Haftanın kitabı – ‘Ölüm Tüneli’: Yazar ve entelektüel
Sadece çağdaş Şili edebiyatının değil çağdaş Latin Amerika edebiyatının da en önemli isimleri arasında gösterilen Alejandro Zambra, 'Şilili Şair'de Şili edebiyat çevresine ve şiire saygısını, sevgi ve umut dolu bir hikaye içerisinde anlatıyor.
Alejandro Zambra’nın ‘Şilili Şair’ roman kişilerinin hayatındaki farklı safhaları izleyen dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümde aralarındaki sınıf farkına rağmen tutkulu bir aşk yaşayan 18 yaşındaki şairliğe hevesli Gonzalo ve 16 yaşındaki güzel Carla ile tanışıyoruz. Tutkulu aşkları cinselliğe yelken açtığında büyü bozuluyor. Gonzalo’yu yıkan bir ayrılık bu. Ancak şiire tutunur genç adam – pek de başarılı olmasa bile. Üstelik ailesinin karşı çıkmasına rağmen üniversitede edebiyat okumayı seçecektir.
Alejandro Zambra’nın önceki kitaplarını okuyanlar için birinci bölüm tamamlanmış bir hikaye sayılabilir. Ne var ki roman burada sonlanmıyor;
“Santiago, Carla ve Gonzalo’nun bir daha asla karşılaşmayacağı kadar büyük ve ayrışmış bir kent olmasına rağmen bundan dokuz yıl sonra bir akşam yeniden karşılaştılar ve işte o karşılaşma hatırına bu hikâye de roman olacak sayfa sayısına ulaşabildi.”
Evet, kader ağlarını örmüş, bir zamanların tutkulu aşkı yeniden alevlenmiştir. Birlikte yaşamaya başlarlar. İkinci bölümde, edebiyat öğretmenliği yapan Gonzalo, Carla’nın ruhsuz evliliğinden olan altı yaşındaki Vincente ile baba-oğul ilişkisi kurmayı başarır. Carla ise yarım kalan eğitimini tamamlamakla meşguldür. Her şey yolunda giderken Gonzalo’nun kazandığı ABD’deki doktora bursu ilişkilerini bir kez daha alt üst edecek, Gonzalo altı yıl babalık yaptığı Vincent’i bir daha görememenin acısını yaşayacaktır. Ama güçlü bir miras bırakmıştır üvey oğluna; şiir tutkusunu. Üçüncü bölümde 17 yaşına gelene Vincent’in bu tutkusunun izini süreceğiz. Ve dördüncü bölümde baba-oğul bir kez daha karşılaşacaklar. Peki ya sonrası?
“Bilemeyeceğim, bilemeyeceğiz bunu asla, çünkü burada bitiyor ve iyi bitiyor, tıpkı son sayfalarını yırtıp atarsak sevdiğimiz pek çok kitabın biteceği gibi. Dünya parçalanıyor, her şey kötüye gidiyor, neredeyse daima sevdiklerimize zarar veriyoruz ve onlar da onulmaz biçimde bize zarar veriyor, belki de herhangi bir umut beslemek için bir nedenimiz bile yok ama en azından bu hikâye iyi bitiyor, burada, iki Şilili şairin bakışıp kahkahadan kırıldıkları ve hiçbir nedeni olmadığı halde barda oturmaya devam ederek iki bira daha ısmarladıkları sahnede.”
Romanın başlığına taşınması boşuna değil; şiir bu kitapta gerek tema gerek hikaye ve gerekse de kurgu açısından başrolde. Roman kahramanlarının şiire olan tutkusu, şiir konusundaki tartışmalar, Şilili şairler bir yana kişileri, hikayesi, hikayenin merkezindeki -üvey-baba oğul ilişkisi Şili şiir geleneğini yansıtan meteforlar olarak okunabilir. Öncelikle Gonzalo ve Vincent, farklı kuşaktan şairlerin -ya da şiir tutkunlarının- temsilleri. Her ne kadar Vincent’in şiir merakı Gonzalo’nun mirası gibi görünse de mirası bırakan o değil Şili’nin büyük şairleri. Asıl babalar onlar – Neruda, Parra, Bolano ve diğerleri…
Ancak; farklı nesil erkek yazarlar arasındaki ilişkiyi aile kurumu, ebeveynlik, babalık gibi temalarla çok iyi birleştiriyor Zambra. Metaforu gözümüze sokmadan, hatta hikayeye hüzünlü bir hava katarak işlemiş. Gonzalo ve Vincent özelinde Şili’nin farklı iki kuşağının arayışlarını görebiliyoruz.
Gonzalo (ki Zambra ile aynı kuşaktandır) Pinochet darbesinden sonraki neslin özelliklerini taşıyor. Daha bireysel ve apolitik, kendi geleceğini düşünerek evini terk edebilen bir adam. Buna karşılık yeni kuşağın temsilcisi Vincent, travmatik tarihsel olayların ortasında büyüyen ebeveynlerini aşmaya çalışan bir genç. Gonzalo’nun -darbe sonrasının- değil, Gonzalo -darbe- öncesinin mirasını sahiplenerek hayatına ve şiirine toplumsal ve siyasi sorumluluk katma peşinde.
Alejandro Zambra, kendisinin de dahil olduğu bir kuşağın eleştirisini, bir sonraki kuşağa -Şili’nin geleceğine- beslediği umutla birlikte işlemiş. Bu anlamda ‘Şilili Şair’, umut ilkesini canlı tutan bir roman; mutluluğa, her şeyin yoluna gireceğine, şiire, aileye ve aşka olan inancı barındırıyor. Romana şaşırtıcı bir dinamizm kazandıran tam da bu. Söz konusu inancın romanın yazıldığı tarihteki seçimlerle -radikal solcu bir öğrenci liderinin iktidar mücadelesiyle- ilişkisi olduğu çok açık. İşte burada bir kez daha Zambra’nın silüeti beliriyor. Önceki romanlarındaki gibi kendi varlığını -anlatıcı üzerinden- yine hissettirmiş.
Anlatıcının ya da roman/öykü kişilerinin kaderleri dönüp dolaşıp Şili tarihine, en çok da Pinochet darbesine bağlanıyor. Herkesin kaderini etkileyen Şili’nin bu büyük trajedisine. Doğuş Sarpkaya’nın ifadesiyle; “toplumun çocuklaştırılarak iktidara boyun eğdirilmesini, yaşanan acılardan bihaber yaşayışını kurmaca ile gerçeği iç içe geçirerek anlatarak hem roman yazımı üzerine hem de Pinochet diktatörlüğünün yarattığı yıkımı düşünmemize olanak sağlıyor.”
“Diktatörlük sona ermedi mi?” diye sorar Amerikalı kadın gazeteci Pru bir şaire. Aldığı cevap hüzünlüdür; “Elbette sona ermedi tatlım, elbette ki hayır. Pinochet galip geldi, yaptı yapacağını, o piç kurusu Allah bilir mezarında kıs kıs gülüyordur. Biz kitleler de boğazımıza kadar borç batağında, mutsuz, haftada beş yüz saat çalışmaya mecburuz. Bunalımda, yıpranmış, öfkeliyiz. Ve yarı ölü…”
Pru karakteri de önemli. Vincente’in aşık olduğu bu kadın gazetecinin Şilili şairlerle yaptığı röportajlar üzerinden yakınlaşıyoruz Şili şiir kültürüne. Ama bu aynı zamanda Şili kültürünün yabancılar tarafından klişeleştirilme biçimlerini hicvetmek için bir araç vazifesi de görüyor.
Zambra, toplum olarak içine düşülen bu ‘utanç hapishanesi’nin yerleşik acısını hassasiyet ve mizahla sağıltmaya çalışıyor. Bu tarz üslubu ile Roberto Bolano’yu hatırlattığını söyleyebilirim. Konularını ve kişilerini Şili edebiyatına ve en çok da şiir kültürüne bağlamak konusunda da benzerlikler var. Zaten ‘Şilili Şair’de pek çok kez Bolana’nın ismini saygıyla anmış ama Bolano’nun umutsuzluğunu paylaşmamış.
Birbirini tamamlayan ilk üç romanında -‘Bonzai’, ‘Eve Dönmenin Yolları’ ve ‘Ağaçların Özel Hayatı’- çok ekonomik bir anlatım tarzı vardı. Bu nedenle 416 sayfalık hacmiyle ‘Şilili Şair’i elime aldığımda biraz şaşırtdım. Neşeli, canlı ama klasik anlatıya yakın ilk iki bölümü okuduğumda şaşkınlığım devam etti. Sanki tarzını değiştirmişti Zambra. Ancak üçüncü bölümdeki kıvrılma noktasında anlatı zamanındaki perspektif ve karakter odakları değiştiğinde Zambra’nın yeni anlatım biçimleri arayışının sürdüğünü farkettim.
‘Tılsım’ romanının sonunda Robero Bolano, kuşağına ilişkin duygularını büyük ve buruk bir aşka yakışır bir güzellikle dile getirmişti; “Güçlükle duyulan bir şarkı, savaşın ve aşkın şarkısı; çünkü o çocuklar hiç şüphesiz savaşa gidiyorlardı, ama aşklarından yapıyorlardı bunu. Her ne kadar söylediklerini duyduğum şarkı, savaşı ve Güney Amerika’nın daha gencecikken kurban edilmiş bütün bir kuşağının kahramanlıklarını anlatsa da aslında içten içe değerlerden ve aynalardan, arzudan ve zevkten bahsettiğini biliyordum. Bizim tılsımımız, işte o şarkıdır.”
‘Şili Şair’de Alejandro Zambra’da bir aşk şarkısı yazmış; şiire ve Şili’nin göz kamaştıran şiir kültürüne; “…işte az önce okuduğu şiirler ortada; şiirin bir işe yaradığını, kelimelerin incitebildiğini, titreştiğini, iyileştirdiğini, teselli ettiğini, yankılandığını ve kalıcı olduğunu gösteren şiirler orada…”
Alejandro Zambra Şili’nin en karanlık dönemlerinde, Pinochet askeri darbesinin hüküm sürdüğü yıllarda, Santiago’nun bir mahallesi olan Villa Portales’te Horacio Zambra ve Rosa Infantas’ın oğlu olarak dünyaya gelmişti. Yıl 1975’ti. Aile Zambra beş yaşındayken Maipú’daki Las Terrazas kasabasına taşındı. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Şili Üniversitesi İspanyol Edebiyatı Bölümü’nden 1997 yılında mezun oldu. Edebiyat hayatına şiir yazarak – ‘Bahía Inútil’ (1998) ve ‘Mudanza’ (2003)- ile başladı. edebiyat dalındaki doktora derecesini Şili’de Pontifical Katolik Üniversitesi’nde kazandı.
Bir yandan yazmayı da sürdürüyordu. Zambra’nın ilk romanı ‘Bonzai’ 2006 yılının en iyi romanı dalında Şili Eleştirmenler Ödülü’nü kazandı ve Şili’de ilgiyle karşılandı. Romancılığını ‘Ağaçların Özel Hayatı’ (2007) ve ‘Eve Dönmenin Yolları’ (2011) ile sürdürdü. 2010 yılında Granta dergisi tarafından İspanyolca yazan en iyi 22 romancı arasında gösterildi. Öykülerini ‘Belgelerim’ (2014) kitabında yayımlayan Zambra, şiir yazmayı da -‘Fascimil’ (2014)- ihmal etmiyordu. Uzun süre ara verdiği roman yazarlığına 2019 yılında ‘Serbest Kürsü’ ile geri döndü ve en nihayetinde 2020’de ‘Şilili Şair’i yayımladı. Uzun süre, Santiago’daki Diego Portales Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde ders verdi. Halen Meksika’da yaşıyor.