Güç seninle olsun: Carrie Fisher 4 Mayıs’ta Hollywood Şöhretler Kaldırımı’nda
Endişeliyim ve sebeplerim var diye giriş yaptım. Ama endişelerimi azaltmak ve daha anlamlı yaşamak ve çalışmak için de yollarımın olduğunu da biliyorum.
Teknoloji ile birlikte dünyanın değişim hızı artık durdurulamaz ve biz de aynı kalamayız. Gelecekte ne olacağını eskisi gibi bilgi kurgu filmlerinden izlemiyoruz. Jetgiller, Star Wars, Uzay Yolu gibi filmlerde gördüklerimiz artık günlük gazete haberlerinde ve hiçbir şey bizi şaşırtmıyor. Bilim kurgunun tanımı artık teknolojinin tanımı ile eşdeğer oldu. Olmaz denilen her şeyin olacağını düşünmeye ve hatta yaşamaya başladık bile.
Bizim bu yenilikleri daha kolay kabul edebilmemiz için, insana benzeyen robotlar ve arabaya benzeyen elektrikli araçlar yapılıyor. Bana göre mercimek boyutunda robotlar, bal kabağı şeklinde arabalar da yapıldı. Önce bu teknolojilere alışmamız bekleniyor.
Geleceği bugünden görmek kavramını çok önemsiyorum. Son dönemde duyduğum ve etkilendiğim kavramlardan biri ‘uzgörü’ oldu.
Uzgörü (precognition), gelecekteki olayları önceden hissetme veya tahmin etme yeteneği. Bu yetenek, kişinin doğrudan geleceği görme veya hissetme yeteneği olarak da tanımlanıyor. Uzgörü iddiaları tarih boyunca farklı kültürlerde ve inanç sistemlerinde yer almış ve paranormal veya doğaüstü bir yetenek olarak kabul edilmiş.
İş dünyasında ve normal hayatta çokça kullandığımız bir kavram aslında. Geleceği görmek ve gelecek gelmeden bugünden hazırlanmak.
Sonrada bu gördüğümüz büyük resimden geriye gelerek ona giden yolun taşlarını döşemek ve hazırlıkları başlatmaya öncülük yapmaya başlıyor muyuz?
İçgörüyü ise bir şeyi daha önce düşünmediğiniz bir şekilde görmek veya anlamak olarak tanımlamak mümkün. İçgörüyü öğrenme, keşfetme ve yaratıcı düşünme süreçlerinde bolca konuşmakta ve kullanmaktayız. Birinden bir konuyu dinlerken, peki ‘içgörüsü’ ne? sorusu, sorduğumuz soruların başında geliyor. Düşüncenin ve eylemin bir içgörüsü yoksa cevaplardan çok da etkilenmiyoruz.
Evet içgörü ile bugün atacağımız adıma karar veriyoruz. Ama diğer kişi, topluluk hatta ülkeler yarını görerek ve düşünerek adım atıyorsa aynı sonuçları almamız mümkün olabilir mi?
Endişeli olmamın sebebi biraz da bu. Çok günlük yaşama ve sorunlara odaklanıyoruz. Dünyanın gelecekte getireceklerini anlamak ve okumak yerine düne ve bugüne takılmak neden? Hedeflerimizi yüksek tutarak ve neyin yanlış olduğunu düşünerek değil, neyin doğru olacağını düşünerek daha iyi hissedebiliriz. Neler yapabileceğimizi ve neleri değiştirebileceğimizi düşünerek daha hızlı ilerleriz.
Gençlerle ve dostlarımla konuştuğumda çözemedikleri sorunları dinlerken endişeliyim. Kendi sorunlarımı da bunlardan ayırmıyorum. Çözemeyeceğimiz meseleler değil bunlar. Yardım istersek, destek bulursak ve üstüne gidersek çözebileceğimiz şeyler. Oysa çözecek çok daha büyük meselelerimiz var.
Bizi ve gençleri durduran konulardan biri de, elimde olmayan, değiştirme gücümün yetmeyeceği şeyleri nasıl değiştireyim sorusu. Belki tek başına değil ama birlikte yapmaya niye odaklanmıyoruz. Bize benzer insanlarla tanışmaya ve çalışmaya niye çaba sarfetmiyoruz.
Ya da gençlerin daha okuldan mezun olur olmaz, nasıl insan yöneteceğimi bilmiyorum, hatalar yapıyorum konusu. Elbette hata yapmamız gerekiyor. Hataları yaptıkça, iyi örnekleri gördükçe gelişebiliriz sadece. Ya da hata yaptıkça özür dileyip, doğrusunu yapmak için üzerine düşününce.
Değişimin ve belirsizliğin zor ve sancılı olması çok doğal. Hayatımızda yeni evreler ve dönemler hep olacak. Ama bu yolculukta edindiğimiz deneyimler ve birlikte yürüdüğümüz güzel insanlarla bu sorunları aşmak mümkün. Yok saymakla ya da bu benim sorunum değil diyerek kaçarak hiç olmuyor.
Öğrenmeye ve merak etmeye devam ettiğimiz sürece belirsizliğin ve değişimin yarattığı endişeyi azaltabiliriz. Elbette sadece kariyer, iş yaşamı, ve konfor alanımızdaki
konulardan bahsetmiyorum. Onun içine kapanıp kaldığımızda sorunlarımızda küçük oluyor. Dışarda neler oluyor, dünya ne konuşuyor ve nereye gidiyor ve ben bu değişimin nasıl parçası olurum sorularına doğru cevaplar bulmak her zamankinden daha önemli. Daha çok seçenek var ve her bilgiye ve kişiye ulaşmak artık mümkün.
Bu yüzden gelişmiş ülkelerin ve şirketlerin elinde olan globalleşme gücünün azalmaya başlayacağını düşünenlerdenim. Türkiye’den çıkan oyun girişimlerinin dünyadaki başarısı tam da buna dayanıyor. Elbette gelecekle ilgili hazırlıkları iyi yapan ve bu işlere bütçeler ayıranların başarısı daha farklı olacak. Ama bireysel olarak da bizlerde yeni oyunun parçası olmak durumundayız.
Gelecek öngörüsü, uzgörü yetkinliğimizi arttırmak için neler yapabiliriz? Araştırma yapmak, trendleri takip etmek, deneyim kazanmak ve geleceği daha iyi anlamak için çeşitli kaynakları kullanmak bu yeteneği geliştirmemize yardımcı olacaktır. En azından ben kendi hayatımda farklı konulara odaklanarak ve farklı konularda uzmanlarla biraraya gelip, onları dinleyerek farklı bakış açıları kazanmaya çalışıyorum.
‘Olumsuz sonuçların etkilerini azaltabiliyorum’
Başka işime nerede yarıyor diye düşündüğümde ise, yaptığım işlerde ve aldığım kararlarda olası senaryoları dahastratejik düşünmemi ve riskleri azaltmama yardımcı olabiliyor. Bu sayede olumsuz sonuçların etkilerini azaltabiliyorum.
Yine gelecekle ilgili öngörülerimiz sayesinde farklı fırsatları önceden yakalamak ve yol almak da mümkün. Daha hızlı ve doğru kararlar alarak ilerlemem konusunda yol gösterebiliyor.
Ama en önemlisi olası zorluklara ve değişimlere karşı stres ve endişe seviyemi aşağıya çekebiliyor. Kişisel hedeflerimi, değerlerimi ve beklentilerimi daha iyi anlamama ve daha tatmin edici ve daha anlamlı bir yaşam süreci oluşturmama fayda sağlıyor.
Endişeliyim ve sebeplerim var diye giriş yaptım. Ama endişelerimi azaltmak ve daha anlamlı yaşamak ve çalışmak için de yollarımın olduğunu da biliyorum.
Daha çözecek çok meselemiz var.