yedi kişiyi öldürmesi ve İran’ın buna misilleme yapmasına da değindi. İsrail’in İran’ın dile getirdiği “stratejik sabır” siyasetini yanlış anlamış olabileceğini belirten Haniye, “Tüm bunlar iki şeye işaret ediyor. Netanyahu Gazze’deki savaşı bitirmek istemiyor aksine bölgesel bir savaş olması için çerçevesini genişletmek istiyor. Aynı şekilde ABD’lilerin de herhangi bir cephede özellikle İran’a karşı savaşın bir parçası veya İsrail’e hizmet eden askeri kanat olmalarını istiyor” diye belirtiyor.
Bazı analistler de İsrail’in hem güneyde Hamas’a karşı hem de kuzeyde Lübnan Hizbullahı’na karşı verdiği savaşın sürdürülebilir olmadığını belirtiyor. Zira savaşta öne sürülen birliklerin bir kısmını yedek askerler oluşturuyor ve bu kişiler aslında sivil hayatı olan, başka işlerde çalışan insanlar. Yani ilk görevleri askerlik değil. İsrail hükümetinin bu kişileri orduda tutmaya devam etmesinin İsrail’e ekonomik bir çıktısı oluyor. Dolayısıyla analistler savaşın büyüyerek ABD’nin de bir şekilde dahil edilmesinin İsrail’in rahat nefes almasını sağlayacağını belirtiyor.