Oscar yarışında hangi filmler olacak? Toronto’dan haber var: ‘The Life of Chuck’
81. Venedik Film Festivali'nde büyük ödül Altın Aslan'ı 'Yan Oda' filmiyle kazanan Pedro Almodovar geriye dönüp sinemasını ve ilhamlarını anlattı. Annesinin filmlerindeki etkisini hatırlattı, filmini "Bir sevgi, şükran ve borç ödeme" diye tanıttı.
Cumartesi akşamı 81. Venedik Film Festivali’nde büyük ödül Altın Aslan Pedro Almodovar’ın ötanazi ve iklim krizi gibi ağır temaları ele alan ‘Yan Oda / The Room Next Door’un oldu. Prömiyerinden sonra 17 dakika ayakta alkışlanan yapım İspanyol yönetmenin ilk İngilizce filmi.
2019’da Venedik’te ömür boyu başarı ödülüne layık görülen Almodovar Altın Aslan’ı filmin iki yıldızı Tilda Swinton ve Julianne Moore’a ithaf etti ve ödülün onların olduğunu söyledi. Daha önce dünya çapında ötanaziye daha fazla erişim çağrısında bulunan Almodovar basın toplantısında “İspanya’da ötanazi ile ilgili bir yasamız var. Tüm dünyada bu mümkün olmalı. Düzenlenmeli ve doktorun hastasına yardım etmesine izin verilmelidir” dedi. “Bu film ötanaziyi destekliyor” diye sözlerine devam eden yönetmen ödülünü kabul ederken filmin politik değil hümanist olduğunu söyledi.
Sigrid Nunez’in ‘What Are You Going Through’ adlı romanından uyarlanan film arkadaşlıklarını yeniden canlandıran iki eski arkadaşın hikayesini (Julianne Moore ve Tilda Swinton) konu alıyor. Filmde karakterlerden birine ölümcül rahim ağzı kanseri teşhisi konuyor. Arkadaşıyla yeniden bağlantı kuran karakter ondan bir iyilik istiyor: Ötanazi hapı alıp hayatına “onurlu” bir şekilde son verdiğinde yan odada olması.
1999 yapımı ‘Annem Hakkında Her Şey’ filmi ile En İyi Yabancı Film kategorisinde Oscar kazanan yönetmen The Guardian’a konuştu. Geriye dönüp sinemasını ve ilhamlarını anlattı. Röportajın öne çıkan detaylarını çiçeği burnunda Altın Aslan’lı Almodovar’ın ağzından aktarıyoruz.
Dokuz yaşındayken ve derme çatma kerpiç evleri, dik kayrak sokakları ve tozlu, yetersiz ufukları olan küçük bir kasabada yaşarken Almodovar bir gün annesini yalan söylerken yakaladı. Aile kısa süre önce taşınmıştı ve anne Francisca Caballero okuma yazma bilmeyen komşularına için mektup okuyup yazarak geçimini sağlıyordu. Almodovar annesinin omzunun üzerinden okurken sayfadaki kelimelerin dudaklarındaki kelimelere uymadığını fark etti. Eve geldiklerinde annesine neden böyle yaptığını sordu. Ve annesinin o cevabı belki de bugün geldiği noktanın başlangıcıydı.
Annesi “Onu ne kadar mutlu ettiğini gördün mü” demişti. O zamanlar Almodovar en çok o yalandan etkilenmişti. Ancak yıllar geçtikçe ve 10 yaşındayken annesinin ona verdiği Olivetti daktilosunda hikayeler yazmaya başladıkça onun yaptıklarını anlamaya başladı. “Bana ne kadar büyük bir ders verdiğini fark ettim: Hayatın onu katlanılabilir hale getirmek için kurguya ihtiyacı olduğunu. Biraz daha iyi yaşayabilmemiz için kurguya ihtiyacımız var.”
Filmografisine baktıkça Almodovar’ın ilerleyişini görmek de mümkün. Son dönemde daha isyankar ve saldırgan olan anlatıları erken dönemlerinde olmayan bir şeyler taşıyor. Daha sakin, daha hüzünlü ama daha da önemlisi kendinden daha çok izler taşıyan filmler. “Bazıları tamamen kurgu olsa da içlerinden geçen biyografik bir çizgi var” diyor yönetmen ve devam ediyor: “Bu ilginç bulduğum bir şeye geriye bakmanın bir yolu, çünkü tüm bu hikayelerde kendimi tanıdım: bazıları 17 veya 18 yaşındayken yazılmış olsa bile hala aynı kişiyim. Evet, işler değişir, zaman geçer ve biyoloji değişir ki bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok -ama şimdi 40 yıl önce Madrid’e geldiğimde olduğu gibi tamamen aynı kişiyim.”
“Referanslarım hala dış dünyadan geliyor. Okuduğum bir kitaptan, kulak misafiri olduğum bir konuşmadan veya televizyonda gördüğüm bir şeyden… Ama son birkaç yıldır ilham olarak kendime çok daha fazla başvuruyorum. Belki ilham için değil, bir belge deposu olarak. Şu an en iyi bildiğim şey kendim; kendi hayatım, hislerim…”
Annesinin üzerindeki etkisini ise her fırsatta dile getiriyor. Küçükken ve annesi onu yanında götüremeyecek kadar meşgulken, kendisini komşulara bıraktığı için bugün iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu düşünüyor: “Hikaye anlatıcısı olmaya devam edecek biri için kurgunun kökeni buydu. Bu kadınlar her şey hakkında konuştular; sık sık korkunç şeyler hakkında konuştular. Bazen mutlu şeyler hakkında konuşur, güler ve şarkı söylerlerdi, ancak bazen konuşma, örneğin kızına tecavüz eden ve onu hamile bırakan bir babanın ensest vakalarına dönerdi. Bu akrabalık köylerde oldukça yaygındı. Bu kadınlar tüm bunları altı ya da yedi yaşındaki bir çocuğun önünde söylemekten rahatsız değildi.”
Hikayeleri cebine attı en sonunda ensest temalı 2006 yapımı filmi ‘Dönüş’te yeniden ortaya çıktı. Etkisini ise şöyle anlatıyor: “Orada anlattığım hikayeler, hepsi kurgusal olsa da, masallara ve o bahçelerde çocukken duyduğum şeylere dayanıyor. O zamanlar farkında değilsin çünkü sadece bir çocuk gibi yaşıyorsun.”
“Referanslarım hala dışarıdan geliyor – okuduğum bir kitaptan, kulak misafiri olduğum bir konuşmadan veya televizyonda gördüğüm bir şeyden – ama son birkaç yıldır ilham olarak kendime çok daha fazla başvuruyorum” diyor. “Eh, belki ilham için değil, bir belge deposu olarak. Şu anda en iyi bildiğim şey kendim; bu benim hayatım ve kendi içlerim.
Annesinin 1999’da ölümü, Almodovar’ın bakışlarını geriye ve içe çevirmesine neden oldu. Daha yeni filmlerinde belirgin olan kişisel ve otobiyografik geçiş tam olarak bu dönemde belirginleşmeye başladı. 2019 yapımı ‘Acı ve Zafer’de bunun en belirgin örneği. Kendisine Altın Aslan ödülü kazandıran yeni filmi ‘Yan Oda/ The Room Next Door’ ise hastalık, pişmanlık, aile ve ölümle boğuşan iki eski arkadaşı anlatıyor.
Bu film, annesinin hayatını, ölümünü ve süslenmiş mektup okumalarında yer alan aydınlanmayı anlamlandırmaya çalıştığını gören yönetmenin son kalp çarpıntısı. Aynı zamanda “Bir sevgi, şükran ve eski bir borcu ödemek için geç bir çaba mektubu” diye tanımlıyor filmini.
“Annem, insanlar Pedro Almodovar veya sadece Almodovar hakkında konuştuğunda her zaman çok sinirlenirdi. ‘Sen Pedro Almodovar Cabalero’sun çünkü seni doğuran benim!’ derdi. Filmlerimde tam adımı kullanmamı istedi ve ‘Hayır anne, bu kadar uzun isimler kullanamazsın’ derdim. Ama soyadını kullanmadığım için biraz sinirlendi.”
“Geç kalmak hiç olmamasından iyidir” diyor yönetmen, Zira son filmindeki imzası şu şekildeydi: Pedro Almodóvar Caballero.