Güldür Güldür’ün ‘koltuk’ skecine Kılıçdaroğlu’ndan tebrik
Tiyatro Circa ilk yapımı ‘Nora (Bir Bebek Evi)’nde iyi bir oyuncu kadrosunu, ağır akan, metin odaklı bir rejiyle izletiyor seyirciye. Ibsen’in öncü feminist metnini günümüzde nasıl izlemeliyiz diye sordurtan, bir yorum…
Nora, Torvald’ın karısı ve iki çocuğunun annesi. 1800’lerde Norveç’te yaşadı. Babasının ‘oyuncak bebeğiydi’. Sonra babasının evinden çıktı ve kocasının evine girdi. Artık kocasının ‘minik oyuncak karısı, bülbülü, minik kuşu’ydu… Kocasının ona gösterdiği şekilde, onun istediği gibi davranarak, onun fikirleri ve yönlendirmeleri eşliğinde yaşayıp gidiyordu.
Bir gün kocası Torvald’a -mealen- “Benim kendimi bulmam gerek” dedi ve kapıyı arkasından kapatıp evini terk etti. Artık ‘oyuncak evi’ndeki ‘bebek’ değildi. Çocuklarını, kocasını, evini, süslü püslü elbiselerini, tatlı danslarını, kısacası toplumun ondan beklediğine varsa, hepsini terk edip gitmiş kadındı…
Norveçli büyük yazar Henrik Ibsen ‘Bir Bebek Evi/Nora’yı yazdığında feminist hareketin ilk dalgası yeni yeni kabarıyordu. Kocasının izni olmadan yapabileceği yasal işlemlerin sayısı bile yok denecek kadar az olan, sayısız kadından biriydi Nora… Gerçekte kim olduğunu bulmak üzere kapıdan çıktığı andaysa tiyatro tarihinin en meşhur kadınlarından biri haline gelmişti artık.
Ibsen’in; çağının her manada öncüsü ve bir klasik olan oyunu kaleme almasının üzerinden 145 sene geçmiş. Ve ne yazık ki Nora’nın öyküsü 145 sene önceki kadar güncel. Belki artık çağdaş dünyada kadınlar, borç para almakta yasal olarak özgür, evet. Ama tıpkı Nora’nınki gibi ekonomik şiddet altında nefes almaya, çocuklarını büyütmeye, daha da önemlisi kendini var etmeye çalışan kadınlar; dünyanın her yerindeler.
‘Nora’ günümüzde, çok çeşitli uyarlamaları yapılan, yazarların, yönetmenlerin çeşitlemeler yapmaya doyamadığı, iştah kabartan bir oyun. Tiyatro Circa da ilk oyunu olarak ‘Nora (Bir Bebek Evi)’nde karar kılmış. Circa, sinema ve tiyatrodaki performanslarını büyük merak ve beğeniyle takip ettiğim oyuncu Tuğçe Altuğ’un kurucusu olduğu yeni bir tiyatro. ‘Nora’ Selin Şenköken yönetiminde İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yaptı. Sahnede iddialı bir oyuncu kadrosu var: Tuğçe Altuğ, Deniz Celiloğlu, Özlem Öçalmaz, Jak Cem Avnayim, Emrah Özdemir ve Işıl Dayıoğlu.
Ekibin bu klasik ama zamansız ve aynı zamanda güncel eseri, yalın bir yaklaşımla sahneleyeceği duyurulmuştu. Sahnenin gerisinde, tavandan zemine tiril tiril dökülen pembe/mor tonlarındaki ışık dizisi ve öndeki iki sandalye arasında; pembe, tül elbisesiyle beliren nazenin bir Nora (Tuğçe Altuğ’a teslim) ile açıldı oyun.
Fondaki müzik eşliğinde Nora ve Torvald’ın (Deniz Celiloğlu) ‘aşk dolu gibi’ görünen ilk sahnesiyle girmeye çalıştık öyküye. Üzülerek ‘çalıştık’ diyorum zira; 120 dakikalık süre boyunca, oyuncuların sahnede karşı karşıya geldiği sahnelerde diyalogları akıttığı, yok denebilecek kadar az reji fikri barındıran bir ‘Nora’ya dahil olmamız bekleniyordu. Oyuncuların sıraları geldikçe sahnenin önüne gelip sandalyeleri kullanarak ya da karşılıklı ayakta durarak -bu kısmı sadece prömiyer heyecanına bağlamak istiyorum ama karşılıklı diyaloglar arasında gereksiz esler verdikleri- karakterlerini oynadıkları bir işle karşı karşıyaydık.
‘Nora’, metni hiç bilmeyenler için yer yer anlamlandırması zor olabilecek bir dizi detay içerir. Nora’nın kocasından habersiz ve hatta ölmüş babasının imzasını da taklit ederek yüklü bir borcun altına girmesi ve bunun ortaya çıkmaması için eski arkadaşı Kristine ile yürüttüğü diyaloglar, okuması da seyri de ağır olabilecek bir akıştadır. Oyun da zaten ‘altın vuruşunu’ Nora’nın finaldeki tiradıyla yapar. Nora, sekiz sene boyunca kibirli, bencil ve içten içe kaba kocası Torvald’ın boyunduruğunda süren hayatını fark ettiği anda eyleme geçer ve kendisinden hiç beklenmeyecek devrimci bir eyleme imza atar.
Circa’nın ‘Nora’sında, sanıyorum ki yönetmenin ve ekibin niyeti oyunu -metne yapılan birkaç müdahale dışında- olduğu gibi oynamak ve seyirciyi metnin özüne doğru çekip duygusal ve fikirsel bağı da oradan kurmaktı. Lakin süreç; son derece ağır akan, tamamen oyuncu performansına yüklenen ama birbirinden yetenekli oyuncularına da pek oyun alanı açmayan bir yapımla sonuçlanmış ne yazık ki. Nora’nın, oyuna hareket katan dans sahnesi (ki ne yazık ki total akışın içinde eklektik kalıyor bu sahne) ve Deniz Celiloğlu’nun özellikle de sonlara doğru, tek bir kelimeyi tonlayışı ve ifadesine taşımasıyla bile o anki sahnenin adeta mevsimini değiştirmesi dışında; akıştaki ağırlık hissi tüm süreye yayılıyor.
Nora’nın, hikâyenin dönüm noktalarında arkadaki -her seferinde rengi değişen- ışık yığınını elleriyle yukarı doğru toplaması ve her bir toplama anından bir süre sonra ışıkların otomatik düzenekle yukarı çekilmesi, oyunun en önemli reji aksiyonu olarak duruyor. Lakin; Nora’nın evinin sınırlarını yavaş yavaş yıkması/açması olarak okuduğum bu rejide de temel bir sorun var: Nora rolündeki Tuğçe Altuğ sahnede bu işlemi yaparken oyun anında bu hareketi neden yaptığı açık bırakılmış. Misal Torvald ve aile dostları Otto ile konuşurken Nora birden geriye gidip ışıkları topluyor. Torvald o anda arkaya dönüp, “Hayatım, ne yapıyorsun şu anda allasen?” dese, yeridir.
Oyuncuların her biri karakterlerini; bakıştan el hareketine kadar üstlerine almış ve oturtmuş. Ama sıkıntı burada değil, kolektif bir oyuncu rejisi görememizde. Bir sorun da oyunun bir nevi dar bir kadrajla tasarlanmasında. Oturduğunuz yere göre oyuncuları takip etme kalitesi değişebilir, misal ben salonun sağ tarafında oturarak Deniz Celiloğlu’nun oyunun başlarındaki pek çok ifadesini kaçırdım. Oyun sahneyi kaplayamıyor, hikâye bütün güncel ve anlaşılır derdine ve çok çok iyi oyuncu kadrosuna rağmen tam manasıyla bir nefes alıp verme ritmi tutturamıyor. Bir yandan da tüm oyun, durağan bir sinema filmi hissiyle kurgulanmış gibi. (Ben bu bilgiye vakıftım ama yönetmen Selin Şenköken’in sinemacı olduğunu bilmeden izleyenlerin de benzer bir hissi telaffuz ettiğini not edeyim.)
Rejiye (ya da rejisizliğe) dair temel sıkıntım bir yana, ki her ne olursa olsun bu bir tercihtir ve bana ağır gelen bir başkasında çok iyi işleyebilir, ‘Nora’ya dair asıl eleştirim finalin; oyunu dramaturjik olarak tamamen ‘hatalı’ (ya da anlaşılamamış) bir aksa taşımasında. Tiyatro tarihinin öncü feminist metni ‘Nora’nın finalinde karakter tabiri caizse bir uyanış yaşar ve kişisel devrimini yapar. Bizim izlediğimiz finalde, Nora’yı üstlenen Tuğçe Altuğ evet, bilinçli bir tercihle, monoton, soğuk, keskin ifadelerle kocasına karşı ‘uyanışını’ dillendirdi ve evi terk etti. Ama bu sahne; ışık tasarımıyla, arkada akan müziğiyle ve süresiyle o kadar dramatik, duygusal bir ayrılık sahnesi tonunda sahneleniyor ki… İnsanın Torvald’la Nora’yı sarıp sarmalayıp “Durun! Bu aşka bir şans daha verin!” diyesi geliyor adeta…
Tiyatro Circa yapımı ‘Nora’ bana tüm bunların ötesinde, en çok da bu tür klasik metinleri günümüzde; olduğu gibi, müdahalesiz sahneleme tercihi üzerine düşündürdü. Nora’nın öyküsü -finalde de vurgulandığı üzere- yüzbinlerce kadının öyküsü. Ama bunu sadece birkaç ek cümleyle değil, bambaşka sahneleme tercihleriyle de yapmayı denemek de fena fikir olmazdı sanki. Hele ki kadroda performatif menzilleri hayli geniş, enfes oyuncular varken…
Nora (Bir Bebek Evi) / Tiyatro Circa
Yazan: Henrik Ibsen
Yöneten: Selin Şenköken
Oyuncular: Tuğçe Altuğ, Deniz Celiloğlu, Özlem Öçalmaz, Jak Cem Avnayim, Emrah Özdemir, Işıl Dayıoğlu
Süre: 120 dakika
Ne zaman, nerede: 9 ve 10 Kasım’da 20.30’da DasDas Sahne’de.
Bilet fiyatları: 850, 1000, 1200 TL.
Tunç Şahin’in yazıp yönettiği oyun, dokunmaya, konuşmaya elimizin, dilimizin pek gitmediği, hasır altı edilen aile içi cinsel taciz meselesini hassas bir dille ve çok iyi üç oyuncu eşliğinde sahneye taşıyor. Tülin Özen, Gülçin Kültür Şahin ve Hakan Emre Ünal’dan karanlık bir meseleye aydınlık vaat eden bir bakış…
🔴 1 Kasım Cuma, 20.30’da DasDas’ta.
Üretken ve yetenekli oyuncu Berkay Ateş kendi yazdığı, hatta yazmaya roman olarak başlayıp sonradan oyuna evrilttiği bir metinle ‘hakikat’in peşinde… ‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’, bir faili meçhul öyküsünü; aklı, kalbi kadar parlak işlemeyen bir gencin, Salim’in gözünden anlatıyor. Yiğit Sertdemir’in reji gözüyle, Ateş’in güçlü performansıyla…
🔴 1 Kasım Cuma, 20.30’da Adana, 01 Burda PGM’de.
Stephen King’in aynı adlı meşhur romanından, Kayhan Berkin rejisiyle sahneye çıkan oyun, türünün nadir örneklerinden. Ana rollerde iki yetkin oyuncu Cansel Elçin ile Sedef Akalın’a, bağımsız tiyatrodaki başarılı performanslarına daha önce tanık olduğumuz Uğur Baran eşlik ediyor.
🔴 4 Kasım Cuma, 20.30’da DasDas Sahne’de.