Yeni Çıkanlar

Arkadaşlarla Sohbetler
Sally Rooney
Çeviren: Pınar Umman
Can Yayınları, 2024
roman, 312 sayfa.
Şu sıralar son romanı ‘İntermezzo’yla tüm dünyada ilgi odağı olan Sally Rooney’nin “Snapchat kuşağının Salinger’ı” olarak fenomene dönüşmesinin temellerini atan ilk romanı ‘Arkadaşlarla Sohbetler’, yeni yayınevi ve yepyeni, nefis kapağıyla yeniden raflarda.
Frances ve Bobbi, Dublin’deki bir edebiyat gecesinde Melissa’yla tanışır ve yavaş yavaş onun dünyasına çekilirler. Geçmişte bir çift olan bu iki üniversite öğrencisi, bir yazar olan Melissa ve onun otuzlu yaşlarındaki kocası Nick’ten etkilenecek ve dördünün karmaşık bir ilişki ağına dönüşen yakınlıkları, sonunda acı veren bir hal alacaktır.
‘Arkadaşlarla Sohbetler’, kimlik ve iletişimin derinliklerine inerek aslında kim olduğumuz ile kendimizi kim olarak sunduğumuz arasındaki uçurumu irdeliyor. Masumiyetin işleyişi, sadakatsizliğin etkisi ve özgür iradenin aslında bir yanılsamaya dönüşebileceğiyle ilgili bağımlılık yaratan etkisiyle ‘Arkadaşlarla Sohbetler’, Rooney’i kendi kuşağının en umut verici ve güçlü seslerinden biri haline getirdi.
“İlk eser olduğuna inanamadığınız ilk eserlere bayılıyorum…” Zadie Smith
“Çok iyi… Bu roman, günümüzde genç ve kadın olmaya dair şimdiye dek okuduğum en iyi şey.” Daily Mail

Günbatımında
Hwang Sok-yong
Çeviren: S. Göksel Türközü
Doğan Kitap, 2024
roman, 152 sayfa.
Hayatı gönüllü sürgünde geçen, 1993’te döndüğü Seul’de 98’e kadar hapıs yatan ve eserlerinde sıklıkla yurtsuzluk temasını işleyen Koreli yazar Hwang Sok-yong, ‘Prenses Bari’ ve ‘Tanıdık Şeyler’in ardından Türkçeye çevrilen romanı ‘Günbatımında’, modernleşme arzusuyla daima ileri giden bir ülkenin geride bıraktığı insanlara ve maziye son bir bakış.
Minu Bak zengin ve başarılı bir adamdır. Seul’ün kenar mahallesinde fakir bir aileye doğmuş, hızla modernleşen bir ülkede o da zenginleşmiştir. Büyük bir mimarlık şirketinin başında çalışırken bir zamanlar âşık olduğu ve ihanet ettiği kadından bir mesaj alır. Anılar birden canlanır ve Minu yıllar önce geride bıraktığını düşündüğü dünyayı ziyaret etmek ister. Ancak suç, fakirlik ve şiddetle birlikte aşkın, heyecanın ve fırsatların da ülkesi olan o mahalle artık yoktur.

İncirlik Yazı
Taçlı Yazıcıoğlu
Doğan Kitap, 2024
roman, 248 sayfa.
Taçlı Yazıcıoğlu ikinci romanıyla, yıldız sarmaşığı gecelerde, incir gölgelerinde, dam serinliklerinde saklanan kederli sırları, bilinmeyen ya da görmezden gelinen Adana’yı cesur bir naiflikle, hiç yazılmadığı gibi yazıyor. Bambaşka bir Adana romanı armağan ediyor edebiyatımıza.
Yel olup kavuran, dalga olup çarpan Adana’nın sıcağında, 1995 yılında genç bir avukatın müvekkiliyle buluşmasıyla başlar hikâye. İncirlik Üssü’nün gölgesinde, dönüşen şehrin 1966’sına savruluruz sonra, bitmiş gitmiş bir acı olaya şahit yazar bizi Taçlı Yazıcıoğlu.
1983 Haziran’ına geldiğimizde kahramanımız Belgi alır sözü, on bir yaşının saflığı, zekâsı ve heveskâr gözlem gücüyle. Annesi, babası ve ablası Alin ile yaşadıkları Eser Apartmanı’na taşınan bir Amerikalının ve o siyah Converse’li gencin bütün yaşamlarını baştan sona değiştireceğinin henüz ne kendisi ne de diğerleri farkındadır.

Sahte Belgeler
Valeria Luiselli
Çeviren: Seda Ersavcı
Siren Yayınları, 2024
deneme, 112 sayfa.
‘Kayıp Çocuk Arşivi’, ‘Dişlerimin Hikayesi’ gibi etkileyici kitaplarıyla sevilen Meksikalı yazar Valeria Luiselli’nin ilk kitabı ‘Sahte Belgeler’, yazarın bir yaşam gezgini olarak portresini çiziyor ve doğumdan ölüme işgal ettiğimiz tüm alanları evlerden odalara, mezarlardan sayfalara salınarak mercek altına alıyor, bıraktığımız boşlukları sorguluyor.
Valeria Luiselli, yazmaya romantik bir değer biçmeksizin, gerçekçi ve hassas bir üslupla ilerliyor ve yazı ile yaşam ilişkisini kendi akışında, kendi ritmiyle sayfalara döküyor. Venedik’te bir mezarlıktan Meksiko sokaklarına, bisiklet yollarından uçak haritalarına uzanan ve hareket halindeki yazarın zihin süreçlerine bakan Sahte Belgeler, yazma ediminin kalbinde yer alan dil ve aidiyet gibi unsurları incelikle ele alan, yaşamın nabzını tutan kıymetli bir metin. Bir tüy kadar hafif ve zarif…

Yeni Despotizm –
Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması
Bülent Diken
Çeviren: Ayşecan Ay
Metis Yayınları, 2024
inceleme, 208 sayfa.
“Siyasal düşüncedeki merkezi önemine karşın günümüzde ‘despotizm’ kavramı eskide kalmış istisnai bir yönetim biçimine işaret ediyor gibi. Oysa paradoksal bir şekilde günümüzde gitgide ekonomiye ve güvenliğe indirgenen bir dünyada, sıklıkla yasa ile yasasızlık arasındaki ayrımı aşan ve böylelikle bulanıklaştıran despotik emirler verildiğine tanık oluyoruz. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, kimi ülkeyi şirket gibi, kimi ömür boyu diktatörlükle yönetmeye hevesli, kimi de bu iki yolu birden kullanmak isteyen birtakım ‘güçlü’ liderlere tahammül ediliyor, bununla da kalmayıp onlara açıkça davetiye çıkarılıyor.
Görünürdeki farklılıklarına rağmen bu otoriter liderlerin hepsi demokrasiye karşı tutkulu bir düşmanlık besliyorlar ve insanları demokrasinin her türlü tezahürü aleyhinde kışkırtmakta çok azimliler. (…) Despotizm bugün yeniden canlandırılırken, kendisini inkâr eden, antidespotik, hatta demokratik olarak gören ve gösteren bir yapı sergiliyor.
Eğer kandırma despotizmin tanımlayıcı özelliğiyse, despotik yönetimlerin en büyük kandırmacası insanları despotik olmadıklarına ikna etmeleridir.” Bülent Diken

Kırk Kat Baklava Tarihi –
Saraydan Çarşıya, Gaziantep’ten İstanbul’a
Burak Onaran, Priscilla Mary Işın
Mundi Kitap, 2024
yemek, 304 sayfa.
Bu kitapta iki tarihçi Burak Onaran ve Priscilla Mary Işın, tek bir tatlının öyküsünü anlatıyor: Buğday unundan mamul, incecik açılmış kat kat yufkayla sade yağı ve şerbeti buluşturan, sarmadan burmaya, şöbiyetten havuç dilimine, bugün onlarca şekle giren baklavanın bu topraklardaki tarihini…
“Bu kitabın ortaya çıkışının sebebi, Türkiye’de daima ‘bizim’ olduğu vurgulansa da, baklavaya dair bilinenlerin aslında pek az olduğunu fark etmemizdi: Bugün artık adı Gaziantep’le özdeşleştiğinden, baklavanın İstanbullu, saraylı köklerini ya hiç bilmiyoruz ya da unuttuk. Eskiden baklava ekseri cevizli, bademli ya da kaymaklıyken ne olmuştu da fıstıklısı başköşeye kurulmuştu, bilmiyorduk. Türkiye’nin farklı bölgelerine has çeşitleri bulunan baklavalar arasından Antep baklavasının niçin ve tam olarak nasıl yükseldiğini hiç araştırmamıştık. Bir şekle adını veren ‘baklava kesim’ bile niçin dikdörtgene evrilmişti, düşünmemiştik.
İşte bu bilmediklerimizin çokluğu, elinizdeki kitabın çıkış noktası oldu. Cevapları bulmak için Osmanlı arşivlerine, kadı sicillerine, saray mutfağı defterlerine dalındı; kent müzelerinden gazete arşivlerine uzanan araştırmalar yapıldı; baklavanın İstanbul’la Gaziantep arasında gidip gelen hattını çizmek için mekik dokundu, yaşayan baklava ustalarıyla konuşuldu ve sonunda ortaya baklavanın tarihî macerasını daha önce hiç yazılmamış çapta aydınlatan ‘Kırk Kat Baklava Tarihi’ çıktı.”