Türkiye genelinde arkeolojik kazıların sayısı 750’ye ulaşacak
Ekrem Akurgal, genç Cumhuriyet'in Avrupa'ya gönderdiği ilk öğrencilerdendi. Almanya'da arkeoloji eğitimi sonrası Türkiye'ye dönenen Akurgal ömrü boyunca arkeolog yetiştirdi. 22 yıl önce hayatını kaybeden Akurgal'ın şimdi bir kitabı daha Türkçede.
Kader daha çok küçük yaşlarında onun ağlarını arkeolojiyle örmüştü. Babasının görev yaptığı Hayfa’da 30 Mart 1911’de dünyaya gelen Ekrem Akurgal daha yürümeye başlar başlamaz bugünkü İsrail sınırları içinde kalan Tulkarim’deki Kayserya antik kentinde bulmuştu kendsisini.
O dönem yaşadıkları evlerine çok yakın bir noktadaki antik kentin kalıntıları arasında büyüyen Akurgal, o zamanlar günün birinde Türk arkeolojisine yön vereceğini hayal dahi etmemiştir.
Ekrem Akurgal aslen bugünkü Bosna sınırları içinde kalan Hersek bölgesindendi. Babasının Hayfa yakınlarındaki görevi sonra erince ailesiyle birlikte Sakarya’nın Akyazı bölgesine taşınan Ekrem Akurgal’ın ilk çocukluk yılları çiftlik hayatı içinde geçer. Anadolu coğrafyası ve doğayla ilk teması da burada olur.
Yapı Kredi Yayınları’nın Cumhuriyet’in 70. yılı kapsamında hazırladığı ‘Simurg: Gerçeğin Peşinde Otuz Yolcu’ belgesel dizisinin bir bölümüne konuk olan Akurgal, Akyazı günlerini ve ilk öğrencilik yıllarını anlatırken o dönem için “pek de parlak bir öğrenci değildim” diyor. Tabii bunu biraz da mütevazı bir ifade biçimi olarak değerlendirmekte fayda var.
Genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında tüm imkânsızlıklara rağmen yetiştirmek istediği aydın nesil için öğrenciler yurt dışına gönderilecektir. Bu, Atatürk’ün sanayileşme hamlesiyle birlikte en çok önem verdiği konulardan biriydi. Akurgal ömrünün son yıllarında verdiği bir röportajda Atatürk’ün arkeolojiye bakışını şöyle anlatacaktı: “Atatürk devrinde arkeoloji bir ideolojiydi”.
İstanbul Erkek Lisesi’ni bitiren Ekrem Akurgal hem çok sevdiği tarih hem de arkeoloji için bursluluk başvurusunda bulunur. Sonuçların açıklandığı gün tarih bursu kazananlar arasında adını göremeyince üzülür ve gazeteyi bir köşeye bırakır. Ancak o esnada unuttuğu bir şey vardır; arkeoloji bölümüne bakmak. Saatler sonra bunu yapmak aklına gelir. O yılın tek arkeoloji bursunu kazanan isim Ekrem Akurgal’dır.
Bu büyük başarı ona Almanya’da eğitim imkânı sunacaktır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi o dönemde de Almanya arkeoloji konusunda önemli bir ekolü temsil ediyordu. 1933-1940 yılları arasında Berlin’de arkeoloji okudu üstüne de doktora yaptı.
O, Almanya’dayken Soyadı Kanunu çıkmıştı. Babası, oğlunun birikimine güvenip beş soyadı önermesini istemişti. Normalde ailesi Rizvanbegoviç olarak biliniyordu. Pek âla Rizvanbeyoğlu gibi bir soyismi de tercih edebilirlerdi. Ancak babası bunu istemedi. Oğlu büyük tutkuyla sevdiği Anadolu’nun coğrafi konumundan ilhamla Sümer dilinde şu soyadı önermişti: A-Kur-Gal, yani Büyük Su Ülkesi.
Babası bu soyadını çok sevmiş ve sahiplenmişti. Bu köklü ailenin soyadı artık Akurgal’dı.
Ekrem Akurgal İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği bu dönemde diğer Türk öğrenciler gibi Türkiye’ye döndü. Şimdi sıra genç Türk arkeologlar yetiştirmekteydi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde ders vermeye başlayan Akurgal, aynı üniversitede 1957 yılında ordinaryus oldu, bir yıl sonra da dekanlığa atandı.
Görevde olduğu dönemde fakülteye Türk Sanatı bölümünü açtıran Akurgal, bu dönemde Türkiye’nin yanı sıra yurt dşında da farklı dillerde makaleler yayınladı. Almanca yazdığı kitapları onbinler sattı. Ancak ne acıdır ki pek çoğu Türkçeye hiç çevrilmedi.
İzmir’de Foça, Çandarlı, Ildırı ve Smyrna kazılarını yöneten Ekrem Akurgal ömrünün büyük bölümünü bu bölgenin binlerce yıllık tarihini gün yüzüne çıkarmaya adadı.
Bu coğrafyayı o kadar çok sevmişti ki vasiyetinde kazılarında 30 yıl emek verdiği Smyrna antik kentine defnedilmek istediğini belirtmişti. Onlarca arkeolog yetiştiren ve pek çok kazının başlaması için çaba sarfeden Akurgal hocanın bu son isteği ne yazık ki gerçekleştirilmedi.
Son nefesini verdiğinde takvimler 1 Kasım 2002’yi gösteriyordu. Türkiye iki gün sonra tarihi bir seçime gidiyordu. Bu yüzden ne bakanlık ne de başka kurum bu vasiyetle ilgilenmedi. Hâl böyle olunca dünyanın pek çok ülkesinden onur nişanı almış, nice makale ve kitap yayınlamış Akurgal hocanın son isteği yerine getirilemeden Bornova’daki Kokluca Mezarlığı’na defnedildi.
Eski Anadolu uygarlıkları ve Antik Yunan başta olmak üzere bu kadim coğrafyanın tarihi hakkında nice araştırmalara imza atan Ordinaryus Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın uzun yıllar Türkçede sadece iki kitabı bulunuyordu. Biri ‘Anadolu Uygarlıkları’ diğeri de ‘Anadolu Kültür Tarihi’.
Akurgal’ın tam da ölüm yıldönümünde bir kitabı daha Türkçeye kazandırıldı. Akurgal’ın 1966’da ‘Orient und Okzident’ adıyla yayınlandığı daha sonra İngilizceye de tercüme edilen kitabı 58 yıl sonra nihayet Türkçede. Selin Erkul Yağcı’nın çevirisiyle yayınlanan ‘Doğu ve Batı: Mezopotamya, Yunan Sanatının Kaynağı’ Kronik Kitap’tan çıktı.
Batılıların her şeyin kökenini Antik Yunan’a atfetmesine bir yanıt olarak yazılan kitap, “Yunan sanatı nasıl ortaya çıktı?”, “Mezopotamya medeniyetlerinin Yunan sanatı üzerindeki etkileri nelerdi?”, “Fenike alfabesi ve Yakın Doğu mitolojisi Yunan kültürünü nasıl dönüştürdü?” gibi sorulara cevap veriyor.
Babillerden Hititlere uzanan bu kadim ve geniş coğrafyanın Yunan sanatının nasıl şekillendiğini ve etkileşimlerini anlatan Akurgal, bu topraklardaki sanat eserlerinde yola çıkarak medeniyet aktarımını inceliyor.
Her şeyin kökenini Antik Yunan’da arayan Batı akademyasına Batılı bir dilde karşı argümanlarla cevap veren Ekrem Akurgal’un çalışması o dönem ses getirmişti. Bugün artık yavaş yavaş kabul gören bu tarihsel yaklaşım bir yönüyle de Mezopotamya uygarlıklarına da bir nevi hak teslimi olarak da nitelendirilebilir.
Günümüzde arkeolojinin geldiği seviye sayesinde hem Mezopotamya hem Anadolu’nun insanlık tarihine sunduğu katkının büyüklüğü çok daha yüksek sesle konuşuluyor.
Ekrem Akurgal’ın öncülük ettiği bu yolda günümüz arkeologlarına da çok iş düşüyor. Türkiye’nin son yıllarda arkeolojik kazılarda yaptığı dikkat çekici atılım insanlık tarihinin yeniden yazılmasına yol açtığı gibi Anadolu tarihinin ve kadim zenginliklerinin gün yüzüne çıkarılması bakımından da büyük öneme sahip.
Ekrem Akurgal hocanın vasiyeti yerine getirilemedi. Buna karşın aradan geçen onca yılın sonunda Türk toplumu arkeoloji ve tarihi eserler konusunda çok daha yüksek bir bilinç düzeyinde.
Yakalanan bu ivme sonrası Akurgal’ın Türkçeye çevrilmeyi bekleyen daha nice kitabını da hocanın anadilinde okuyabilmemiz dileğiyle…